Âdilik

Nurullah Ataç, 14 Mayıs 1938 günü Akşam gazetesinde yayımlanan ve hiçbir kitabına girmemiş “Âdilik” başlıklı yazısında edebiyat dili-argo ilişkisinden, Osman Cemal Kaygılı’dan ve, dikkat, Céline’den bahsediyor

16 Şubat 2015 12:30

“Objektif” münekkidlerimiz “âdi”yi keşfetmenin çaresini bulmuşlar: Ayak takımına mahsus kelimeleri, tabirleri kullanmak yazıya âdilik veriyormuş. Bir münekkidimiz: “Fosfor gibi kimya ıstılahları da şiire girer mi ya?” demişti. Şimdi de: “Argo, edebiyat diline karıştırılır mı?” diyorlar. Hep aynı zihniyet: Şiir, edebiyat bazı mefhumların, bazı mevzuların, bazı kelimelerin girmesine müsaade edilmeyecek bir sahadır. Canlının edebiyata girmesi yasak!

Hugo’nun bir mısraı vardır: “J’ai mis le bonnet rouge au vieux dictionnaire”. Milletin yarattığı her kelime, her tabir kollarını sallıya sallıya edebiyata girer, dile tazelik ve can verir. Ben yazılarımda argo kelimeleri, tabirleri kullanmıyorum, kullanamıyorum; çünkü bahsettiğim şeyler buna müsait değil. Fakat o kelimelerin, tabirlerin yazıya hiçbir âdilik vermediğine kaniyim. Âdilik kelimelerde değil, düşüncede, ruhtadır. Gösterilemez, hissolunur. Cenab Şahabettin gayet temiz, gayet kibar kelimeler kullanırdı: Tanınmış Türk muharrirleri arasında bana, yazıları ile âdilik hissini onun kadar veren olmadı. Bir yığın argo kelime ve tabirlerini yazılarına serpiştiren Osman Cemal Kaygılı ise bana hiçbir zaman o hissi vermedi.

İşin doğrusu, muharrirlerimizin çoğu, birtakım peşin hükümlere sımsıkı sarılmış yarı münevver sınıfa hitap ediyor. O sınıf mensupları ise “argo”dan nefret ederler. “Kibarlık” iddiasında oldukları için “edebiyatça” konuşmak isterler. Aşağı, cahil sınıfla karışmak, onunla münasebette bulunmak istemezler. Okudukları yazılarda bile o sınıfın insanlarına, kelime ve tabirlerine rasgelmek istemezler. “Kibar”dırlar. Dünyada “kibarlık” kadar âdi, bayağı bir şey bilir misiniz? Kibarlık denilen şey, asaletin zevahirini taklittir.

Yazıda argo kelime ve tabirlerini çok kullanmanın mahzurunu da düşünmüyor değilim. Bugünkü Fransız muharrirleri arasında bir Céline var. Çok kuvvetli bir muharrir olduğunu, doğrusu anlamıyor, seziyoruz. Çünkü dilini iyice anlamıyoruz, mütemadiyen bir nevi argo ile konuşuyor. (Yazıyor demiyorum, çünkü onun kitaplarında daima bir konuşma, bir homurdanma var. Zaten zevkine tamamile varmak için yüksek sesle okumak lâzım.) Céline’i ancak Parisliler iyi anlıyor. Fakat argo kelimeleri, tabirleri çok çabuk eskir, değişir; aradan on beş, yirmi yıl geçmeden anlaşılmaz olur. Bundan elli yıl sonra Parisliler de Céline’i zor anlıyacaklar.

Argo ile yazmak bir bayağılık değil, eser için bir tehlikedir. Onun ancak bir yerde, ancak bir zaman için anlaşılmasına sebep olur.

 

 

Yazıyı dikkatimize sunarak bizimle paylaşan Tuncay Birkan’a teşekkür ediyoruz. 
Ana görsel olarak Louis-Ferdinand Céline'in fotoğrafı kullanılmıştır.