“Kişi kültü,” iktidar ve güç seviciliği

Siyasette ve Toplumda Narsisizm, Ayartma ve İktidar

Siyasette ve Toplumda Narsisizm, Ayartma ve İktidar

BÄRBEL WARDETZKI

Çeviri: Deniz Cankoçak İletişim Yayınları

İktidar takıntısı; kendisini yıllardan beri zayıf ve nobranlığın nesnesi olarak görenleri kitleleştirince popülizm zirveye çıkıyor. Böylece Bärbel Wardetzki'nin ifadesiyle hem politikacıların konuşmalarından hem de tektipleştirilen medyanın yayınlarından etkilenen bir "kitle iktidarı"nın kapısı açılıyor: "Kitlelerin zihirleyici bir etkisi vardır. Çünkü düşünceler, duygular ve kanaatler her bireye aktarılır. Birini alkışlayıp göklere çıkaran bir kitlenin içinde bulunmak, aynı şeyi yapmamayı neredeyse imkânsız hâle getirir. 

Ali BULUNMAZ

Narsisizm, popüler siyasî figürler ve onlarla bağlantılı güncel olaylar üzerinden tartışılıyor ama meselenin çok daha derinlerde yatan ruhsal, toplumsal ve sosyal bir tarafı var. Psikolog ve pedagog Bärbel Wardetzki, karizmatik kişilikle narsisizmin birbirine karış(tırıl)dığı, güçlü olmakla güç seviciliği arasındaki sınırın bulanıklaştırıldığı bir ortamda kalem oynatıyor. Hâl böyle olunca, politik narsisizm, güçlü lider ve popülizm gibi hem güncel hem de bir hayli eski kavramların kavşağında buluyoruz kendimizi.

Büyüklük ve popülerlik vaadi

Wardetzki, Siyasette ve Toplumda Narsisizm, Ayartma ve İktidar kitabının sonsözü olarak Jimi Hendrix'in bir cümlesini paylaşmış: "Sevginin gücü, güce olan sevgiyi yendiği zaman dünya huzur bulacak."

Bu cümle, günümüzün (Trump, Orbán, Macron ve Brezilya'nın yeni devlet başkanı Bolsonaro gibi) popülist ve narsisist figürleri üzerinden yürüyen tartışmaların; iktidar ve güç seviciliği gibi iki tehlikeli bileşenin zehirli etkilerini anlatmaya yetiyor aslında. Wardetzki burada kalmıyor; hem mesleği gereği hem de dünyada olup bitenleri gözlemlemesiyle iktidar-güç-narsisizm-popülizm gibi günümüzün uluslararası siyasetini belirleyen hayatî kavramların kökenini ve dünyaya etkisini ortaya koyuyor.

Yazar, ikili ilişkilerde önemsenme, kendisini abartarak anlatma ve karşısındakini ayartma dürtüsüyle hareket eden kişilerin narsistik eğilimlerini açığa çıkardığını söylüyor. Narsisizm; başarı, büyüklük ve popülerlik vadederek "görünmenin olmaktan daha fazla gerçeklik taşıdığı, parıltı, alkış, güç ve kariyerin en yüksek değerler diye nitelendiği günümüzde," büyük sözlere ve ümitlere hazır bir kitleye seslenen politik özneleri iktidara taşıyor. Wardetzki'ye göre, böyle bir iktidarın temel özellikleri "gücün kötüye kullanılması, yıkıcılık, otokrat düşkünlüğü, kontrol ve manipülasyon." Bunların doğal sonucu ise korku, tehdit ve kafa karışıklığı.

Yazar, psikolojik bağlamda tartıştığı narsisizmin, ayartmanın ve iktidar ilişkisinin, birey ve toplum eksenli incelendiğinde daha sağlıklı sonuçlara ulaşılabileceğini, örneklerin kaygan zemininin etrafından bu şekilde dolanılabileceğini düşünüyor.

"Olmak-görünmek çelişkisi" 

Eleştirel düşünmeyi kabullenmeyen ve karşıtlarıyla tartışmayı beceremeyen narsisistlerin, ayartmayı hem iktidarı ve gücü ele geçirmede hem de bunları korumada bir araç olarak kullanarak insanları maniple ettiğini söylüyor Wardetzki.

En büyük başarısı, başkalarıyla temas eksikliğini statü sembolleriyle ve kişileri cezbederek örten narsisitler, kendilerini alkışlayacak bir kitlenin daima yanında bulunmasını istiyor; etrafına topladıklarından kesin ve tavizsiz onay bekliyor. Bu ruh hâli özdeğer duygusunu aşındırdığı narsisisti saldırgan, yıkıcı ve antisosyal yapıyor.

Kendisinden öncekileri yok ya da en hafifinden başarısız sayma davranışı geliştiren narsisitlerin en bilinen örneklerinden biri "devlet benim" diyen XIV. Louis. Trump, Orbán ve Bolsonaro ise günümüzde "kişi kültü" yaratmaya girişen siyasî özneler.

