“Kapitalizmin istila tarihinden bir sayfa”

Yengeç Konserveleme Gemisi

Yengeç Konserveleme Gemisi

KOBAYAŞİ TAKİCİ

Çev.: Devrim Çetin Güven Ayrıntı Yayınları

Yengeç Konserveleme Gemisi’nde Kobayaşi Takici, bir gemide hapsolan ve perişan koşullarda çalışırken başkaldıran işçileri tasvir ediyor. Gemide herhangi bir yasa geçerli olmadığı gibi işçilerin hakkından ve adaletten söz etmek de mümkün değil...

Ali BULUNMAZ

Japon edebiyatı uzmanı Suiçi Katō; gençlik yıllarında proletarya edebiyatından etkilenerek kalem oynatmaya başlayan, Japon proletarya edebiyatının öncüsü sayılan, 1930’larda ülkesinin Almanya ve İtalya’yla birlikte fetihçi bir yola girişini eleştirip o tarihlerde illegal olan Japonya Komünist Partisi’ne kayıt yaptıran, direniş hareketine katılan ve 1933’te tutuklanarak işkenceyle öldürülen Kobayaşi Takici için şöyle diyor: “Gerçekleri, hayal gücüyle yeniden düzenleyen Takici, işçilerin çalışma koşullarını kendi üslubuyla betimler. Gerek proleterleri gerek onların partileşme sürecini anlatırken, devrime giden yolda sınırları kaldıran karakterler yaratır. Bu anlamda Takici, Japon edebiyatında bir öncü olarak görülebilir. Üstelik yazdıkları hayatını da etkilemiştir.”

Katō’nun açtığı bu paranteze baktığımızda, Takici’nin şansını ve şanssızlığını görebiliyoruz: Ülkesinin edebiyatına proleter anlatı bağlamında önemli eserler kazandıran yazar, Hitler ve Mussolini’nin Uzakdoğu’daki ortağı Japonya İmparatorluğu tarafından, kitapları ve politik fikirleri gerekçe gösterilerek kurban edildi.

Takici’nin bu eserlerinin başında Parti Yaşamı (Tōseykatşuşa) geliyordu. Diğeri ise Türkçeye Devrim Çetin Güven tarafından çevrilen Yengeç Konserveleme Gemisi (Kanikōsen).

Kızıl propaganda” sularında

Yengeç Konserveleme Gemisi’nde Takici, bir gemide hapsolan ve perişan koşullarda çalışırken başkaldıran işçileri tasvir ediyor. İşçilere zalimce davranmayı kendisine hak gören fabrika-geminin müdürünün bu pervasızlığının arka planında hükümetten ve ordudan aldığı destek bulunuyor. Dolayısıyla, gemide herhangi bir yasa geçerli olmadığı gibi işçilerin hakkından ve adaletten söz etmek de mümkün değil.

Takici’nin, ilk satırlardan itibaren işçiler için cehennem olan bir fabrika-gemideki çalışma şartlarından bahsettiğini görüyoruz. Romanın giriş cümlesi bir balıkçının dilinden dökülüyor: “Hey, cehenneme gidiyoruz lan!”

Takici’nin Yengeç Konserveleme Gemisi’ni kaleme almaya başladığı yıl 1928. Kitabın yayımlanış tarihi ise 1929, yani Büyük Buhran’la eşzamanlı. Gerçi o yıllarda ses getirmesine rağmen, yaşanan kırılmanın yorumlandığı sonraki senelerde; balıkçının tabiriyle “cehennemin” fark edilip haksız kazançların ve köleliğin eleştirildiği dönemde, romanın değeri yeniden kavranıyor. Kitabın geçtiği fabrika-geminin; sömürü düzeninin ve ağır çalışma koşullarının trajik, mizahî ve gerçekçi bir mekânı olmasının bunda payı büyük elbette.

Peki, gemide durum tam olarak ne ve işler nasıl yürüyor?

