Cemal Bâli Akal ile Türkiye Spinoza Çevresi'ne dair

"Görünüşe bakılırsa, bu topluluk içinde herkes tekil özerkliğini korumak ve durumdan vazife değil, –çıkarabilecek gücü kaldıysa– neşe çıkarmak niyetinde. Üstelik Spinoza hakkındaki yorumlarımız bile çok farklı; birlikteliğimizi sözde doğrular, sonsuz hakikatler üstüne değil, farklılıklarımız üstüne oturtuyor ve örgüt sözcüğüne verilen anlamda örgütlenmiyoruz."

08 Eylül 2022 19:30

 
 
Geçtiğimiz günlerin en güzel haberlerinden biri, “Türkiye Spinoza Çevresi”nin kurulmasıydı. Çevre’nin kurulma amacı, Çevre’nin web sayfasında şöyle belirtiliyor:
 
"Türkiye Spinoza Çevresi, Spinoza düşüncesi üzerine ulusal ve uluslararası yayınlar yapmak için çalışma grupları oluşturmak, seminerler, konferanslar veya başka felsefi etkinlikler düzenlemek, bu çalışmalar kapsamında Türkiye’de Spinoza üzerine düşünenleri bir araya getirmek, bir ortak üretim bağlamında fikir alışverişinde bulunmayı mümkün kılmak ve başka ülkelerdeki Spinoza topluluklarıyla işbirliği yapmak amacıyla kuruldu."
 
"Türkiye Spinoza Çevresi" fikrinin nasıl doğduğu ve kuruluş aşamasına nasıl gelindiği ve ne gibi çalışmalar hedefledikleri hakkında, Çevre adına Cemal Bâli Akal ile konuştuk.
 
 
Cemal hocam, Türkiye Spinoza Çevresi hakkında bilgi verir misiniz? Bu “çevre” fikrine nereden, nasıl gelindi? Amacı veya amaçları nelerdir?
 
Yücel, sen de konuşmacı olarak katıldığın ilk “Spinoza Günleri” etkinliğini hatırlarsın. 2008’de, o dönemin İ. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde düzenlenmişti. Galatasaray Üniversitesi ve İ. Bilgi Üniversitesi’nden etkinliğe katılanlardan bazıları –ki benim gibi, iki üniversiteyle de organik bağı olanlar vardı aralarında– 2007’de Spinoza üstüne ortak çalışmalar yapmaya başlamışlardı ve buluşmalar esnasında bir “Spinoza Çalışmaları Çevresi” kurma fikri ortaya çıktı. Hatta bu ad birinci “Spinoza Günleri”nde kullanıldı. Ama sonra çevre üyelerinin bir kısmı doktora çalışmaları için yurtdışına çıktığından, 2009’da düzenlenen ikinci uluslararası “Spinoza Günleri”ne hepsi katılamadı. O tarihten sonra da çevrenin üyeleri bir başka etkinlik için bir araya gelmediler, ama hem Spinoza üstüne çalışmalarını hem de dostluklarını sürdürdüler. Bu arada aralarından beşi de doktora tezini Spinoza üstüne yaptı ve ortaya çok değerli çalışmalar çıktı. Bunlardan üçü Fransızca, biri de Almanca yazılmıştı. Kitap olarak da biri Fransa’da, biri Almanya’da yayımlandı. Diğer tezlerin de yayımlanması yakındır. Sürpriz olsun diye nerede ve hangi dilde olacağını söylemiyorum; buna da hakkım var sanırım, çünkü nasıl olsa kendimden söz etmiyorum. Neyse; zaten düzenli olarak gördüğüm, konuştuğum –8 kişinin bile 15 yıl düşünsel teması sürdürebilmesi o kadar kolay değildir ve sanırım bunu da Spinoza’ya borçluyuz– Çevre üyelerine bu kez daha kalıcı, ama geleneksel anlamda asla “resmî” olmayacak bir biçimde toplanmayı önerdim. Onlar da aramızda bir resmiyet olmadığını kanıtlayarak kabul ettiler. “Spinoza Çalışmaları Çevresi” adını “Türkiye Spinoza Çevresi”yle değiştirdik. Tabii, hemen sanılabileceği gibi, “çalışmalar” sözcüğünü çalışma yükümlülüğünden kurtulmak için çıkarmadık adımızdan! Tam tersine, kalıcılık diye adlandırdığım konumun bize Spinoza üzerine kendi çalışmalarımızı ve artık azımsanamayacak bir sayıya ulaşan ülke Spinozacılarının çalışmalarını paylaşma, duyurma, önü açık biçimde çeşitli etkinlikler düzenleme, vs. imkânı sağlayacağını düşündük. Ayrıca kişisel olarak ya da topluca tanıdığımız uluslararası adların Çevre etkinliklerine şu ya da bu biçimde katılımının işimizi daha keyifli hale getireceğine inandık; ki hem yurtiçinden hem yurtdışından bu katılımın beklediğimizden de gönüllü ve içten olması bizi haklı çıkardı. Aralarında sen de olduğun için biliyorsun, “Spinoza Dostları” diye adlandırdığımız katılımcıların sayısı şu an için yurtiçinden 70’i, yurtdışından 50’yi aştı. Aralarında çok iyi tanınan, okunan, kitapları yayımlanan ya da çevrilen adlar var. Siteye giren görebilir, ben saymayayım, reklam olmasın. Nasıl olsa kâr amacı gütmüyoruz, ana sayfamızda yazdığı gibi.
 
