“Anısı kalır”

Tarık Dursun K. kitapları edebiyat hazzıyla okunur, inceliklerle örülüdür; zaten aldığı çok sayıda ödül bir başka bağlamda bunun göstergesidir ama dergicilik tarihimizde de çok önemli bir yeri vardır...

27 Ağustos 2015 13:00

Kalemin Ucu- 7

Tarık Dursun K., Aralık 1984’te yayınlanan Ona Sevdiğimi Söyle kitabıyla 1985 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı ikinci kez kazanmıştı. O kitabı imzalayıp vermişti. Büyük bir olasılıkla ofisine gitmiş olmalıyım. O zamanlar ofisi Cağaloğlu Nuru Osmaniye Caddesi’ndeki ünlü Atay Han’daydı. Birkaç kez gitmişliğim vardı oraya. Hele ilki! Güzel ve unutulmayan anıların ilki olarak bellekte yer etti. Birkaç vesileyle de yazmıştım, belki bir kez daha…

K.’yı atmıştım

1983 olmalı; belki 1982’nin sonu. Yazko Edebiyat’a  vereceği “yazısı”nı almak için bürosuna gitmiştim. Bir yandan YAZKO’da çalışıyordum bir yandan da yazılarım yeni yeni çıkıyordu, birkaç dergide birden yazıyordum; daha çok kitap tanıtımı yapıyor, edebiyatın bazı temel sorunlarını “gençlik cesaretimle” tartışıyordum. Kuşkusuz üzerimde, usta bir yazarla tanışmanın sevinci ve tedirginliği olsa gerek.

Tarık Dursun K. bana “nereli” olduğumu sormuştu. İstanbul’da doğduğum ve hep İstanbul’da yaşadığım için, İstanbulluyum demiştim. Pek aklı yatmamıştı, “İstanbullu nasıl olunur” gibisinden soyumu sopumu da sormuştu. Annemin Trabzon’da doğup büyüdüğünü, anneannemin küçükken ailesiyle Ahlat’tan Trabzon’a geldiğini; babamın Batum’da doğmuş olduğunu, anneannesinin Gürcü olduğunu, babasının Erzurum’dan oraya gittiğini söylemiş daha üst kuşağa çıkmama, annemin babasının, dedesinin sözünü etmeme hatta anne ile babamın akrabalığını da anlatmama fırsat vermeden İstanbullu olduğumu kabul etmişti. Kabul ettikten sonra, ısrarla anlatmayı bir süre daha sürdürmüştüm…

Tüm soruları (kökenimin dışında da), ilk başta soğukmuş gibi gelen ama asla öyle olmayan, sâkin, kendine özgü ironisiyle soruyordu. Aslında, yılların yazarıydı, sonuçta Tarık Dursun K. idi ancak araya ast-üst mesafesi koymadan samimi yaklaşmıştı! O gün, “gecikmiş” bir özür de dilemiştim. Çünkü, birkaç sayı öncesinde, yazısı (hikâyeydi sanırım) geldiğinde câhil cesaretiyle olsa gerek, nereden uydurduysam soyadı (Kakınç’tır) yerine kullandığı K.’yı atıp, Tarık Dursun “bırakmıştım”. Derginin yazı işleri müdürü Adnan Özyalçıner, pek ses etmemişti; çünkü ben inatla artık soyadı için K. kullanmıyor diye atıp tutuyordum. Bu bilginin hâlâ nedenini/kaynağını bilemiyorum. Yaptığım o düzeltmenin de.

Sonra duyduğuma göre, tepkisi, yine espriliydi. Anımsadığım kadarıyla Özyalçıner’e “K.’yı görmeyince kendimi donsuz hissettim” gibisinden takılmış. Hiç kızmamıştı. O, bana hep sevecen yaklaşmıştır. Yazısını alıp –sanırım o da bir hikâyeydi–, ofisinden keyifle ayrılmıştım; ondan sonra da “Tarık Ağbi” olmuştu.

