Ezilenlerin geleneğinde unutulmuş bir sayfa: İstanbul'un Irgatları

İstanbul'un Irgatları

İstanbul'un Irgatları

STEFO BENLİSOY

İstos Yayınları

Stefo Benlisoy, 1900’lerin başında Türkiye Sosyalist Merkezi adıyla İstanbul’da bir işçi örgütlenmesi yaratmaya ve bunu bir de yayın organıyla desteklemeye çalışan girişimin faaliyetlerine yönelik gerçekleştirdiği çalışmasıyla, iktidarın her devirde geçmiş mücadelelerin izlerini ortadan kaldırmaya ya da o izleri yeniden anlamlandırarak onları ehlileştirmeye, normalleştirmeye çalıştığının altını çiziyor.

TUĞÇE YILMAZ


“1908 Temmuz’unu takip eden süreçte yaşanan grev dalgasına tepki olarak İttihat ve Terakki Cemiyeti, 8 Ekim 1908 tarihinde grev hakkına önemli sınırlamalar getiren bir geçici kanunun (kanun-ı muvakkat) yürürlüğe sokulmasına öncülük etmişti. Bu geçici kanun, 1909 tarihinde yasalaşmış ve kamu hizmeti niteliğine sahip iş kollarında, yani demiryolları, denizyolları, tramvay, liman, rıhtım, havagazı, elektrik, su işletmelerinde greve gidilmesi yasaklanmış ve kurulan sendikalar kapatılmıştı.”

Stefo Benlisoy’un son kitabı İstanbul’un Irgatları/ II. Meşrutiyet’te Sosyalist Bir İşçi Örgütü, İstanbul’un ilk sosyalist örgütlenmesi sayılabilecek bir kümenin tanınmasına ve faaliyetlerinin içeriğine yönelik bir çalışma. Yazar, araştırmasının merkezine dönemin İstanbul’unda bir işçi örgütlenmesi yaratmaya ve bunu bir de yayın organıyla desteklemeye çalışan Türkiye Sosyalist Merkezi’ni (TSM) koyuyor. TSM, ağırlıklı olarak Rumların örgütlendiği; ancak içinde Yahudileri ve Türkleri de barındıran bir sosyalist yapılanma. Yayın organı ise O Ergatis, yani Irgat.

Yazar, kitabın yazım aşamasından ve çalışma sürecinden önsözde bahsediyor; lakin birkaç noktaya vurgu yapmak lazım. Benlisoy, iktidarın her devirde geçmiş mücadelelerin izlerini ortadan kaldırmaya ya da o izleri yeniden anlamlandırarak onları ehlileştirmeye, normalleştirmeye çalıştığını söylüyor ve ekliyor: “Eğer emekçilerin kurtuluşu gerçekten kendi eserleri olacaksa, tarihte galip gelmişlerin zafer alaylarına katılmakla sınırlı bir geçmiş algısına teslim olunmamalıdır. Tarihin her ânını ezilenlerin kendi hayatlarını kurma güçlerindeki, eylem ve örgütlenme kapasitelerindeki artış ya da azalma zaviyesinden değerlendiren aşağıdan bir tarih algısı benimsenmelidir.” Geçmişte gerçekleşmeyen, bastırılmış ihtimallerin de tarihin bir parçası olduğunu söyleyen Benlisoy, Türkiye Sosyalist Merkezi ve yayın organı Ergatis’i bastırılmış olasılıklardan biri olarak tarihe not düşüyor.

İstanbul’daki bu sosyalist kümenin, Osmanlı sosyalist hareketinin temel yapıtaşlarından biri sayılması gerektiğini ekleyen yazar, Osmanlı sosyalist hareketiyle 20’li yılların ilk yarısında şekillenen Türkiye sosyalist hareketi arasındaki ciddi kopuştan bahsediyor. 1912-1922 yılları arasında gayrimüslim kadroların siyasal sınırların dışında kalmaları, göçe zorlanmaları ya da fiziken tasfiyeleri bu kopuşa neden oluyor. Hareketin oluşumuyla ilgili ise bu derinlikli araştırmada dahi pek çok tartışma hâkim. Ancak eldeki verilere ve tanıklıklara göre kabul edilen baskın görüş; TSM’yi oluşturan ekibin 1909 mayısı itibariyle İstanbul’da bir araya geldiği, Mayıs 1909’da Nikos Yanyos, Stefanos Papadopulos ve Zaharias Vezestines’le birlikte kurulduğu ve hemen ardından da, 1910’da, Ergatis’in yayın hayatına başladığı. Yunan İşçi Hareketinin Tarihi’nde Yanis Kordatos’un belirtiğine göre ise TSM, Rum öğretmenler arasında büyük ilgi görmüş ve Bulgar sosyal demokratların “darlar” (Tesnyak) fraksiyonu ve İstanbul’da bulunan Bulgar sosyalistleriyle işbirliği yapmış. 1926 tarihli, kuruculardan Papadopulos’a gelen bir mektup da hareketteki Bulgar “dar” sosyalistlerin etkisini teyit eden bir belge niteliği taşıyor.

