Saf kötülüğün her hâli

Kuzey Suları

Kuzey Suları

IAN MCGURIE

Çeviri: Begüm Kovulmaz Doğan Kitap

Kuzey Suları, 19’uncu yüzyılda bir devrin dönüşümünü, bir balina avı gemisinin içinden daha önce hiç denize çıkmamış, gemide çalışmamış birinin gözünden anlatıyor.

ADALET ÇAVDAR

Bir Ankaralı olarak deniz benim için çok uzun süre herhangi bir şey ifade etmedi. İstanbul’da yaşamaya başladıktan sonra da sahil kenarlarına gidip deniz yerine gökyüzünü seyrederdim; bulutların hareketlerini takip etmek, hangi şekle büründüklerini çözmeye çalışmak bana hep daha eğlenceli gelirdi. Ta ki büyük gemilerde aylarca karaya adım atmadan çalışan biriyle tanışana kadar. Arkadaşım mesleğini anlattığında sormuştum, “Peki, etrafında sadece su ile seyahat etmek nasıl bir duygu” diye. “Her şeyi gördüm” diye anlatmaya başlamıştı o yılları hem de oldukça genç yaşları okyanuslarda ve denizlerde geçmişti. “Buzlar, dağlar, adalar, ufuklar, yıldızlar, Güneş, Ay, çeşit çeşit hayvanlar, bitmeyen yolculuklar, zamansızlık… Suyun üzerinde fark edemediğin tek şey Tanrı. Benim ona olan inancımı yitirmemi sağladı deniz ve gemi” demişti.

O derece erkek bir dünyayı merak etmiştim; aylarca süren yolculuklarda adalet, ahlak, kavuşmak kelimeleri nasıl manalara bürünüyordu? Zaten birkaç yıl sonra bıraktı mesleğini, bir sahil kasabasına yerleşiverdi. Yan yana geldiğimizde konusu açılmazsa anlatmıyor bile deniz üstündeki zamanlarını, konu açılınca da kısacık kesiveriyor hikâyeleri. Bilinmeyene yaptığı yolculuklar, bir bilinmez olarak kalsın istiyor belki de, kim bilir.

Gemide ve Sarmaşık filmleri Türkiye sinemasında kendilerine kült bir yer edindiler. İkisinde de geminin üzerinde, denizin içerisinde, kaptanın egemenliğinde, erkek iktidar dünyayı, gerilerek ve insanlığımızı sorgulayarak seyrettik. Sert gerçekçi ve iç karartıcı filmler olarak tarihe geçtiler. Romantik bir fikir olarak bir gemiye atlayıp uzaklara giden erkek figürünü sildiler.

Ian McGuire’nin Kuzey Suları romanı, Batı edebiyatı içerisinde de yer alan romantik gemi edebiyatını ortadan kaldırıyor, okuruna bir geminin içerisinde kötülüğü ve gerilimi sunuyor. New York Times tarafından 2016 yılının en iyi 10 kitabı arasında gösterilen Kuzey Suları, Man Booker uzun listesinde de yer alıyor.

İktidar her nerede olursa olsun –ev, iş yeri, sokak, gemi, aile, ülke– zor koşullarda, tüm insanları kapsayan hukuktan ve adaletten vazgeçip sadece kişiye has bir adalet mekanizmasına dönüşebiliyor. Güçlüysen bir şekilde ayakta kalır ve yönetimi ele geçirebilirsin, diyor. Kaptanın iktidarında giden bir gemide de, düzen en ufak bir çatlak verdiğinde, gemi su kaçırıp batmasın diye ilk başta kaptan ve sonrasında da tayfa zorbalığa başvurmayı tercih ve kabul ediyor.

