Mesafeli ve ketum: Kuzeyli Annem

Kuzeyli Annem

Kuzeyli Annem

JEAN-LOUIS FOURNIER

Çeviri: Aysel Bora Yapı Kredi Yayınları

Jean-Louis Fournier, annesini fotoğrafın ânına sıkıştırmadan, çoktan süzülüp gitmiş olan tortuları aramanın nafileliğini kavrayarak ve okuruna kavratarak, sözcükleri ve tarifiyle yeniden yaşatıyor...

MERTCAN SAKİYAN

"Annemi ölmüş gördüm rüyamda.
Ağlayarak uyanışım
Hatırlattı bana, bir bayram sabahı
Gökyüzüne kaçırdığım balonuma bakıp
Ağlayışımı."
(Orhan Veli – Rüya)

 

Jean-Louis Fournier, biyografi/ otobiyografi türleri arasında sallanmakta olan bir sarkacın gölgesinde, tedirgin edici olmayan, bilakis, samimiyetle şekillenmiş bir anlatımla, sonda söyleyeceğini başta söylüyor: Annem öldü!

"Sonda söylemesi gerekeni" diyorum: Biz hayatı öylesi algılamaz, anlamaz mıyız? Bir sis perdesi aralanır; bilinmeyenler tanınır, görülmeyenler yaşanır olur; eh bir de kalitesi ve üretildiği malzeme belirsiz bir kevgir tutuşturulur ellere, süzülüp giden, arta kalan tortulara hayat; kalacaklar tükenmişse de ölüm deriz. Başladı, süzüldü, bitti.

İlk olarak 2015 yılında Ma Mère du Nord adıyla yayımlanan Kuzeyli Annem, Yapı Kredi Yayınları etiketiyle Türkiyeli okurlarıyla buluştu. Nereye Gidiyoruz Baba? romanıyla seçici kurulu yalnızca kadın yazarlardan oluşan Femina Ödülü’nü 2008 yılında almaya hak kazanan Fournier’nin Türkçede, Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam, Son Siyah Saçım ve Dul eserlerinden sonra yayımlanan beşinci kitabı Kuzeyli Annem. Aile anlatılarıyla tanıdığımız Fournier’nin bu kez annesi için/ annesine ödediği bir vefa borcunun sözcüklere dökülmüş hâli var karşımızda.

Yaşlanmak yerine Yaş-Almak mı demeli? Doğmayı geçtik; kaçınılamaz ve sakınılamaz olandır o, şimdi süzülüyoruz… Kökü olmayan bir fidandan, kökleri göğü delen bir ağaca; yaşlanmıyoruz, kuruyoruz süzüldükçe.

“İnsanların yaşıyla her zaman sorunum olmuştur. Zamanın sadece geçtiğini, durmadığını unutuyorum, insan ancak sonradan, bıraktığı izlerden anlıyor zamanı” (Kuzeyli Annem, s.50).

Her şeyi, ama her şeyi her şekilde anlatmak mümkün; iş annelerimizi anlatmaya gelince öyle mi? Bir sürü söz, bir sürü anı, o sevgi dolu ağızdan çıkan sürüsüyle anlatı aktarılır da hep bir şeyler eksik, hep bir şeyler çiğ kalır. Sürüler yozlaştırır sanki, hiçbir retoriği, hiçbir demogojiyi bünyesinde barındıramaz, iş anneleri anlatmak olunca. Fournier, “Kuzeyli Anne”sini, sözü kalabalıklaştırmadan, kevgirden süzüle süzüle kalan ve adına hayat dediğimiz o tortulara biçim vermeye çalışmadan, hassasiyetle anlatıyor. Hatta bu anlatı, kitap boyunca kimi yerlerde öyle bir hâl alıyor ki okuyucunun göremediği, ancak yazarın tarifi ile bahsi geçenin içinde yazarın annesinin olduğu bir fotoğraf karesi beliriveriyor. Annesini fotoğrafın ânına sıkıştırmadan, çoktan süzülüp gitmiş olan tortuları aramanın nafileliğini kavrayarak ve okuruna kavratarak, sözcükleri ve tarifiyle yeniden yaşatıyor Fournier.

Yaş-alan ağaç nasıl tutunuyor da artık yerküreyi ona tutunur hâle getiriyorsa kökleriyle, anneler de öyle tutunur kırgınlıklarının kaynağına, kızar ama kıyamaz.

