Umut insanda

Seher

Seher

SELAHATTİN DEMİRTAŞ

Dipnot Yayınları

Dramın içine ince bir zekâ ve mizah anlayışı ile umudu ilmek ilmek işler yazar Selahattin Demirtaş. Yaşam bitmeden umut da bitmez, biraz cesaret, her şeyin çözümü insanda, der. Yaşama dair öykülerini siyasetle ustaca harmanlar.

AYŞEN UYSAL

Dün gece rüyamda Selahattin Demirtaş’ı gördüm. Uzun bir rüyaydı, detaylı anlatmayacağım. Zemin üstü bir konutta ev hapsindeydi. Ben de oradaydım. Canı karpuz istemiş, traktörle karpuzcu geçiyor sokaktan da, “Alır mısın” diye rica etti benden. “Elbette” dedim ikiletmeden. Karpuzu almak hem evin durumundan hem de karpuzcudan kaynaklı hiç kolay değildi, çok uğraş verdim ama sonunda aldım. Eve döndüğümde Başak Demirtaş ile çocukları gelmişti. Çok içten ve sevgiyle kucaklaştık... Rüya yorumu yapacak değilim, ama rüyanın bu kesiti bile Türkiye’nin mevcut hâlinin ve siyasetinin nasıl da rüyalarımıza kadar nüfuz ettiğini gösteriyor... Selahattin Demirtaş’ın yeni kitabı Seher’i okuyor olmamın da etkisi olsa gerek rüyada...

Başta çekinsem de rüyanın tetikleyici ve cesaretlendirici etkisiyle, her ne kadar bir edebiyat eleştirmeni değil, siyaset bilimci olsam da, kitap hakkında yazmaya karar verdim. Rüyaların etkisinin ne boyutlara ulaşabileceğini Selahattin Demirtaş kitaptaki “Cezaevi Mektup Okuma Komisyonuna Mektup”ta bizzat yazmış zaten, benim anlatmama gerek yok.

Seher’de beni en çok etkileyen “Tarih Kadar Yalnız” (gözyaşlarımı tutamadım), “Halep Ezmesi” (yüreğim çok acıdı) ve “Temizlikçi Nazo” (hem meslekten hem 90’lar tarihinden ötürü) oldu. Edebiyata düşkün bir siyaset bilimci olarak bunlardan “Temizlikçi Nazo”ya dair bir iki satır yazmak isterim.

Evlere temizliğe giden genç bir kadının Kızılay’da otobüse binmek için ilerlerken kesiştiği eylemde gözaltına alınmasını ve cezaevi ile sonlanan hikâyesini anlatıyor bu öykü. Bir sokak siyaseti uzmanını da başka hangi öykü etkileyebilirdi demeyin, Türkiye’nin 90’lar tarihinden bu yana herkesin başına gelebilecek Nazo’nun bu hikâyesini Demirtaş’ın kuvvetli kaleminden okuyun lütfen. Burada bir parantez açıp meslekî bir deformasyonun söz konusu olduğunu da itiraf etmeliyim. Zira, Oya Baydar’ın Erguvan Kapısı’nda da İstiklal Caddesi’nde yapılan bir eylemi tasvir ettiği satırlardan çok etkilendiğim ve toplumsal hareketler ve siyasal aktivizm anlatırken bu paragrafları derslerde kullandığım doğrudur. Siyasetçi öykü yazarken siyaseti bir yana bırakamadığı gibi, siyaset bilimci de okuduğu öykü ve romanlarda siyaseti arıyor işte! Her şey siyasal, siyaset dediğimiz şey de yaşamın kendisi değil mi zaten?

Seher, toplumsal cinsiyet meselesinden, sınıf meselesine, güvencesiz inşaat işçiliğinden, Suriyeli mültecilere bizzat yaşamı anlatıyor. O, her öyküsünde toplumun en görülmeyeninin gözü, en sesi duyulmayanının sesi... Selahattin Demirtaş, “Kara Gözlere Selam Olsun”un son satırlarında, Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ni bizzat inşa eden, üstelik de bunu yevmiyesini bile almadan yapan inşaat işçisinin sesi oluyor ve içinde bulunduğu yaman çelişkinin resmini çiziyor; Cemal’in tabelaya sövmesi bu çelişkiden...

Kâh büyük şehirlerin yoksul mahallelerindeki, kâh devrilen bir mülteci botundaki beş yaşındaki küçük Mina’yı yutan Akdeniz’deki, kâh mutfağına doyamadığımız Hatay’daki yaşamın dramıdır Seher’de karşımıza çıkan. Dramın içine ince bir zekâ ve mizah anlayışı ile umudu ilmek ilmek işler yazar Selahattin Demirtaş. Yaşam bitmeden umut da bitmez, biraz cesaret, her şeyin çözümü insanda, der. Yaşama dair öykülerini siyasetle ustaca harmanlar.

“Halep ezmesi” kocaman bir kaya gibi otururken böğrümüze, Seher’in genç ölümü parçalarken yüreğimizi, yoksulluk en vurucu biçimde resmedilirken bir “pastırma anısı”nda, umut ve sevgi çıkıverir karşımıza Rukiye’nin çocuklarında, Seher’in kardeşlerinde, şoför Fahri Abi’de, ama en çok da bizzat Selahattin’in kendisinde... Umut insanda, der her biri...

Seher bitmesin istedim, sayfaları sonsuzluğa uzansın... Seher bitmedi ama kitabın sayfaları bittiğinde, bana Seher’i nasıl özetlersin/ tanımlarsın diye sorarsanız, Seher yaşamın kitabıdır derim. Yaşamın sesidir, çığlığıdır derim... Kötülüklerde boğulayazdığımız şu günlerde bile umudun bizde, umudun insanda olduğunu haykıran satırlardır derim...