Öncelikle, tamamen erkeklerden oluşan hoyrat bir ortam söz konusu. Mekânın ve doğa şartlarının sertliği, dili ve sinirleri bozuyor; argo ve küfür gırla. Takici, zaman zaman sözcüklerle köleleştirilen kadınlar üzerinden feminist söylemler geliştirmiş kitapta. Bütün bunlara patronun işçiyi ezen davranışlarını da ekleyen yazar, dar alanda en yüksek seviyede bir sömürü ortamı inşa etmiş.

İşçileri, bir yandan dalgalar öbür taraftan ustabaşı, şef ve fabrika-geminin müdürü döverken, şefin sözleri, meselenin yalnızca kâr olmadığını özetliyor: “Bu yengeç konserveleme gemisinin tek vazifesi şirkete kazanç sağlamak değildir (…) Japonya İmparatorluğu halkı mı, yoksa Moskoflar mı daha büyük? Bunu tayin edecek teke tek muharebedir bizim işimiz (…) Ufak tefek olabilirsiniz ama o beyinsiz Moskofların sizi yenmesine meydan vermeyeceksiniz!”

Takici, hem denizin hem de patron ve onun emrindekilerin yarattığı gerilimli ortamı, buna benzer bayat uyarılarla trajikomik hâle getiriyor. Fabrika-gemi, sömürü ve adaletsizliğin hüküm sürdüğü bir mikrokosmos; her işçi, dünyanın dört bir köşesindeki meslektaşları gibi tahakküm altında çalışmaya zorlanıyor. Durumu daha da içinden çıkılmaz hâle getirense açık denizde bulunmaları.

Bütün şartlar “kızıl propagandaya” kapılarak isyan etmek için uygun. Balıkçıların kulağına gelenlere göre Moskoflar, civardakileri örgütlemede başarılı. Fabrika-geminin müdürü, şef ve imparatorluk ise konunun üzerinde: İşçiler arasındaki kıpırdanmaların farkındalar ve durumu kontrol altına almanın yollarını arıyorlar. Şef Asakava’nın bu konudaki en önemli destekçisi, fabrika-gemiyi “koruyan” imparatorluğun askerî kuvvetlerine ait birlik.

Ben” değil, “biz” diyen işçiler

Mesai saatlerine hiç şaşmadan uyduğu için Ruslarla dalga geçen şef Asakava, fabrika-gemide tek ses, hatta kesin bir sessizlik istiyor. İşçilerin aklındakiyse silahların gölgesindeki ağır çalışma şartlarına karşı birleşip başkaldırmak. Önce iş yavaşlatmayla başlıyorlar, ardından grev yapıyorlar ve en sonunda isyana girişiyorlar. Fakat işveren ve ortağı ordu, isyanı bastırıyor: “Askerler bir korsan gemisini basar gibi postallarıyla yeri göğü inleterek gemiye çıkar çıkmaz balıkçıların, tayfaların ve ateşçilerin etrafını kıskıvrak kuşattı.”

İşçileri bertaraf eden imparatorluk kuverleri ve patronlar, 1930’lardan itibaren Avrupa’daki sosyalistleri mengeneye alan Hitler ve Mussolini önderliğindeki ittifakı andırıyor. Bunun Uzakdoğu’daki cephesi Japonya İmparatorluğu, romanı yazdığı dönemde Takici’yi sıkıştırıyordu. Yazarın gerçekleri yorumlayarak kaleme aldığı kitabın bir de bu yönü bulunuyor. Ayrıca kahramanların bir arada hareket etmesi yani “Ben” değil de “Biz” diyerek hem insanlık dışı koşullara hem de milliyetçi-ırkçı söylemlere karşı çıkması, Takici’nin gönül verdiği sosyalist hareketin bir yorumu.

Yengeç Konserveleme Gemisi, Takici’nin 1920’lerde okuduğu haberlerden esinlenerek yazdığı bir roman; dönemindeki zalim çalışma şartlarının eleştirisi olması bir yana, proletaryaya karşı yürütülen kirli mücadelenin de anlatımı. Yazarın son cümlesi bu konuya açıklık getiriyor: “Bu naçizane öykü, ‘sömürge bölgelerine yönelik kapitalizmin istila tarihinden’ bir sayfadır.”