Türkiye Spinoza Çevresi’nde bir “kurucular” var, bir de “dostlar”. Bu Çevre için akademik bir çevre ya da akademik bir yapı diyebilir miyiz?
 
Kurucular 8 kişi: Alfabetik ad sırasıyla kadınlardan başlayarak, Birden Güngören Bulgan, Eylem Canaslan, Gaye Çankaya Eksen, Reyda Ergün, Alber Erol Nahum, Cemal Bâli Akal, Moris Fransez ve Türker Armaner. Kurucuların üniversiteyle ilişkileri Çevre’nin üniversiter eğitim içinde doğmuş olmasından kaynaklanıyor; bu nedenle yalnızca bir kurucumuz üniversite dışından gelebildi. Kısacası böyle doğduk, yoksa üniversiteye odaklanmış bir çevre oluşturma kaygısı taşımadık. Sanırım aramızdan hiç kimse de üniversiteyi çalışmalarının, hayatının, adının önüne koyacak kadar yüceltmiyor. Kaldı ki hiçbir şeyi, hatta Spinoza’yı bile öyle yüceltmiyoruz; yalnızca onun üzerine de çalışmıyoruz.
 

Samuel Hirszenberg'in Aforoz edilmiş Spinoza adlı tablosu, 1907.
 
“Spinoza Dostları”na gelince, yurtdışında kurduğumuz ilişkiler gereği, çağırdıklarımızın çoğu çeşitli üniversitelerde öğretim üyesi; onların arasında öğretim üyesi olmayan çok az kişi var. Ama bu da planlayabileceğimiz bir şey değildi, yalnızca içine düştüğümüz bir zorunluluktu. Türkiye’den “Spinoza Dostları”na katılanlar arasında öğretim üyesi sayısı kesinlikle çok daha az. Ama zaten kimseyi öğretim üyesi olduğu ya da olmadığı için çağırmadık; davet gerekçelerimiz böylesine dar kapsamlı değildi.
 
Son olarak, “Spinoza Dostları” içinde yer alan, ama bize verdikleri gönüllü katkı nedeniyle nerede, nasıl ağırlayacağımızı bilemediğimiz özel dostlarımız var: İki logomuzu da hazırlayan Raul Mansur, sitenin kuruluşunda önemli yardımları olan Erol Öz, Diego Tatián’ın kitaplarının çevirileri sırasında hep son anda hızır gibi yetişen İsmet Şebin ya da takma adıyla Hüsam Turşucu. Unuttuklarım da mutlaka vardır; peşinen özür diliyorum onlardan.
 
Türkiye Spinoza Çevresi’nin bir başkanı yok, daha doğrusu bir başkanlık statüsü yok. Ben size bu söyleşi teklifini getirdiğimde, “Ben başkan değilim, Çevre’nin bir başkanı yok, arkadaşlarımın görüşünü almam gerekir” demiştiniz. Çevre’nin neden bir başkanı yok, hiç olmayacak mı? Çevrenin örgütlenme anlayışı hakkında bilgi verir misiniz?
 
