Bir uzun beklemek

Dostluk, biraz da belini bükmektir dizelerin. Eve döneceksin, şarkıya döneceksin, kalbine döneceksin Murat abi...

Senin sesinle ve boğazıma takılan bir iç çekişle, merhaba Murat abi. Sana birçok dilde ve mahcubiyetle, rojbaş!

Zamanın durduğu yerdeyiz. Suyun akmadığı, köşelerin daha da köşeye çekildiği ve ağrının ah olup içimize çöktüğü yerdeyiz. Beklemek, uzayan bir kelime oldu aklımızda. Kırıldı saatin yelkovanı, durdu akrep, soktu ciğerimizi. Dile tutunduk, yazdıklarına ve ağzına yakışmış, anlattığın masallara. Seninle yamadık ucu yırtık hayatlarımızı. Hayırsız bir çayın buğusuyla, biraz da hatıraların gülümseten yanıyla beklemeye koyulduk. Dışarıda ince bir yağmur var, uğulduyor sokaklar ve sığındık evin kuytusuna. Kulağımızda sesin, gözümüzün önünde uzattığın sakalların… Yazıya eğildik, öykülere. El pençe divan durduk, serildik kelimelerin mahremiyetiyle… Alsın bizi, güzel olana götürsün, dedik. Mezopotamya’nın sessiz ve sakin akışına… Kanayan yaraya merhem olmaya…

Durduk, günlerin öfkesine karşı. Birlikte ve yan yana. Durduk, güzel günlerin hatırına. Aynanın karşısında birbirimizi aradık, her dilde ve her coğrafyada. Aradık birbirimizi, kelimelerde, uç uca diktiğimiz hecelerde, sesin çıktığı her yerde.

Şimdi, bir uzun beklemektir, dostluk denen ince hastalık.

Yerkürenin en uzun günlerini geçiriyoruz, sen orada biz burada. Biliyoruz, bizden sana esen bir serin rüzgâr var. İçinde sevgiyle, içinde börtü böcekle, içinde hasreti bitirecek bahar sevinciyle… Değsin diye gözlerine, değsin diye yorgun sakallarına ve değsin diye yüreğine…

Dostluk, biraz da belini bükmektir dizelerin.

Eve döneceksin, şarkıya döneceksin, kalbine döneceksin Murat abi.

Çünkü sen dedin: “Eve yalnız dönerken kendi kendime söylediğim sözlermiş doğru olan.”

Saat, sabaha karşı 5’ti.