Kırlangıç Dönümü veya başka türlü şeyler istemek

Kırlangıç Dönümü

Kırlangıç Dönümü

SİNAN SÜLÜN

İletişim Yayınları

Sinan Sülün’ün kitabı bizi; farklı olmaya, farklı düşünmeye, farklı bakmaya, inceliklere geri dönmeye çağırıyor. Tıpkı Ali’nin Verda’ya bıraktığı mektupta söylediği gibi: “Ben hayatım boyunca düşlere, başka türlü bir hayatın varlığına inandım Verda, insanlar düşlerindeki gibi mutlu ve eşit olsun istedim.” 

EMEK EREZ

Güzel şeylerden konuşamaz olduk: Aşktan, umuttan, başka türlü bir dünya düşlemekten, naif insanlardan, bedeller ödeyip yine de kırlangıçlara anlam yüklemekten vazgeçmeyenlerden, uğur böceğinin uçmasıyla güzel şeyler olacağına inanmaktan, karıncaların emeğini görmekten. Böyle bir ortamda işte tüm bu unuttuklarımızı bize hatırlatan bir kitap geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları tarafından basılan, Sinan Sülün imzalı Kırlangıç Dönümü. Kitap naif ve duygulu bir dille bize yaşama tekrar bakma fırsatı sunarken, doğaya ve insana dair görmeyi unuttuğumuz inceliklerle de karşı karşıya getiriyor.

Kırlangıç Dönümü kitabının konusu kısaca şöyle özetlenebilir: Ali adlı, çevresi tarafından, “farklı” olduğu için garipsenen bir karakterin, katıldığı eylemde üzerine yüklenen bir suçla hapse girmesi ve çıktıktan sonra yaşama yeniden başlama çabası. Ali bahsettiğimiz gibi “farklı” bir karakter; bu nedenle çocukluğunda, okul yaşamında genel algının dışında olmanın, “anormalleştirilmenin” tüm baskısını üzerinde hissediyor. Örneğin: Herkes genelin kabul gördüğü bir meslek seçmeye çalışırken, Ali böcek bilimci olmak istiyor; çok zeki olması öğretmenleri tarafından “hastalıklı” olarak adlandırılmasına sebep oluyor. Bu açılardan Sinan Sülün’ün kitabı, toplumsal algıda herkese benzememenin yaşamsal getirilerini de başarılı bir şekilde, göstergeleriyle bize sunmuş. Yaşadığımız dünyada çok da yabancısı olmadığımız “biz” ve “ötekiler” ayrımına Ali karakteri üzerinden dikkat çekmiş.

Ali, hapisten çıkınca yaşama yeniden başlamak için çaba gösteriyor eniştesinin çiçekçi dükkȃnında çalışmaya başlıyor, hapisteyken öğrendiği diller sayesinde çeviri yapıyor. Bu sırada aşk kapısını çalıyor. Verda adlı karaktere ilk görüşte ȃşık oluyor. Kitabın aşk anlatısı bizde, hiçbir zaman izlemekten bıkmadığımız eski Yeşilçam filmlerinin duygusunu uyandırıyor. Gerçekten aşk duygusunun hȃkim olduğu, günümüzde alışık olduğumuz ilişkilerdeki iktidar mücadelesinin olmadığı, “bir elmada iki diş izi olmak” isteyen Ali’nin, Verda’ya aşkı. Kitaba bu açıdan bakıldığında masalsı bir anlatıyı da içerdiğini söyleyebiliriz. Ali’nin Verda’ya anlattığı öykülerde de bu durumu gözlemliyoruz. İnsanın metafizik yanının ihmal edildiği, her şeyin “akılcı” bir perspektifle yorumlandığı bir çağda sanırım kitap bize bir şeyi daha fark ettiriyor; rüyaların gizemini, tutulan dileklerin gerçekleşeceğine inanmayı bırakmamayı, yıldızlara anlam yüklemeyi, bir şeyi çok istersek bir gün onun olma ihtimalini… Yani dünyayı büyülü hale getirmenin hȃlȃ insanın iradesinde olduğunu…

Kırlangıç Dönümü’nde geniş yer tutan “insanlar için güzel şeyler yapma” inancındaki karakterlerden de bahsetmek gerek. Yaşadığımız coğrafyada genel olarak iyi bir şeyler yapma çabasının cezasının ağır olduğunu söyleyebiliriz. Bu ceza bazen hapse girmek, bazen sevdiklerini kaybetmek, bazen de umutların kırılması olarak çıkar karşımıza. Küçücük mahallelerde büyük idealler peşinde koşan, yüreği kocaman insanlardır bedel ödeyenler çoğu zaman; bu insanlar egemenin merkezlere konuşlandırdığı “kültürel edimleri” kıyı mahallelere taşımaya çabalarlar, başka bir dünyanın mümkünatına olan inancı aşılamayı görev edinirler. Ama genel olarak egemenlerin baskı aygıtlarıyla karşı karşıya kalırlar. Geriye kalan hayal kırıkları, dünyaya dair umudun tükenişi ve tüm bunlarla yüzleşmenin derin sızısı olur. Sinan Sülün’ün Kırlangıç Dönümü bizi bu insanlarla da buluşturuyor. Bir Afrika atasözünde söylendiği gibi: “Pek çok küçük yerde, pek çok küçük insan, dünyanın suretini değiştirebilecek pek çok küçük şey yapar.” İşte kitabın bize hatırlattığı bir şey de bu küçük şeyler yapan, ama dünyayı değiştirmek için büyük idealleri olan incitilmiş insanlar.

Sinan Sülün’ün kitabı bizi; farklı olmaya, farklı düşünmeye, farklı bakmaya, inceliklere geri dönmeye çağırıyor. Tıpkı Ali’nin Verda’ya bıraktığı mektupta söylediği gibi: “Ben hayatım boyunca düşlere, başka türlü bir hayatın varlığına inandım Verda, insanlar düşlerindeki gibi mutlu ve eşit olsun istedim.” Hem şair de dememiş miydi yıllar önce: “Başka türlü bir şey benim istediğim, ne ağaca benzer, ne de buluta, burası gibi değil gideceğim memleket, denizi ayrı deniz, havası ayrı hava…”