Evet, Çevre’nin bir başkanı yok. Sanırım başkana ihtiyacı da yok, çünkü yapabileceklerimizi bir yönetici olmadan da yapacağımıza inanıyoruz. Bu nedenle olsa gerek, kuruluş aşamasında kimsenin aklına bir başkanlık makamı önermek gelmedi. Kurallarla kendilerini kuşatmamış sekiz kişiyiz. Görünüşe bakılırsa, bu topluluk içinde herkes tekil özerkliğini korumak ve durumdan vazife değil, –çıkarabilecek gücü kaldıysa– neşe çıkarmak niyetinde. Üstelik Spinoza hakkındaki yorumlarımız bile çok farklı; birlikteliğimizi sözde doğrular, sonsuz hakikatler üstüne değil, farklılıklarımız üstüne oturtuyor ve örgüt sözcüğüne verilen anlamda örgütlenmiyoruz. Ama kendi adıma konuşuyorum bu konuda. Belki kuruculardan biri başkan olmak ister ve o zaman oturur bunu da tartışırız. Ben vazgeçirmeye çalışanlardan olurum, becerebilirsem.
 
Sana verdiğim cevapları onaylamaları için önce kuruculara göndereceğim; bir şeyler eklemek ya da çıkartmak isterler mi diye. Arzulayan çıkarsa, bu meseleyi de düşünsün.
 
Diego Tatián
 
Türkiye Spinoza Çevresi ne gibi çalışmalar yapmayı planlıyor?
 
Sitemizde ayrıntılı olarak anlattıklarımız arasından, yapabileceklerimize dair somut birkaç örnek vereyim: Etkinliklerimiz Kadir Has Üniversitesi’nde, 27 Ekim’de Çevre’nin onur konuğu, kadim bir dostla başlayacak: Arjantinli tanınmış filozof ve edebiyatçı Diego Tatián. Okur onu Spinoza. Dünya Sevgisi, Spinoza Bir Başlangıç (Dost Kitabevi Yayınları’ndaki bu kitaplar tükendi) ve artık bir Latin Amerika klasiği olan Yabanın İhtiyatı. Spinoza’da Tutkular ve Politika (Zoe Kitap) adlı kitabıyla tanıyor. Ayrıca Tatián’ın Türkçeye çevrilmiş birçok makalesi ve iki öyküsü de var. Ayrıntılı bilgiyi web sayfamızda vereceğiz, ama şimdiden bu etkinlik için Çevre’ye büyük bir içtenlikle yardımcı olan Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanı Başak Baysal’a sevgilerimizi sunarız. Ayrıca, Tatián’ı kasım ayı başında düzenlenecek Suç ve Ceza konulu bir başka etkinlik için davet eden MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanı Havva Karagöz’e ve o etkinliğin düzenleyicisi Ozan Erözden’e de çok teşekkür ederiz.
 
Filippo Del Lucchese
 
Tatián’ın konuşmasından bir gün sonra, 28 Ekim’de, bu kez Galatasaray Üniversitesi’nde Çevre bir başka etkinlik daha düzenleyecek. Orada da İtalya’dan gelen önemli bir ad, Filippo Del Lucchese konuşacak. Okur onu da “Spinoza Dostları”ndan Orkun Güner’in Türkçeye çevirdiği Machiavelli ve Spinoza’da Çatışma, Güç ve Çokluk (Otonom Yayınları) başlıklı kitabıyla tanıyor.
MEF’teki de dahil, tüm bu etkinlikler ayrıntılı olarak sayfamızda duyurulacak. Bunları da başka etkinlikler izleyecek: Yurtiçinden ve dışından ünlü Spinozacılarla, bazıları online olacak çeşitli birliktelikler için, haziran ayına uzanan bir programımız var. Bunları da sürpriz olsun diye saklıyoruz şimdilik. Bu arada her türlü karşılaşmaya da açığız; programın içine, biz de dahil herkes için sürpriz sayılacak başka aykırı etkinlikler sızabilir. Umarım sızarlar ve yeterince aykırı olurlar.