Bugünün şifrelerini dünde ararken

Kan ve Gül

Kan ve Gül

ALPER CANIGÜZ

April Yayıncılık

Kan ve Gül, Fantezinin içerisine bolca mizah ve sürekleyici bir polisiye katarak bugünle dün arasında sıkışan bir adamın kendi aklını özgürleştirmesinin peşine düşüyor.

ADALET ÇAVDAR

Herkesin bildiği, zaman zaman ansızın diline takılan ve söylerken düşündüğü şarkı sözlerinden biridir Sezen Aksu’nun Kaybolan Yıllar şarkısı… Bir fısıltı gibi yayılır sözler içimizde; “Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler” deriz, bugünkü aklımızla geçmişte yaşasaydık neler olurdu ya da neleri değiştirirdik diye düşünürken buluruz kendimizi. O yalanı hiç söylemezdim, o yoldan hiç geçmezdim, o kadar sinirlenmezdim, o kadar ağlamazdım… Ya da tam tersi çoğumuzun defalarca seyrettiği 1985 yapımı Geleceğe Dönüş filmiyle yıllar sonra hayatımızın nasıl olacağını dair düşünürüz. Zaten fal, insanların evrendeki sonsuz ihtimallerden hangilerinin başlarına geleceğine dair meraklarından ötürü anlatılan hikâyeler değil midir? Herkes kendi hikâyesinin nereye gideceğini merak eder. Oysa bugünü ve ânı kabul, kendini kabul etmektir. Olabileceklerin en iyisi ve en güzeli zaten olmuş, başımıza gelmiştir. Başka bir çaremiz pek yoktur.

Bir kara mizah ustası olan Alper Canıgüz Kan ve Gül adı ve “Bir Kara Dejavu” altbaşlığıyla yayımlanan yeni romanı ile kahramanı Aziz’i geçmişe, hem de bugünkü aklıyla götürüyor. İkinci sınıf aşk romanları çevirmeni ve kendince kurduğu düzenlerin içerisinde iğreti duran ama başka türlüsünü de pek beceremeyen bir adam Aziz. Üniversite aşkıyla evlenmiş, bir kız çocuğu sahibi olmuş, sonrasında işler yolunda gitmemiş, boşanmış. Akşamları genelde iki tek atan, hayatında çok yapmak istediği bir projesi olan ama o projeyi hayata geçirmeye bir türlü enerji bulamayan, kendi hâlinde yaşamaya devam eden biri. Karısından ayrıldıktan sonra hayatına giren kadınlarla da ilişkilerini pek yürütemediğinden yalnızlığıyla ve çevirdiği aşk romanlarıyla başbaşa geçirdiği bir hayatı var.

Her şey Aziz’in Boğaziçi Üniversitesi’nde kızının dans gösterisini seyretmeye giderken giyinmek için ceketini kuru temizlemeye götürmek için evden çıkmasıyla başlıyor. Kuru temizlemeci ararken gördüğü eski bir dostla anılarını tazeleyen Aziz, o dönemden bildiği ama tanışmadığı birinin faili meçhul bir cinayete kurban gittiğini öğreniyor. Kuru temizlemeci İskender Doğan’ın dükkânı Kan ve Gül’e girmesiyle ilerliyor hikaye, bir anda sanat hakkında konuşurken buluyoruz onları.

Alper Canıgüz’ün de okuduğu Boğaziçi Üniversitesi’nin kampüsünde olaylar gelişiyor. Aziz bir zamanlar ait olduğu ve farklı tercihler yapsaydı hâlâ orada olmaya devam edebileceği üniversitenin kampüsünde dolaşıyor. Üniversite arkadaşlarının sgeçen yıllar içinde nasıl insanlar oldukları geçiyor aklından. Boğaziçi’nin manzarasını seyre dalarken, neydik ne olduk diyor insan içinden.

Kızının gösterisi sırasında başına bir kaza gelen Aziz’in bugünle bağlantısı kopuyor. Kendisini bir anda 1994 yılında, “Ben bu ânı daha önce yaşamıştım sanki” diye düşünürken buluyor. Önce durumu idrak etmekte zorlanırken, yavaş yavaş anlamaya başlıyor olanları. Bugünkü aklıyla 1994 yılına giden Aziz, bugünü etkileyen olayların akışını değiştirebileceğini düşünüyor. Aziz kendi karanlığının içerisinde dolanırken, arada bugünün endişesine düşse de kader kelimesini öğrenerek dönüyor bugüne.

Dostluk, arkadaşlık ve aşk kavramlarıyla karşılaşıyor Aziz. Gençlikte çekilen söylevlerle insanların döüştüğü biçimler arasındaki kocaman uçurumları fark ediyor. Oyun oynamaya başlıyor kendince. Geçmişte dâhil olduğu tiyatro grubunun katılmadığı toplantısına gidiyor. Hiç tanışmadığı ama öldürüldüğünü duyduğu Abdül ile tanışıyor. Kaza sonrası daldığı derin uykuda Abdül’ün ölümünü engellemeye çalışıyor. Sevdiği ve sonrasında karısı olan kadının gizli işler çevirdiğini görüyor. Ve işler iyice birbirine karışıyor.

Gerçek hayatta yaşamla ölüm arasında kalınan o alacakaranlığa bir kere düştüyseniz o arafın kısmen keyifli olduğu düşünülebilir. Elbette bu ancak insanın kendi kendine anımsayıp gülümsediği bir an olarak kalır hayatında. Bilinçaltında yaşanan bazı hikâyelerin anlatılması pek mümkün değildir.

Tatlı Rüyalar, Alper Kamu, Gizliajans romanlarında da kahramanlarıyla ve onların başlarına gelenlerle çok eğlenen, zamanla derdi olan bir yazar Canıgüz; Kan ve Gül’de diğer romanlarındaki bazı kahramanlarına da selam gönderiyor. Fantezinin içerisine bolca mizah ve sürekleyici bir polisiye katarak bugünle dün arasında sıkışan bir adamın kendi aklını özgürleştirmesinin peşine düşüyor. Düştüğü kara deliğin içerisinde bugünde düğümlediği hayatını değişterecek birden fazla şifreyi buluyor Aziz.

Canıgüz’ün kendi kuşağına pek çok şeyi hatırlattığı bir roman Kan ve Gül. Hem anlattığı dönemdeki öğrenci hikâyeleriyle hem de her bölümün başına koyduğu Nirvana şarkılarıyla İstanbul’a bir şekilde üniversite okumak için gelmiş insanlara dönemin öğrenci evlerini hatırlatıyor. Kitabın sonunda, Aziz’in kendince bulduğu iç huzura böyle bir şey yaşamadan nasıl ulaşabilirim diye düşünürken buldum kendimi. Sonra geçirdiğim bir trafik kazası sonrasında hayatımın nasıl değiştiğini anımsadım yeniden. Garip ama o kazayı geçirmemin de bir nedeni vardı, sonrasında değişen hayatıma bakınca. Alper Canıgüz okuruna bugüne sahip çıkması ve onu kabul etmesi gerektiğini mizahi bir dille hatırlatıyor.