Yıllar sonra, İstiklal Caddesi Ayhan Işık Sokak’taki ofisine gitmiştim ama nedenini pek anımsamıyorum şimdi. Büyük bir olasılıkla bir şey rica etmişimdir o da kabul etmiştir. O gün de Aşk Allahısmarladık (1993) kitabını imzalayıp vermişti. Aklımda öyle kalmış. O kitaptaki “Anısı Kalır” adlı hikâyesi beni çok etkilemiştir. Hazırladığım Yirminci Yüzyıl Türk Edebiyatından Seçmeler’e izin alarak koymuş, derslerimde de okutmuştum.

Çok önemli bir dergi

Tarık Dursun K. onlarca hikâye, roman, deneme, çocuk kitabı ve senaryo yazmasının yanı sıra editörlük de yapmıştı. Çok önemli bir dergi de yayınlamıştı. Bugün K24 varsa, gazetelerin kitap ekleri varsa, kuşkusuz Tarık Dursun K.’nın da bu “süreç”te bir katkısı vardır. Şöyle ki… Günümüzde Kitaplar adlı aylık kitap dergisi çıkarmıştı. İki kez denemiş ama sürekliliği sağlanamamıştı. O zamanki basım koşulları (tipo) ve yayınevlerinin ilân gibi katkı’ları bugünkü gibi değildi doğal olarak ve yaptığı iş gerçekten Don Kişotluk’tu. Kitap boyu, karton kapaklı, üçüncü hamura basılan, “şirin ve alçakgönüllü” bir dergiydi. Pahalıya mâlolduğu için  görsel az kullanılıyordu.

İlki 1973-1974 yılları arasında 10 sayı çıkmıştı. İkincisi birazcık daha uzun sürmüş 1980 yılında 12 sayı çıkmıştı. Birincisini anımsamıyorum, ikincisini az çok tâkip ederdim, o zamanlar Cağaloğlu’nda bir yayınevinde çalışıyordum. Aslında bu derginin “ilk” hâlini diyelim, Memet Fuat Kitaplar adıyla çıkarmıştı 1950/51 arasında. Yeri gelmişken dergilerle ilgili Erdal Doğan’ın Edebiyatımızda Dergiler (Bağlam yay., 1997) başlıklı önemli bir kitabı vardır; onu da bu vesileyle anımsatalım, ilgililere öneririz…

Sonrasında Günümüzde Kitaplar’ı, arkadaşlarımla çıkarmaya başladık. Ben yayın yönetmeniydim, arkadaşlarım önermişti; Tarık Dursun K.’dan da isim hakkını almışlardı, gönüllü, severek, karşılıksız vermişti. Biz dergiyi ancak dört sayı çıkarabildik. Ben, yalnızca içerikle ilgileniyordum. Mâli zorluklar yüzünden Bilgi Kitap Kulübü’ne devretmek zorunda kaldı sahipleri. Orada, Atilla Özkırımlı’nın yayın yönetmenliğinde  33 sayı yayınlamıştı. Ancak beşinci sayıyı bizim devrettiğimiz dosyadaki yazılarla hazırlamıştı Özkırımlı ve boyut da değiştirmemişti. Biz o zamanlar için “yaygın” dergi boyutuyla yâni bugünkü Mühür, Sözcükler boyutuyla yayınlamıştık. Altıncı sayıdan sonra Özkırımlı daha büyük boya geçerek, bugünkü Notos, Varlık vb. boyutunda bir edebiyat dergisine dönüştürmüştü.

Okurun ayağına götürmek

Kendi yayınladığım dergi hakkında bir şeyler söylemem pek doğru değil tabiî ki ama derginin etrafında toplanan herkesin özveriyle çalıştığını söyleyebilirim. İlk sayımız 1 Ocak 1984’te yayınlanmıştı. Yüzün üstünde kitabı tanıtıyorduk tipo olanaklarıyla. Konuşmalar, eleştiriler, tanıtımlar, kısa tanıtımlar, hepsi klişelerle (görsellerle). Hem çok güçtü işimiz, hem de çok mâliyetliydi. Yazılarıyla yazar ve yazar adayları (kimi yazar ve gazetecinin ilk yazıları yayınlanmıştı) ile verdikleri ilânlarla bazı yayınevleri desteğini esirgememişti. İlk sayımızda, Tarık Dursun K.’nın “Günümüzde Kitaplar”a başlıklı yazısını bugün okuduğumda, daha mı çok üzülüyorum! Biz’e başarılar dileyen yazısından birkaç alıntı:

“Bu, dördüncü deneme olacak. İlki Memet Fuat’ındı, başaramadı. İkinci ve üçüncüler da başarısızlığa uğradılar. Oysa, umutla başlamıştık, umutsuzluk içinde bitirdik."

