Devrimi düşünebiliriz, düşleyebiliriz...

Kazimişi Oropa

Kazimişi Oropa

UĞUR BİRYOL

İletişim Yayınları

Kazım Koyuncu “Devrimi düşünebiliriz, düşleyebiliriz…” diyordu ve ekliyordu: “Yani, işte hikâye bu.” Kazım Koyuncu düşlediği gibi yaşadı ve bize şarkılarını bıraktı. Düşleri sonsuz olsun. Kazimişi gza vorert!

SEMİH ÖZTÜRK

Kazimişi Oropa, Türkçe adıyla Kazım’ın Sevdası, Uğur Biryol tarafından derlenen, Kıvanç Koçak tarafından yayına hazırlanan bir Kazım Koyuncu biyografisi. Otuz üç yıllık hayatına ezberbozan bir duruş sığdıran Koyuncu’nun hayatı ve müzik yolculuğu, ailesi ve dostları tarafından anlatılıyor kitapta. Bazı bölümlerde gazete ve dergilerde yayınlanan söyleşilerinden parçalar yer alıyor. Kitabın sonundaki albüm bölümünde ise eski fotoğraflara yer verilmiş. Yani baştan sona yaşamış, yaşanmış bir Kazım Koyuncu anlatısı çıkıyor karşımıza.

Uğur Biryol, sunuş yazısında Kazım Koyuncu sevgisinin o öldükten sonra değil, yaşarken gösterildiğinden bahsediyor. Bu tespite katılmamak olmaz. Çünkü Koyuncu, gerçekten de yaşarken sevilen ve yaptığı işlerle her seferinde bir öncekinden daha da ileriye giden bir müzisyendi. Gerek kararlılığı, gerekse dönüştürücü tavrıyla bunu başarıyordu. Bunun müzikal anlamda ilk örneklerini Zuğaşi Berepe döneminde görmek mümkün. Dünyanın ilk Lazca sözlü rock müzik yapan grubu olmak ve bunu başarıyla ayakta tutmak Koyuncu ve arkadaşlarının hatırı sayılır başarılarından biriydi şüphesiz. Ve o dönemde çıkardıkları albümlere (Va Mişkunan ve İgzas) gösterilen ilgi bunun bir diğer kanıtıydı. Zuğaşi Berepe’nin özellikle dönemin üniversite öğrencileri üzerindeki etkisi, bugünlerde benzer yollardan ilerleyen Lazca sözlü rock gruplarının oluşumunun önünü açan en güzel etkendi.

Kazım Koyuncu, Hopa’nın Pançol köyünden yola çıkarak İstanbul’un sokaklarına karıştı. Nasıl olsa kaymakam yapmazlar diyerek okulunu bıraktığında aslında tam olarak ne yapmak istediğini biliyordu; müzik yapmak. Muhalif tavrı, devrimci tarafını her zaman besledi ve doğru bildiği şeylerin arkasında durarak itiraz etmeyi bildi. Özellikle Karadeniz sahil yolu projesi ve Nükleer Santral dayatmalarına karşı direndi ve direnenlerin yanında oldu. Karadeniz müziğini basit kalıplardan çıkarmak için çalıştı ve kısa sürede önemli gelişmeler kaydetti. Yaptığı albümler, özellikle verdiği konserler Kazım’a olan sevgiyi her geçen gün büyütüyor, dönüştürüyordu. Kazım da bunun farkında olacak ki daha iyiye, daha güzele ulaşmak için çabalıyordu. Bu çaba, Uğur Biryol’un derlemesinde adım adım çıkıyor karşımıza. Ailesi, grup arkadaşları ve dostları Kazım’ı anlatırken aslında bir geçmiş zamanı yeni baştan yaratıyorlar. Kazım Koyuncu’nun derdini, kavgasını ve umutlarını anlatıyorlar. Onunla aynı evi paylaşan, aynı sahnede çalan, aynı kavgada omuz omuza duran yol arkadaşları, Kazım’ı Kazım yapan her ne varsa bir bir aktarıyorlar hiç çekinmeden. Uğur Biryol’un da bütün bu süreci en başından sonuna kadar detaylarıyla yönetiyor olması, kitabın bir diğer güzel tarafını ortaya çıkartıyor. Tanıyanların bir kez daha anlayacağı Kazım Koyuncu, tıpkı müziği ve sesi gibi derdini de bu sayede sonsuz kılmış oluyor. Bu defa Pançol’dan tüm dünyaya uzanan bir güzel yolculuk başlatılıyor yeniden. Uzun saçlı, gitar çalan bir Laz olan Kazım’ı, bir kez daha sonsuz ediyorlar hep birlikte.

Kazım Koyuncu’nun temel meselesi sadece müzik yapmak değil, yaptığı müziği hayata dokundurmaktı. Derlemenin hemen hemen her bölümünde bunu anlamak mümkün olabiliyor. Katıldığı eylemler, söylediği sözler, albümlerine koyduğu kısa bildiriler bu durumu kanıtlıyor. Çünkü Kazım, karşısında olduğu durumlara koyduğu tepkisel sürecin eylemlerle bir şekilde dönüşebileceğini de biliyordu. Çünkü Kazım, “Ben bir müzisyenim, ondan sonra bir Karadenizliyim ama hepsinin ötesinde bir devrimciyim. Ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi ortaya koymaktan çekinmem” derken bunu işaret ediyordu. Müzik yapmak bunlardan biriydi ve en önemlilerindendi. HES’lere ve Nükleer Santral projelerine karşı çıkmak, derelerini, ormanlarını talan eden politikacılara, şirketlere karşı direnen köylülerle yan yana olmak da öyle. Çünkü Kazım, insan olmanın bir ödev olduğunu biliyordu. Ve paylaşıyordu. Müziğini, hayatını, sesini ve kavgasını sevgiyle paylaşıyordu. Bu nedenledir ki Kazım, çok sevildi ve sevilmeye devam ediyor.

Uğur Biryol, Kazimişi Oropa derlemesiyle önemli bir çalışmaya imza atmış. Özellikle geçmiş dönemlerde dergi ve gazetelerde yayımlanan söyleşilerden derlenen alıntılamalar, oldukça önemli katkılar sağlamış kitaba. Dostlarının anlattıklarıyla daha önce bilmediğimiz bazı ayrıntıları ortaya çıkarmış ve bütünlük böylece sağlanmış. Kazım Koyuncu, bir konuşmasında “Devrimi düşünebiliriz, düşleyebiliriz… Şuanda bunu düşünüyorsan yaparsın, yapmaya başlarsın. Sonra da hep öyle yaşarsın” diyordu ve ekliyordu: “Yani, işte hikâye bu.” Kazım Koyuncu düşlediği gibi yaşadı ve bize şarkılarını bıraktı. Düşleri sonsuz olsun. Kazimişi gza vorert! (Kazım’ın yolundayız.)