Bir feminist distopya örneği olarak Damızlık Kızın Öyküsü

Bir sabah uyanıyorsunuz ve bir kadın olarak artık sözünüzün hiçbir hükmü yok. Banka kartınız yok. İşten kovuldunuz. Alışveriş yapmak için kocanızdan para almak zorundasınız. Bunlar iyi ihtimaller...

30 Kasım 2017 14:23


“Fazla düşünmemeye çaba gösteriyorum. Başka şeyler gibi, şimdi düşünce de karneye bağlanmalı. Düşünmek şansını zorlayabilir insanın, benim amacım dayanmak oysa.”

Annesi beslenme uzmanı, babası ise böcek bilimci olan Atwood babasının mesleği nedeniyle her zaman ormanla, doğayla ve hayvanlarla iç içe oldu.

İlk yazma deneyimini altı yaşındayken gerçekleştirdi. 16 yaşına geldiğinde profesyonel olarak yazmaya başladı. Üniversitede sanat tarihi bölümünde okudu, yan dal olaraksa psikoloji ve Fransızca bölümlerinde eğitim gördü. Şiir kitapları yazdı. Bu kitaplarla aldığı ödüller ve burslarla eğitimini tamamladı. 1985 yılında Damızlık Kızın Öyküsü romanını kaleme aldı ve dünya çapında üne kavuştu.

Damızlık Kızın Öyküsü, Margaret Atwood, Çev.: Sevinç Altınçekiç ve Özcan Kabakçıoğlu, Doğan KitapDamızlık Kızın Öyküsü için distopya desek de yazarın, romanın türü için önerdiği başka bir mefhum var: “Üstopya”. Her ütopyanın içinde bir distopya, her distopyanın içindeyse bir ütopya olduğunu savunduğu için böyle bir mefhum oluşturmuş yazar. Yazmaya başladığı dönemde H.G. Wells ve Jules Verne gibi isimlerden etkilenmiş. George Orwell, Ursula K. Le Guin gibi isimlerden de feyzaldığını belirten Atwood’un, eserlerini hangi türde kaleme alırsa alsın koruduğu bir ilke var: Kadın hakları. Feminizmle ilk gençlik yıllarında tanışan yazar, kadınların ve erkeklerin eşit olması gerektiğinin üzerinde ısrarla durur; ancak eserleri bu tarzda değildir. Özellikle Damızlıklar ve komutanların karıları, sürekli bir çatışma içindedir. Kadın dayanışmasının esamesi okunmaz. Damızlık Kızın Öyküsü, esasen bir rejim eleştirisi ve arayışıdır.1 Bu denli hava kirliliğinin yaşandığı, kimyasal maddelerin suyumuza dahi karıştığı bir dünyada, yaşam ne kadar sürdürülebilir ya da daha ne kadar sağlıklı kalabiliriz? Yazar, yaşam savunucusu bir feminist olarak okuru tüm bunları sorgulamaya davet eder.
Bu denli hava kirliliğinin yaşandığı, kimyasal maddelerin suyumuza dahi karıştığı bir dünyada, yaşam ne kadar sürdürülebilir ya da daha ne kadar sağlıklı kalabiliriz? Yazar, yaşam savunucusu bir feminist olarak okuru tüm bunları sorgulamaya davet eder.

“Biz iki bacaklı rahimleriz, hepsi bu”

Roman, feminist yazın içerisinde, kısa sürede önemli bir yer edindi. Kadınların haklarının elinden alındığında geriye nasıl bir dünya kalacağının kötücül bir portresi olan distopik romanda şöyle bir tablo çiziyor Atwood: En temel haklarından bile mahrum bırakılmış, sadece doğurganlık özelliği olanların “damızlık” olarak komutanların evine alındığı ve diğerlerinin de yaşamak için ya hizmetçi ya da seks işçisi olmak zorunda kaldığı bir grup kadın. Seçme şansları yok. Duvarın dibinde cansız bedenleri sallanmasın diye hepsi bedeninden vazgeçmek zorunda şimdi. Damızlık Kızın Öyküsü, Türkiye’de ilk kez Ekim 1992’de Afa Yayınları tarafından yayımlandı. Türkçeye Sevinç Altınçekiç ve Özcan Kabakçıoğlu tarafından çevrilen kitabın tükenen baskısının ardından uzun yıllar baskısı yapılmadı. Nihayet, 2017 yılında Doğan Kitap tarafından kitap yeniden yayımlandı.

