23 Ocak 2018 / Yeldeğirmeni: Enver Ercan'a veda

Onlarca yetenekli genç yazar ve şaire; özenle -hoşgörüyle kapı açmış, gönül yordamıyla yol göstermişti: Helal olsun kardeşim!

1.

Yusuf Uğur Uğurel ve Bengü Özsoy ile Ayrılıkçeşme’de buluşup birlikte gidecektik Yeldeğirmeni’ne. Ben yine geç kaldım. Uzunca bir süredir böyle. Bir yerlere giderken hep gecikiyor, yapacağım işleri ağırdan alıyorum. Belki bir şeyleri geciktirmek, yavaşlatmak istiyorum. 23 Ocak günü ise ağırdan almamın bir başka nedeni de ayaklarımın geri geri gitmesiydi… Neyse ki yanımda kitapları Yasakmeyve’den çıkmış iki iyi şair, iki genç dost vardı… Onlarla birlikte Yeldeğirmeni’ne doğru birlikte geri geri yürürken Yusuf, birden olacak şey değil, hiç aklıma gelmezdi deyiverdi…

Bazı insanlar böyledir: Ölüm gerçeği onlarla birlikte düşünülmez; bizleri ölümlerine hazırlamalarına karşın düşünülmez. Hele Enver Ercan gibi en kötü gününde bile  gülmeye çalışan biri için hiç düşünülmez: Son mesajlarından biri -yaşadığı onca olumsuzluklara karşın- şöyleydi Enver’in: “Hastane tedavi vesaire… sana yanıt yazdım mı hatırlamıyorum… Kalbim iki dakika durmuş. Beyaz ışık filan yok, yalan söylüyorlar.”

2.

Oyunbaz kedilerin neredeyse işgal ettiği, kimi özene bezene  boyanmış tek katlı evlerin sıralandığı daracık bir sokaktan geçerken yağmur boşalıvermişti. Zaten gün doğmamış gibiydi; karanlıktı… ve kullanılmamış bir sicim gibiydi soğuk… Zaten ayaklarım geri geri gidiyordu… Üstüne üstlük bir de kırbaç gibi yağmur… Fakat her neyse, Yeldeğirmeni’ne  yıllar sonra ilk kez adım atıyordum. Şaşırmıştım. Çünkü geçtiğimiz sokakların neredeyse tamamı çok değişmişti. Orası artık, sanat atölyeleri, masaları sokağa  taşmış çok renkli kahvehaneleri; korunmuş -bazıları cumbalı- eski yapıları ile Enver Ercan’a çok yakışan alçakgönüllü, gülümseyen delikanlı bir semtti… Biraz da bıçkın mıydı, neydi… Evet -biraz da olsa- hâlâ öyleydi.  

3.

Önce kilise- manastır, sonra okul, şimdi de sanat merkezi olan binaya girdiğimizde tören başlamıştı. Bir iskemleye ilişip konuşmaları dinlemeye çalışmış; ama başarılı olamamıştım. Böyle dedim, çünkü gözümü Enver’in gülen fotoğrafından ayıramıyor, konuşmacıların söylediklerine bir türlü yoğunlaşamıyordum. Bunun nedeni zihnimden kopuk kopuk akan anıların ansızın çok eski bir günde donup kalıvermesiydi. Şöyle ki: Kimi zaman yazımı teslim etmek üzere Varlık’ın Cağaloğlu’ndaki ofisine de giderdim. Böyle günlerden biriydi: Enver, beni yine gülümseyerek karşılamıştı, ama iyi değildi, çok  geçmeden bunun nedenini öğrenecektim: Ablası o gün vefat etmişti. Bunu söylediğinde gözleri dolmasına karşın, masanın üzerindeki yazılara yönelmiş, Varlık’ın yeni sayısı için çalışmaya başlamış; her zaman olduğu gibi beni gülümseyerek uğurlamıştı.

4.

Enver Ercan’la Varlık dergisi bağlamında yoğun mesaim 2000 yılında başladı.  Müstear adlarla yazdığım yazıların ardından, Çok  Özel İsimler Sözlüğü  ve Düzyazı Günlüğü dizilerinin yanı sıra bağımsız deneme ve öykülerle günümüze kadar sürdü ilişkimiz. Hazırladığı antolojilerde de yer aldım. Yasakmeyve dergisine Şair ve Okuru bölümünü önerip Hulki Aktunç’la başlatarak küçücük bir katkım da oldu. Ardından Eşik Cini geldi. O öykü dergisi için Gazeteciler Cemiyeti’nin Cağaloğlu’ndaki binasında yaptığımız şen  şakrak tartışmalı toplantıları hiç unutur muyum... Onca edebiyat sevincimize karşın sürdüremedik Eşik Cini’ni… Enver’in roman dergisi düşüncesi de vardı ve ben bu proje için isim çalışmaları bile yapmıştım. Olmadı. Ama Yasakmeyve yaşadı, hem de genç şairlere gönlü bol, cömert komşu kapıları açarak sürdürdü etkinliğini… Böyle olduğundan Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’nde Yasakmeyve’den- Komşu Yayınevi’nden kitapları çıkmış genç şairler çoğunluktaydı. Onlardan biri  -bir genç kız- arkadaşlarına “bütün çocukları burada”  dediğinde; hem bağlılığını kanıtlamak, hem yüreğini serinletmek, hem de güzel günlerin sürmesini talep eder gibiydi. Genç şairlere ve kızı Özge Ercan’a güveniyorum ben: Yasakmeyve’yi kurucusunun bereketiyle yaşatacaklardır.

5.

Evet bereketli bir edebiyat adamıydı Enver Ercan: Varlık’ta, Yasakmeyve’de, Eşikcini’nde, Komşu Yayınevi’nde onlarca yetenekli genç yazar ve şaire; özenle- hoşgörüyle kapı açmış, gönül yordamıyla yol göstermişti: Helal olsun kardeşim!