Toplum denilen şu çürük binayı yıkmak


TSM’nin ilk girişimlerinden biri 1909 yılındaki işçi örgütlenmelerinde yer alması. Yılın ikinci yarısından itibaren kadın ceketi işçileri ile şemsiyeciler arasında faaliyet yürütmeye başlayan küme, 1910 yılının nisan ayında ise terzi kalfalarının başlattığı grevde önemli rol üstlenir. Bu yıldan itibaren belli bir kadro birikimi ve tabanı oluşturmayı başarır TSM çevresi. Aynı yıllarda İttihat ve Terakki’nin de yoğun baskısıyla yıpranan sınıf hareketi belli bir ivme kazanır.

Hareketin yayın organı Ergatis ilk defa 26 Haziran 1910’da yayımlanır. On beş gün arayla yayımlanan gazetenin üçüncü sayısına kadar sorumlu müdür bir gazeteciyken, üçüncü sayıdan sonra bir kadın ceketi işçisi sorumlu müdür olur. Çünkü Ergatis tam da böyle bir yayındır. Herkes anlayabilsin diye gazetede kullanılan dil dimoktiktir ve gazete dar kapsamlı, herkesin daha “üst” kimselere hitap ettiği, esasında herkesin birbirini eylediği tartışmalara ve yazılara başvurmaz. Gazetenin ilk sayısında yayımlanan imzasız önsözde de gazetenin daha çok işçiler ve işçi sendikaları için çıktığının altı ısrarla çizilir: “Bunun için tüm işçiler, zincirlerini kırmak, bugün ‘toplum denilen şu çürük binayı’ yıkmak ve taş üstüne taş koyarak herkesin olacak yeni evi/toplumu inşa etmek için Ergatis gazetesine el vermelidir.”

Gazete, kadınların sesinin de erkekler kadar gür çıkması taraftarıdır. Ergatis’in kadın yazarları, erkekler kadar özgür olmak ve onlar kadar görev, sorumluluk almak istediklerinden dem vururlar. Bugün bile en sık karşılaştığımız ve karşılaştığımızda da her seferinde içimizden bir şeylerin koptuğu; kadının herhangi bir konudaki uzmanlığının tanınmaması, uzmanlaşmak istediği konu hakkındaysa “bir şeyle ilgileniyor” hadsizliğinin takınılması o günlerde de kadınların gündemindedir. Örneğin, gazetenin yazarlarından Athina Gaitanu "Öncülümüz, geleceğin özgürleşmiş, bağımsız kadını olmalıdır. Söylemeye gerek duymadığından yalan söylemeyecek kadın. Akıllı, tahsilli, hür. Bugünün güçsüz ve silahsız kızları gibi evlenmek zorunda olmayan. Çalışan ve erkekler kadar kazanan kadın" diyerek kadim önyargıların kalpleri daralttığından ve zihinleri sınırladığından bahseder.

Dönemin diğer örgütlenmelerine bakıldığında, gerek kadınların mücadelesinin görünürlüğü, gerek sendikal mücadelenin hak ettiği değeri görmesi açısından çölde bir vaha gibi değerlendirebileceğimiz hareket, elbette hükümetin radarına girer. 1910’un sonlarına gelindiğinde, TSM de diğer sosyalist örgütlenmeler gibi hedeftedir şimdi. İlk olarak gazetenin başyazarı Nikos Yanyos İstanbul’u terk etmek zorunda kalır. Ardından Ergatis kapatılır. Tüm bu baskı dalgasına rağmen TSM bütünüyle dağılmaz. Başka bir isimle faaliyetlerine devam eden kümede artık değişimler meydana gelecek ve anarko-sendikalist eğilimler giderek artacaktır.

Bir dönem kitabı olma özelliği taşısa da enternasyonal göstergeleri özenle koruyor ve mücadelelerin ve saldırıların nasıl da ortak, nasıl da aynı olduğunu ortaya koyuyor İstanbul’un Irgatları. Ancak keşke Ergatis’teki bazı kupürleri matbu olarak görebilseydik, örneğin “Türkiye İşçileri Birleşin” ya da “Biz Kadınlar Ne İstiyoruz?” başlıklı yazılar. Ne kıymetli bir iş olurdu.