Dünya genelinde Atwood’un en bilinen romanı olan kitap, 1990 yılında sinemaya da uyarlandı; ancak pek çok farklı versiyonu çekilen filmler, roman kadar yankı uyandırmadı. 9 Kasım 2016 seçimlerinden sonra Trump’ın ABD başkanlığına gelmesiyle Amerika’da çok satanlar listesine birinci sıradan giren kitabın yeniden bu denli gündeme gelmesinde, internet üzerinden yayınlanan ve ilk bölümü Nisan 2017’de izleyiciyle buluşan dizi uyarlamasının etkisi büyük.

“Tohumların kutsansın”

Başrolünde Elisabeth Moss’un yer aldığı dizide Joseph Fiennes, Yvonne Strahovski, Samira Wiley, Max Minghella ve Madeline Brewer gibi isimler karşılıyor bizi. Atwood da danışmanlar arasında. Dizi, 69. Emmy Ödül Töreni’nde En iyi Dizi, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Senaryo ve En İyi Yönetmen ödülleri dâhil olmak üzere on ödül aldı.2 Kimi eleştirmenlere göre, romandan daha iyi bir eser ile karşı karşıyayız. İyi bir görüntü yönetmenliğinde izlediğimiz dizide, romandan farklı bazı detaylar var. Romanda komutanların eşleri mavi giyinirken, dizide görselliğin zenginleştirilmesi için yeşil ve yeşilin tonlarını da görebiliyoruz ve hikâye güncele uyarlanmaya çalışıldığı için, kadınların önceki hayatlarından sunulan kesitler de güncel. Örneğin, ana karakter June veya yeni adıyla Offred (Fred’inki), Tinder kullanıyor. June, bir yayınevinde editör. Kocasıyla bir sosisçinin önünde tanışıyor ve bir müddet sonra onunla evleniyor. June ve kocasının bir çocuğu oluyor. Doğumdan sonra dışarıdan editörlük yapmaya devam eden June’un bir gün, alışveriş yaptığı esnada banka kartı işlem için onay vermiyor.

Handmaid's Tale dizisinden bir kareBir sabah uyanıyorsunuz ve bir kadın olarak artık sözünüzün hiçbir hükmü yok. Banka kartınız yok. İşten kovuldunuz. Alışveriş yapmak için kocanızdan para almak zorundasınız. Bunlar iyi ihtimaller. Hava kirliliği ve çevresel atıklar, büyük hasar gören ekosistem yüzünden dünyaya yeni çocukların gelmesi artık çok zor, hatta imkânsıza yakın. Yeni doğanlar olsa da doğdukları gün ölüyor. Hayatta kalan sadece bir veya iki bebek var. Eski Amerika Birleşik Devletleri toprakları üzerine kurulan ve otokrat rejimle yönetilen Gilead isimli ülke, yeni bebeklerin doğması için önceden doğum yapmış kadınları alıp “üretime” dâhil ediyor. Şimdi bu kadınlardan birisiniz. İsminiz yok. Kullanacağınız kelimeler çok önceden belirlenmiş ve bazı kelimeleri söylemek yasak. Yeni terminolojide “İyi günler,” yerine “Tohumların kutsansın,” kullanılıyor.

Erkeklerin yönetimde olduğu ve aslında damızlık olarak bir komutana hizmet vermenin kutsal addedildiği yeni rejimde “merhaba” da yasaklı kelimeler arasında. Kişisel bir iletişim kurmak tamamen yasak olduğu için, merhaba diyen insanlar aslında rejimin dışında kalmış insanlar. Seks işçileri ve diğer kadınlar ya da yeraltı örgütlenmesindeki erkekler... Biri, ancak size güvenebileceğini anladığında “Merhaba, nasılsın?” diyor. Dildeki değişim, düşüncedeki değişimin salt tezahürü. Rejim, herkesi kendi gibi düşünmeye zorluyor.