(…)

“Bir kitap dergisi okur ilgisinin dışında, yayıncıların verecekleri kitap ilanlarıyla yaşayabilir. Bu, iki kere iki dört gerçeğidir. Yayıncılarımız, bizim değer yargılarımızın ötesinde de kitaplar yayımlıyorlardı. Bir hesap sorunuydu bu. Kimseden ille de bizim değer ölçülerimize uygun kitapların yayımlanmasını beklemek diye bir ‘talep’imiz yoktu, olamazdı da zaten. Ama, çıkan her türdeki kitabı duyurmak, ayrıca küçük de olsa onu değerlendirmek derginin hakkıydı elbet."

“Bu tutumumuz da tepki uyandırdı yayıncılar karşısında. Övülmedikçe ilan vermemeyi, vermeye yeğ tuttular. Eh, biz de dayanabildiğimiz kadar dayandık, sonunda ‘deniz bitti’, birinci deneme de."

(…)

“Bugün kitap ‘almak’, kitap alıcısı okur için artık ‘mesele’dir. Zorunlu ‘ihtiyaç madde’leri arasında bir dönem 186’ncı sırada olan kitap, bugün korkarım, 1086’ncı sıraya düşmüş, düşürülmüştür.

(…)

“Bizim gibi ‘okuma açı’ ülkelerde devletin yayıncılığa arka çıkması gekir. Kâğıt fiyatlarında destek olsun mu, öyle bir şey mi? Belki… Hiç değilse ulaştırma ücretlerinde bir özellik gösterse… diyorum. (Olmaz ya, bir umut işte bizimkisi…)

“Bir de bizim ‘tembel’ okurumuza kitabı onun ‘ayağına götürmek’ sorunu var. Bunun en elle tutulur kanıtı Kitap Fuarlarıdır. Dünyanın öbür ülke fuarlarında kitap satışı yoktur. Daha çok yayın hakkı alış satışı vardır. Biz, kitap fuarlarımızda okura indirimli kitap satışı yaptık ve yayıncılarımız bu ekonomik sıkışma dönemlerinde nakit paraya kavuştular. Bu da bir yol elbet. Galiba iyi bir yol üstelik. Okur, kendisine ulaştırıldı mı, kitap almaya karşı çıkmıyor. (O, çocuk döneminden kitabı sevdirelim, o denli kampanyalar yapalım gibi umarsız olgular önermiyorum.)

“Okurla kitap arasında bağ, dünyanın her yerinde kitap dergileri aracılığında kurulur. Günümüzde Kitaplar, bu üçüncü denemesinde bunu başarır diyelim.”

***

Ama “biz” başaramamıştık. En azından, derginin sahipleri, başka bir kuruma devrederek farklı bir yapıda da olsa birkaç yıl sürmesine önayak oldu. Önce Kitaplar’ın sonra Günümüzde Kitaplar’ın çıktığı yıllarda, kitap basımı son derece azdı. Bugünle karşılaştırılamaz. Tarık Dursun K.’nın ikinci girişiminde, yâni 1980 yılının son aylarında ülkenin başına çöken “12 Eylül Darbesi”ni de belirtelim! Dolayısıyla 12 Eylül Darbesi’nden sonra, Cağaloğlu da darmadağın oldu. Kitap yayını da satışı da çok azalmıştı. Bu doğaldı; çünkü faşizmin yasakları, yasaklamaları vardı, giderek de artıyordu.

Tarık Dursun K. çok önemli bir yazardır. Kitapları edebiyat hazzıyla okunur, inceliklerle örülüdür; zaten aldığı çok sayıda ödül bir başka bağlamda bunun göstergesidir. Ancak bu yazıda kısaca “anı”lardan ve büyük cesaretle giriştiği, dergiciliğimizde çok önemli yeri olan Günümüzde Kitaplar’dan söz ettim; Tarık Dursun K.’ın kırılganlığın güzel örneklerinden biri olan hikâyesine verdiği ad gibi: anısı kalır