“Bir akşam anneme babamdan o kadar gına gelmişti ki, onun eve dönmesini engellemeye karar verdi. Evin giriş kapısının sürgüsünü içerden kilitledi.

Babam geç döndü. Kapının içerden kilitlendiğini fark edince, basamaklara oturdu ve bisikletinin pompasıyla kapıya vurmaya başladı, uzun uzun…

Sabah babam odasındaydı. Annem dayanamamış, gidip kapıyı açmıştı.” (Kuzeyli Annem, s.59)

Fournier, annesinin mesafeli ve ketum bir insan olarak tanınmasına atfen, anlatısına “Annem Soğuktur” adını vermeyi düşünmüş. Gerçekten de anlatı boyunca “Kuzeyli Anne”nin yaşadığı sıkıntıları ya da sevinçleri aktarmada ne kadar ekonomik; sosyal ilişkileri bakımından da ne kadar soğuk olduğunun izleri takip edilebiliyor. Ancak bu izler, katılaşmış, somut ve değişmez birer gerçeklik olarak kazınmıyor dimağlarımıza; soğukluk, hayalleri olan bir çocuğun genç bir kadına, genç kadının bir eşe ve nihayet bir eşin bir anneye dönüşmesinin hikâyesini takip ederken, hayal kırıklıklarının, başarılı bir doktorken byrrh müptelası bir erkeğe dönüşen eşin, anne Marie-Thérèse’in ruhu üzerinde bıraktığı telafisi mümkün olmayan yaraların müsebbibi olarak karşımıza çıkıyor. İş sevmek ve sahiplenmek olunca da soğukluğun ne denli uçucu bir kisve olduğunu fark eden Fournier, “son vurgununu yapan bir gangster” gibi annesine, annesinin hayatını anlattığı Kuzeyli Annem’e sığınıyor.

“Kuzeyli Anne” Marie-Thérèse’in çocukluğundan ölümüne kadar yaşadıklarının, aile fertleri ve yazar Fournier’nin tanıklıkları vasıtasıyla anlatıldığı Kuzeyli Annem, Fransa’nın en kuzeyinde bulunan Pas-de-Calais şehrinde, ailenin uzun bir süre yaşadığı evin bulunduğu La Paix sokağında geçiyor. Anlatının içeriğinde, gelip geçen, temas edilen yerlerin –mekânların- olması alışıldık bir şey, ancak Kuzeyli Annem için La Paix sokağı ve ailenin bu sokaktaki evi anlatının kendisine tanıklık eden bir karakter kimliği kazanıyor. Anneleri, annelerimizi anlatmanın zorluğundan bahsetmiştik, ancak Fournier, annesini bu tanıklıklara başvurarak ve mekânın hem bir ailenin yaşamına tanıklık eden hem de anne olmuş bir kadının ruh hâlindeki değişimleri hava durumu raporlarıyla benzer bir biçimde tahlil edebilmesine imkân sağlayan bir faktör olarak kurgulayarak özgün bir anlatı sunuyor. La Paix “barış” anlamına geliyor. La Paix’yi, güçlü tarafın güçsüz kalmış olan tarafı bastırması şeklinde ya da Fournier ve ailesi için bu sokağın pek çok kavgayı ve pek çok hayal kırıklığını bünyesinde barındırmasıyla anmak yerine, sonunda miras olarak yalnızca sevgiyi bırakan “Kuzeyli Anne”nin içinde yaşadığı değil, kendi elleriyle tesis ettiği bir barış hâlini bünyesinde taşıması bakımından anlamak yerinde olacaktır. “Yanınızdan ayrılırken size hayatımın temeli olduğunuzu ve sevinçlerin kederlere her zaman ağır bastığını söylemek isterim” (Kuzeyli Annem, s.7).

Her yerden her nevi dalgayla belirsiz akıntılara kapılmamak için mücadele ettiğimiz, bir şekilde kevgirden süzülüp yitmememiz için dört elle sarıldığımız hayatın her gününde, anlatıcının ve anlatının dümenini elinde tutan annelerimize, Fournier’nin “Kuzeyli Anne”sine sözcüklerle ödediği naif bir vefa borcu Kuzeyli Annem.