Baskı ve direniş

Bir seremoni başlıyor şimdi kadın ve devlet arasında. Devletin malı olan kadın, her ay doğurganlık döneminde evinde yaşadığı komutanın tecavüzüne uğruyor. Ses çıkarması, kaçması ve saldırganlaşması yasak. Damızlık, komutanın karısının bacaklarının arasında ve komutanın karısı tarafından bileklerinden tutulmuş halde uzanıyor. Seremonide, komutanların karılarının da yer almasının nedeni, içinde bulundukları durumu biraz normalleştirmek. Biri uzanmış, biri donuk gözlerle olan-biteni izleyen iki kadın arasındaki sınıf farkı, giysilerinden ve o anki konumlanışlarından anlaşılıyor. Damızlıklar kırmızı, komutanların karıları ise mavi-yeşil renk elbiseler giyiyor. Offred, bununla ilgili, “Ordu olmamızı istemiyorlarsa bizi aynı renk giydirmeyeceklerdi” diyor.

Karşımızdaki doğurgan kadınlar ordusu, yeni bir rejimin mağdurları gibi görünse de hepsinin kendine ait bir direniş alanı var. En kötü durumda olan bile kaldığı odada görünmeyen bir yere, “Bu piçlere kendini ezdirme” yazabiliyor. Tabii delici veya kesici bir cisim yardımıyla, çünkü yeni rejimde kitap okumak ve yazı yazmak da yasak. Kendinden sonra o odaya gelecek olana umut olacağını bilerek yazıyor damızlık bunu. Bu küçük başkaldırılar bir karşılık buluyor. Damızlıklar ve yeni rejimden rahatsız olan erkekler, gizli bir örgütlenme olan “Mayday” için çalışmaya başlıyorlar. Bu yeraltı örgütten, Offred de haberdar oluyor. Offred’ın arkadaşı Ofglen (Glen’inki), bu örgüt için çalıştığı için cezalandırılıyor gibi görünse de sadece lezbiyen olduğu için cezalandırılıyor. Rejimde, LGBTİ+’lara da yer yok. Duvar dedikleri teşhir bölgesinde idam edilen insanları gördüğünüzde de anlıyorsunuz bunu. Duvarda sallanan insanlardan birinin kafasına geçirilen çuvalda minik bir üçgen var. 1945 Almanyası’nda cinsel yöneliminden ötürü toplama kamplarına gönderilen insanlara da yine bu üçgen şeklindeki damga kullanılıyordu. Damızlıkların tek yapabildiği ise cansız bedenlere bakıp yaşamlarının ne denli iyi olduğunun ayrımına varmak ve Tanrı’ya şükretmek.

Polonya'da gerçekleştirilen eylemden bir kareDamızlık olmayı istemeyen kadınlar için bir seçenek de genelev. Genelev sahnelerini izlediğimiz bölümde görüyoruz ki, buradaki kadınların bazıları sosyoloji öğrencisi, bazıları gazeteci, bazıları ise profesör. Her rejimde olduğu gibi riyakârlık bu rejimde de engellenemediği için Offred’in komutanı ve diğer komutanlar da bu genelevin müdavimlerinden. Genelev, şehrin dışında ve bir noktadan sonra kadınların ulaşımına kapalı. Komutanlar, karılarıyla dahi geçemiyor sınırdan.

Dizinin etkisiyle Trump’ın kadın karşıtı politikalarının protestolarında binlerce kadın birer damızlık gibi giyindi. Trump, 2016 yılında kürtaj yaptıran kadınların bir şekilde cezalandırılması gerektiğini söylemiş ve ardından Aile Planlaması'na ayrılan bütçeyi kesen yasayı imzalamıştı. Kırmızı pelerinleriyle Washington ve New York’ta Trump’ın kadın politikalarını protesto eden kadınlar, kendilerine birer “damızlık” muamelesi yapan Trump’a ve diğer kadın düşmanı devlet politikalarına karşı günlerce sokaklarda oldular. Yine aynı şekilde, Polonya’da kürtaj hakları için mücadele eden ve bu hakları için greve giden kadınlar, Trump’ın Polonya ziyaretinde damızlıkların kıyafetlerini giydiler.3 Rusya’da Putin’in kadın düşmanı ve homofobik söylemleri, Türkiye’de “en az üç çocuk” doğrulmasını salık verenler ve evli olmayan kadınların kürtaj hakkını ellerinden alanlar; Damızlık Kızın Öyküsü’nün gerçekleşmesinin imkânsız olmadığını, hatta ne kadar yakınımızda olduğunu hatırlatıyor.