Kuzey Suları, 19’uncu yüzyılda bir devrin dönüşümünü, bir balina avı gemisinin içinden daha önce hiç denize çıkmamış, gemide çalışmamış birinin gözünden anlatıyor. Sumner eski bir ordu cerrahı, Delhi kuşatması sırasında gördüklerini unutmaya ve ruhunda açılan yaraları bir şekilde kapatmaya çalışırken, çareyi gemiyle uzaklara gitmekte buluyor. Gemiye asla ait olmayan ama bunu bir deneyim olarak hayatına geçirmek isteyen Sumner, yanına alabildiği kadar afyon, sulu boya resim yapabilecek malzeme ve Homeros’un İlyada’sını alarak katılıyor tayfaya. Bu yolculuğu hayata yeniden başlayabilme ve devam edebilme ihtimali olarak görüyor. Fakat gördükleri gemiye binmeden önce aldığı ruhani yaraların katbekat fazlasıyla hayata devam etmesi gerekliliğini doğuruyor.

Daha önce bir gemi batıran kaptan Brownlee ile yola çıkıyor Sumner. Henüz gemiye binmeden ona anlatılan hikâyeye kulak asmıyor, Brownlee, kuzey sularındaki balina avcılığı deneyimlerinden çok emin ve gözü kara bir kaptan. Nezaketle pek arası yok.

Geminin tayfasında herkesin hayat hikâyelerinin perde arkaları var. Ama Sumner’la zıt karakterler olsalar dahi, yaşamda ayakta kalmak için bir süre sonra her yolu denemeye karar veren Drax en önemli rollerden birine sahip. Vicdanıyla hayata tutunmayı başarmaya çalışan Sumner’ın karşısına karşı konulamaz ve asla anlamlandırılamaz bir kötü olarak Drax’ın çıkması bir şekilde gece ve gündüz etkisi yaratıyor romanda. Öyle ki, gemi battıktan sonra Sumner ve Drax’ın son karşılaşmaları insanın aradığı adalete ulaşamadığında adaleti yerine getirmek için o güne kadar olduğu insandan vazgeçebileceğini gösteriyor. Bunun yanında, bütün koşullara rağmen ayakta kalmaya çalışan tayfanın aslında bilmediği bir oyunun içerisinde kurban olduğu ortaya çıkıyor.

Kuzey Suları tarihsel ve belgesel anlatımın yanı sıra sunduğu gerilime aynı zamanda polisiye ögelerini de dâhil eden bir roman. McGuire romanı yazarken iyinin ve kötünün felsefesinin yanı sıra ondan önce gemi edebiyatıyla ilgilenen ve balina avlarına dair romanlar yazan ustalarına da göndermelerde bulunmuş. İnsanın kendiyle ve aynı anda içinde bulunduğu iktidar sistemiyle baş etmeye çalışmasına bir de doğa faktörünü eklemiş. Doğanın insanın aklını başından alan koşullarında onu çaresiz bıraktığı noktalarda hâlâ hayatta ve insan kalarak yaşamanın nasıl mümkün olduğunu ya da olmadığını anlatmaya çalışmış. Aynı zamanda insanın doğaya karşı olan akıl almaz gaddarlığını da ele almış.

Kuzey Suları okuruna saf kötülüğü her hâliyle anlatıyor. Kan, şiddet, taciz, adaletsizlik ve vicdansızlık kavramlarını, McGuire insanların okuduklarından rahatsız olmalarını istercesine büyük bir gerçeklikle ve ayrıntılarıyla sergiliyor. Okuduğunuz bazı sayfalarda karşınıza çıkan sahnelerde üşümüş ve gerilmiş olarak buluyorsunuz kendinizi. McGuire’in anlatımının yanı sıra kitabı Türkçeye çeviren Begüm Kovalmaz’ın da ortaya çıkardığı eser oldukça başarılı. İnsanların yoksunluk, yoksulluk ve zor koşullar altında hayatta kalma becerilerini merak ediyorsanız ve şiddetli metinler okumaktan rahatsız olmuyorsanız, size koşullar zorlaştıkça çığırından çıkan insanları oldukça canlı anlatabilen bir roman Kuzey Suları.