Aklın sınırlarında bir tuhaf hikâye

Tuhaf Hikâyeleri Sever Misiniz?

Tuhaf Hikâyeleri Sever Misiniz?

ECE ERDOĞUŞ

İletişim Yayınları

Tuhaf Hikâyeleri Sever Misiniz? kendine ait, kendini anlatabileceğin herhangi bir şeye sahip olmanın öneminden bahsediyor. 

ADALET ÇAVDAR

Elinize bir kitap geçer ve siz kendi aklınızda zamanı ve mekânı nasıl büktüğünüze tekrar bir göz atarsınız ya da unuttuysanız hatırlarsınız. İnsan kendini zamanla ehlileştirebilir. Büktüğünüz zamanlarda kaybolduğunuz kendinize ufak bir gülümseme ile bakar, aklınızın kırıldığı anlarda olduğunuz yerleri seversiniz. Sizinle içiniz arasında bir sırrınız vardır. Kendinize kendinizce bir hikâye yazar, içinde yaşarsınız. Kimimiz bunu öfkeyle ya da sakinlikle yaşar, kimimiz kendisiyle olan samimiyetiyle. Mekânın ve zamanın kıvrılıp büküldüğü yerlerde bulduklarınız size sizinle ilgili bazı açıkları ortaya çıkarır. Kimimiz baş edebilir, kimimiz edemez, yollar arar dururuz.

Ece Erdoğuş’un Jaklin’iyle tanıştım geçenlerde. Öfkeli ve tahammülsüz bir kadın. Kitabı okuduktan sonra bir süre elimin altında tuttum, ismine bakıp düşündüm: Tuhaf Hikâyeleri Sever Misiniz? Sever miyim, insan hikâyesi dinlemeyi herkes kadar ya da belki herkesten biraz daha fazla sevdiğim doğrudur. Tahammülsüz bir kadın Jaklin, kendi hâlinde gibi görünse de hiçbir zaman sadece kendi hâlinde ve sadece kendinde değil. Onun zamanla ve mekânlarla ilgili dertleri var. Aklının kırıldığı yerlerde kaybolduğu, zamanın daha hızlı ya da daha yavaş aktığı noktalar. Kendi aklında kurduğu hikâyesiyle yaşarken, gerçek hayatla arasında bir bağlantı arıyor bir yandan. Kendinin ve hikâyesinin çok önemli olduğunu düşünüyor. Ararken kayboluveriyor, çünkü kendinde bulduğu şeyi kendince ifade edecek yeteneği kendinde göremiyor, cesareti bulamıyor. Böyle yazınca kısaca “deli”ymiş gibi geliyor ama bence Jaklin gerçek bir deli de değil. Kadın olan aklım, belki de sadece kendiyle baş edemeyen bir kadın diyor onun için. Sonuçta herkesin kendi içerisinde düştüğü kuyular var, Jaklin aklının kuyusunu sevip orada yaşamayı tercih edenlerden.

1982 doğumlu genç kuşak yazarlardan biri olan Ece Erdoğuş’un daha önce Kolpa (2009) ve Yok Olma Kılavuzu (2011) adında iki romanı daha var. Günümüz edebiyat dergi ve web sitelerinde de kalemine rastlamanın mümkün olduğu yazarın son romanı ise Tuhaf Hikâyeleri Sever Misiniz? Haziran ayında okurla buluştu.

Hem bir yazar hem bir okur hikâyesi. Sektör olarak yazmanın ipuçlarını, sırlarını, tuhaflıklarını, saçmalıklarını ve egolarını ifşa ederken, deliliğin sektörde kompleksle ego arasında kendine nasıl bir yer bulduğunu da gösteriyor. Bir hikâyeyi yaşayan ile onu anlatan, onu dinleyen ile herkes tarafından okunması için yazmaya çalışan arasındaki kayıplardan ve fazlalıklardan bahsediyor Erdoğuş.

Kadıköy barlarından birinde çalışan ve kendi adını kendi seçen bir kadın Jaklin, bir sevgilisi, bir kuzeni ve bir patronu var. Bu hikâyede nemrut ev sahibini saymazsak tek kadın. Bir gün bir yazarla tanışıyor ve olaylar gelişiyor. Kendine ve etrafına olan tahammülsüzlüğünü kendince hikâyeleştirip anlatıyor. Bir yerden sonra Jaklin’in anlattıklarının hangisinin kurmaca hangisinin gerçek olduğunu anlayamıyorsunuz. Bazen şaka yaptım, bazen yalan söyledim diyor. Hayatında bir sürü şeyi kaybetmiş, kaybettiklerinin arasında bir yerde de kendine kendince sonsuz bir yolculuk çizen bir kadın.

Romanda bir üst kurmacayı görüyorsunuz, okurken devam etmenizi sağlayan yazanın hızı da oluyor aynı zamanda. Jaklin’i ve etrafındakileri tek tek anlatıyor Ece Erdoğuş. Her defasında Jaklin’e bağlıyor herkesi bir şekilde, klişeler de var elbette ama gözünüze çok batmıyor. Sonuçta kimsenin hikâyesi sıfır kilometre yaşanmamış değil, herkes birbirinden bir şekilde esinleniyor.

Bir akıl hastanesinde buluyorsunuz kendinizi sıklıkla. Delirmenin çeşitlerini ve her delinin birbirinden ne kadar farklı olduğunu görüyorsunuz. “Normal insan kurgudur” demiş Foucault, belki de herkes kendisinin kurgusudur diye sorguluyorum ben de. Kendi kurgusunu satabilenler ve satamayanlar olarak ayrılıyor belki de dünya. Sonuçta akıl hastaneleri ve hapishaneler bütün iktidarların sevmedikleri yerler. Hoş, insan kendi aklının iktidarından bile kurtulmak için deliriyor biraz da. Aklın sınırlılığından sıkılıp, akılsızlığın özgürlüğünde sonsuz bir yolculukta buluyor kendini ama işte insan bir yerde her şeyi anlamanın ve görmenin mümkün olduğunu keşfetse dahi artık anlatamıyor.

Tuhaf Hikâyeleri Sever Misiniz? kendine ait, kendini anlatabileceğin herhangi bir şeye sahip olmanın öneminden bahsediyor. Yazmakla yaşamak arasında kalan gerçek akıl ve akıl artığından. Dokunduğu her şeyi eleştiren bir yanı var bu tuhaf hikâyenin, tamamiyle kendinizi kaptıramadığınız ama dışında da kalamadığınız, sizi bir hamakta rahatsızca sallayan bir hikâye. İnsanın ses ve yazıyla anlattıkça ve okundukça yeniden oluşan kendi hikâyesine sahip çıkabilme romanı.