Moda, her şeyden önce bir sistem

Moda-loji

Moda-loji

YUNİYA KAWAMURA

Çeviri: Şakir Özüdoğru Ayrıntı Yayınları

Yuniya Kawamura Moda-loji'de, modanın günümüzde kültürel küreselleşmenin bir parçası olduğunu söylüyor; bu sürecin tamamını enine boyuna inceleyip konuyu, üreticilerden modayı yayanlara ve tüketicilere dek geniş bir yelpazede ele alarak hayatımızın merkezindeki bu olguyu masaya yatırıyor.

DERYA ÇAKIR

1990'ların başında, “büyük anlatılar ve sistemler devri bitti” türünden cümlelerin peşine takılanlar yeni milenyumla beraber fazlasıyla yanıldığının farkına vardı. 2000'lerle birlikte, durumun hiç de anlatıldığı gibi olmadığı ortaya çıkarken günlük yaşantımızı kuşatan simgesellik bizi, o eleştirilen ve gömüldüğü iddia edilen sistemlerin tersine vahşi şekilde mengeneye aldı. Hatta “daha çok tüket” şiarıyla hem sahte hem de gerçek bir moda akımı bir arada yürümeye başlşadı.

Moda dünyası denilen ortam, kendisini bugün öyle bir sunuyor ki buna karşı çıkanları bile köşeye sıkıştırıyor. Bu nedenle ışıltılı tarafının ötesinde tam bir sosyolojik vaka. Yuniya Kawamura da burada devreye girip ilgi ve bilgi alanını (Moda Teknolojisi Sosyolojisi) konuşturarak bize güzel bir çerçeve çiziyor.

“Sonsuz taklit ve yenilik çevrimi”

Kawamura, işe modayı bir sistem olarak tanımlamakla başlıyor. Dahası onu, sosyal üretim diye kavramlaştırıp bu üretimi izleyen bir dizi süreçten de bahsediyor: dağıtım, yayılım, kabul, benimseme ve tüketme. Yazarın dikkat çektiği bir başka konu, modanın yalnızca giyimle anılmaması gerektiği; Kawamura'ya göre moda, bir inanç ve giyim aracılığıyla ifade ediliyor. Dolayısıyla hem üretimiyle hem de yayılımı ve tüketimiyle kolektif bir yapıya sahip.

Kitlenin, herhangi bir şeyi benimsemesi ve tüketmeye koyulması için öncelikle onun moda diye yaftalanma zorunluluğundan söz eden Kawamura, ardından sosyalliğin araya girerek tanınırlığın işlemeye başladığını belirtiyor. Bunun arkasında ise modanın maddi değil, kendiliğinden öze sahip olmayan bir ürün şeklinde zihinlerde belirmesi yer alıyor. Yani kapsamı geniş bir sistem olan moda, Kawamura'nın deyişiyle “soyut bir meseleye işaret eder.”

Modanın, seslendiği kitleyi bazen tek bazen de toptan ayartma özelliği, onu aynı zamanda inancın ötesine taşıyıp ekonomik bir olgu haline de getirir. Öte yandan moda, hangi ürün pazarlanacak, kabul ettirilip tüketime açılacaksa ona değer atfedilmesini sağlayan bir eylemdir.  

Kawamura, bu noktada modanın sosyal hayatı biçimlendirip değiştiren yapısına değinir; tarzların çeşitliliği ve dönüşümü de üretilen bir şey haline gelir ve modayla insanların ruhuna üflenir. Böylece kültür inşasına önayak olur ve kendisini de sürekli diri tutup değişime daima açık kapı bırakır. Yani ekonomik tarafıyla birlikte sosyolojik bir mevzu haline gelir.