Wardetzki'nin bahsettiği "kişi kültü", benlik imajı ve güç arzusuyla doğrudan bağlantılı. Sosyal ağlar, karşısındakine gösteri yapmaya dayanan sınırlı yüz yüze ilişkiler, beceriksizliği ve bilgisizliği kamufle etme isteği ise bu üçlüyü besleyen, hatta tetikleyen unsurlar. Narsisizmi kaşıyan "her şey yapılabilir" ve "herkesten daha iyi olmalıyım ya da görünmeliyim" gibi "ilkelerin" geçer akçe hâline geldiği bir ortamda politikacı, yönetici veya sokaktaki insan, güç ve imaj zehirlenmesine uğruyor. Wardetzki'nin deyişiyle kişiler, "olmak-görünmek çelişkisi yaşıyor."

Başarı ve itibar açlığının yanı sıra, kişiyi performans için güdüleyen kronik memnuniyetsizlik, politikaya mutlak iktidar hedefi olarak yansıyor. Söz konusu hedef, dünyayı kendi görmek istediği şekle dönüştürme arzusuna denk gelince güvensiz ve neye nasıl tepki vereceği belirsiz narsisist sürekli onay beklemeye başlıyor, aksi durumda ise fırtına kopuyor: "Narsisist insanlar, etrafına kendine benzeyenleri topladığı için hemen hemen sadece her durumda onları onaylayan 'evet deyicileri' toplamış olur. O zaman da hatalar düzeltilemez çünkü kimse aksi bir görüş bildirmeye veya karşı taraf olmaya cesaret edemez. Ret ve rezil edilme, hatta sepetlenme riski çok yüksektir."

Kitle iktidarı

Hitabet, pek kimsenin cesaret edemeyeceği şeyleri yapmaya yönelmek, eleştirileri en kestirme yoldan savuşturma becerisi, yüksek ses ve hızla popülerleşme narsisistlerin girdabına kapılmayı kolaylaştırınca, devreye ayartıcılık, bir başka deyişle teslim alma ve kışkırtma giriyor. 

Wardetzki, narsisistik ayartmayı kısaca şöyle tarif etmiş: "Seni kendi görkemli benliğimin içine alıyorum, sana özdeğerinin yükselmesi ve narsisistik ihtiyaçlarının karşılanması yoluyla mutluluk vaat ediyorum. Buna karşılık sen de kendi kaderini belirlemekten, farklı olmaktan, canlılığından ve bağımsızlığından vazgeçiyorsun." Bu, konunun bir yönü yani şiddetsiz kısmı.

Yazar, madalyonun öbür yüzünde hiçbir şeyin normal olmadığı; büyük gösterilerle, egzantirik sahneye çıkışlarla, törenlerle ve şaaşayla ayartmanın bulunduğunu hatırlatıyor. Her iki ayartmanın kesişim noktası ise iktidar takıntısı.

İktidar takıntısı; kendisini yıllardan beri zayıf ve nobranlığın nesnesi olarak görenleri kitleleştirince, popülizm zirveye çıkıyor. Böylece, Wardetzki'nin ifadesiyle, hem politikacıların konuşmalarından hem de tektipleştirilen medyanın yayınlarından etkilenen bir "kitle iktidarı"nın kapısı açılıyor: "Kitlelerin zihirleyici bir etkisi vardır. Çünkü düşünceler, duygular ve kanaatler her bireye aktarılır. Birini alkışlayıp göklere çıkaran bir kitlenin içinde bulunmak, aynı şeyi yapmamayı neredeyse imkânsız hâle getirir. Herkes kendini kaptırır ve o anda olup biten şeyle özdeşleşir. Bu, özdeğer duygusunu çok güçlendirir ve bunun hangi içeriğin alkışlandığı ile hiçbir ilgisi yoktur. Söz konusu olan duygulardır, akılcı argümanlar değil."

Popülizm ve kutuplaştırma siyaseti

Narsisist kişi, her yolu deneyerek özdeğerini yükseltmeye çalışırken rakip gördüklerini düşürmeye uğraşır. Kitleyi etki altına alıp kendisine tabi kılmak ve onaylayıcı bir suskunluğa sürüklemek için bu şarttır. Öte yandan narsisistler, takdir toplayarak taraftarlarını artırmak için kendilerini ve başkalarını, "-mış gibi" yaparak kandırmaktan geri durmaz.

Mesele toplumsal ve siyasi bir hâl alınca narsisist figür, etrafına topladığı kalabalıklara içinde yabancı düşmanlığı, şiddet ve incinmişliği gidereceğini söylediği "çözümler" barındıran popülizmi zerk etmeye başlayabilir: "Narsisizmle iktidar arasındaki dinamik etkileşim, bir yandan muktedirlerin iktidar hırsına diğer yandan da tebaanın biat etme, korunma ve kör yandaşlık ihtiyacına dayanır."

Bu popülizm, teba dışındakileri şeytanlaştırıp toplumu kutuplaştırır. Wardetzki, bu tür bir politikayla liderin, rakiplerini "hain ilan edip" farklı düşüncelere karşı öfkeyi tetikleyerek hayata geçirdiği kutuplaştırmayı, "kendi konumunu güçlendiren ve karşıtlarını denetleme imkânı veren bir satranç hamlesi" hâline getirdiğini anımsatıyor.