Moskova'da şiir, yalnızlık ve karmaşa içinde

Moskova'da Bir Beyefendi

Moskova'da Bir Beyefendi

AMOR TOWLES

Çeviri: Mehmet Gürsel Hep Kitap

Moskova’da Bir Beyefendi, yazdığı bir şiir nedeniyle suçlu bulunup hapse atılmasının ardından Sovyetler Birliği’nin en karmaşık zamanlarını bir pencere arkasından seyretmek zorunda kalışını anlatıyor.

ADALET ÇAVDAR

Moskova’da Bir Beyefendi, Boston doğumlu Amor Towles’un ikinci romanı. 2016 yılında İngilizce yayımlanan roman, uzun süre New York Times’ın çok satanlar listesinde kaldı. Towles, 1920’lerin Moskova’sından bahsediyor. Hayatı boyunca sanatla ilgilenen bir adamın, yazdığı bir şiir nedeniyle suçlu bulunup hapse atılmasının ardından Sovyetler Birliği’nin en karmaşık zamanlarını bir pencere arkasından seyretmek zorunda kalışını anlatıyor.

Bir şiir nedeniyle hapse atılmak ve dünyayı bir pencere arkasından seyretmek zorunda kalmak bize elbette çok tanıdık bir senaryo. 1913 yılında Kont Aleksandr İlyiç Rostov’un yazdığı bir şiirle açılıyor kitap. Şiir bir arayışı anlatıyor ve görünenin sanıldığı gibi olmadığını tarif ediyor. Sonrası ise 1922 yılında bir mahkeme kaydı, Rostov’un İçişleri Halk Komiserliği Acil İşler Komitesi’nin önüne çıkarılma tutanağı. Rostov 24 Ekim 1889 Petersburg doğumlu, bir sürü sıfatının olmasının yanı sıra o bir şair. 1913 yılında yazdığı “O Şimdi Nerede?” adlı şiiri nedeniyle mahkemeye çıkarılıyor. Bunun nedeni de, şiirin 1905’teki başarısız isyanı izleyen yıllarda pek çok kişi tarafından eylem çağrısı olarak değerlendirilmesi. Mahkeme Rostov için hapis kararını normalden farklı bir şekilde veriyor: Onu bir hapishane yerine, o sırada ikamet ettiği Metropol Otel’e gönderiyor ve ömrü boyunca dışarıya adım atmaması, atarsa vurulması kararına varıyor.

Kitabın başlangıcı olan mahkeme sahnesi bizim aşina olduğumuz mahkeme sahnelerini hatırlatıyor. Rostov sözünü sakınmıyor: “Her şiir bir eylem çağırısıdır” diyor. Hayatını sanata adamış Rostov, varlıklı bir ailede steril bir şekilde yetişmiş. Hayatta kalma biçimi çalışmak değil, zevk almak olmuş. Sosyalist devrimin içerisinde elit bir birey olarak canlanıyor Rostov, üstün zekâlı, hazır cevap ve esprili biri. İçerisinde yaşadığı toplum hızlı bir değişim sürecine girmişken, temel besin kaynağından uzakta kalıyor, üretimine katkı sağlayacak bu karmaşanın sadece seyircisi oluyor. Yazar Towles karmaşa ile yalnızlık arasında gel gitleri oldukça iyi biçimlendiriyor.

Kont eski gösterişli Rusya’nın ardından bir suitte değil de otelin kullanılmayan katında bir odada kalıyor. Hayatının bir tutsaklığa dönüştüğünü sanırken, otelin içinde yeniden bir hayat biçimleniyor. Rostov için mütevazı denebilecek bu hayat yeni dostluklarının kapısını aralarken, eski dostlukların da biçimini değiştiriyor. Yazar, Rostov’u otele hapsederek eski ve yeni Rusya’yı anlatıyor. İktidar biçimlerini, değişen hayatı sadece sokaktan anlatmak yerine değişimi, içerisi ve dışarı olarak tanımlıyor. Rostov için zaman otelde bir şekilde durmuşken aslında hayatın başka türlü aktığını otel içerisinde dinlediğimiz insanlar vasıtasıyla öğreniyoruz. Bu da okura yargılama değil, gözlemleme fırsatı sunuyor.

Rostov’un hikâyesi bir hapsedilme olarak okunduğu gibi aynı zamanda bir kaçış olarak da değerlendirilebilir. Towles okuruna bir nevi yaşanılan hayatın şartları değiştiğinde yeni hayat “nasıl kurulur ve neler keşfedilir”i anlatıyor. Rostov dışarıda devinen hayatı, Sovyetler sürecini arkadaşının mektupları ile okuyor. Arkadaşı romanın bir yerinde Rusların yarattıkları şeyi yok etme konusunda oldukça maharetli olduğunu dile getiriyor.

Amor Towles sadece Sovyetleri değil, diğer ülkelerin siyasî gidişatlarını da araştırarak yazmış romanını. Okurken bir kontun bir oteldeki mahkûmiyetinin dışında dönemin tarihiyle ilgili de pek çok fikir ediniyorsunuz. On yıllar boyunca otele mahkûm kalan Rostov elbette otel içinde yapacak pek çok şey buluyor, ona bir çalışma mekânı oluyor otel.

Romanın sonlarına doğru ise hikâye heyecan kazanıyor. 1954’ün haziran ayında beklenmedik şeyler oluyor. İnsan Rostov’dan, kendi çizgisini değiştirmeden etrafındaki herkesin onunla bir şekilde nasıl uyum kurulabileceğini öğreniyor. Moskova’da Bir Beyefendi uzun ve akıcı bir roman. Hayatı sanat olan bir kontun mahkûmiyet hayatını nasıl da sıradanlaşmaktan çıkardığını anlatırken, dünyanın işleyişine ve dönemin siyasetine dair fikirlerini de sunuyor.