Kawamura, modanın hiçbir zaman sosyal olgu olmadığını, dolayısıyla sosyolojik zeminde değerlendirilemeyeceğini söyleyenlere de hemen yanıt verir: “Moda, her zaman toplumsal cinsiyete sahip bir olgu değildi, hem erkekler hem de kadınlar, on sekizinci yüzyıla kadar kendilerini özenle hazırlanmış kostümlerle giydirdi (...) Moda, on dokuzuncu yüzyılda kadınsılaştı ve giysideki toplumsal cinsiyet farkının temsili, sosyal sınıfın temsilinden daha güçlü bir hal aldı (...) Moda kadınsılaşırken modernite de erkek kimliğindeki gayet belirgin bir değişimle karakterize edilmeye başlandı.”

Tüm bu ayrımlara rağmen Kawamura, modanın sosyal düzenleme ve denetlemenin bir formu olduğunda ısrarcı. Bunu sağlayansa sonsuz “taklit ve yenilik çevrimi.” O niteliklerin, bir sistem kurmada engel oluşturacağını söyleyenler ise bir kez daha yanılıyor çünkü zaten modanın temeli bu iki olgu.

Modanın sürekli üretim ve yenilik anlayışı, aynı zamanda lüksün ortaya çıkışına ve hiyerarşinin nefes alıp vermesine neden olur. Kawamura'ya göre “lüks, lüks olmayanlarla ilişkiye girdiğinde anlamlıdır.” Modern kapitalist toplum, ucuz yollardan ulaştığı lüksü demokratikleştirerek insanların ona daha fazla sahip olmasının yolunu açar. Sonuçta edinilen lüks ürün, kişiyi başkalarının önüne geçirir ve “imaj olarak üstünlük hissi verir.”

Bir kültür endüstrisi

Kawamura, modayı tasarlayan kişilerin meşruluk kazanması için sisteme dâhil olması gerektiğini belirtir. Bu nedenle deyim yerindeyse modanın kalbinin attığı şehirlere gelmeleri zorunludur. Yeteneklerini sergilemelerinin ve asla kopyalanmayacak “eserler” üretmelerinin olmazsa olmaz koşullarının başında bu yer alır. Kawamura'ya göre bu yöneliş, bir yığılmaya yol açar ve tasarımcı üretimde önemli rol oynasa da sonuçta kolektif üretimin parçasına dönüşür.

Modayı sistem haline getiren de işte adı geçen bu üretim. Üretimin sürmesi için onun yayılımı ve kitlelere anlatımı da şart. Kawamura, moda önderleri, dergi ve gazetelerin bu anlatımda büyük bir rol üstlendiğini söyler. Adı geçen tüm o süreçler, modanın bir ideoloji ve inanç olarak ortaya çıkışının bir parçası.

Kawamura, moda ideolojisinin ayakta tutulması gerektiğine dikkat çeker çünkü “ancak bu koşul altında tüketiciler 'moda' olarak etiketlenen ürünleri satın almaya devam eder.” Söz konusu süreklilik ise modanın arzulanmasını sağlar.

Moda denen şey, önünde sonunda bir kültür endüstrisi. Bu yüzden tüketim ve üretimin birbirini tamamladığı bir süreç. Başka bir deyişle sosyal bağlamdan asla ayrı düşünülemeyen bir olay. Kawamura, burada önemli bir parantez daha açıyor: “Moda ve antimoda, yüksek moda ve kitle modası, kadınlar ve erkekler, zengin ile fakir ve diğer pek çok sosyal kategori arasındaki ayrım ve farklılıklar gün geçtikçe yıkılıyor.”

Yazar, modanın günümüzde kültürel küreselleşmenin bir parçası olduğunu söylüyor. Bunu zaten yaşayarak görüyoruz. Dolayısıyla artık merkezîleşmeden çok melezleşmeden bahsetmemiz gerekiyor. Kawamura da Moda-loji'de işte bu sürecin tamamını enine boyuna inceleyip konuyu, üreticilerden modayı yayanlara ve tüketicilere dek geniş bir yelpazede ele alarak hayatımızın merkezindeki bu olguyu masaya yatırıyor.