Her türlü cinsel varoluşa karşı güdülen ve uygulanan şiddet edimleriyle mücadele etmek için: Homofobi Sözlüğü

Homofobi Sözlüğü

Homofobi Sözlüğü

LOUIS-GEORGES TIN

Çev.: Melis Tezkan & Okan Urun Sel Yayıncılık

Bir antolojiden ziyade, bir sözlük olarak sunulan Homofobi Sözlüğü, açık ki bu başlıkla birlikte dil politikası, sosyolojisi ve felsefesine göz kırpar nitelikte. LGBTİ+ politikaların içerisinde yer alan kelimelerin yanı sıra, gündelik hayatta kullanılan başka kelimelerin de LGBTİ+ tarih içerisinde yapısöküme uğratılan ve yeniden anlamlandırıldığı makaleler, açıkça dili nasıl kullandığımıza dair sorgulamalar içeriyor.

T. ONUR ÇİMEN

Sel Yayınları’nın LGBT Kitaplığı serisinden yayınlanan Homofobi Sözlüğü, bu alanda yapılacak çalışmalara açısından temel bir başlangıç noktası ve başucu kitabı sunuyor. Louis-Georges Tin’in derlediği, Melis Tezkan ve Okan Ürün’ün Fransızcadan çevirdiği sözlük, toplamda 78 yazarın belirli kelime, kavram ve isimlere dair makalelerinden oluşuyor. Açıklamalar sadece düşünsel değil aynı zamanda tarihsel belirlenimleri de açık ettiği üzere, cinsiyet çalışmalarının yanı sıra, diğer sosyal araştırmalar açısından da LGBTİ+ konulara temel bir hassasiyet ve dikkat göz önünde bulundurarak çalışmak isteyenler için önemli bir derleme. Kitaptaki makaleler Tin’in yaptığı ayrımla beş sınıfta incelenebilir: i) homofobiyi temellendiren teoriler, ii) bu teorilere önayak olan ya da bu teorilerin ürettiği homofobiye maruz kalan kişiler, iii) coğrafî ülke ya da bölge isimleri, iv) homofobiyle bir şekilde ilişkilenen kurumlar, v) homofobi tartışmalarının içinde yer alan kavramlar.

Bir antolojiden ziyade, bir sözlük olarak sunulan kitap, açık ki bu başlıkla birlikte dil politikası, sosyolojisi ve felsefesine göz kırpar nitelikte. LGBTİ+ politikaların içerisinde yer alan kelimelerin yanı sıra, gündelik hayatta kullanılan başka kelimelerin de LGBTİ+ tarih içerisinde yapısöküme uğratılan ve yeniden anlamlandırıldığı makaleler, açıkça dili nasıl kullandığımıza dair sorgulamalar içeriyor. Kelimelerin anlamlarının tarihsel ve toplumsal olarak yüklendiği anlamların, politik açıdan ne ifade ettiği ve nereye işaret ettiği şüphesiz ki LGBTİ+ hareketin kendini nasıl inşa ettiğine dair kavramsal açıklamaları göz önüne seriyor. Kitabı derleyen Louis-Georges Tin’in giriş yazısında belirttiği gibi, homofobi “dünyayı, özneleri ve cinsiyetleri algılama” şeması oluşturduğu üzere, kullandığımız kelime ve terimlerin tarihsel heteroseksist içeriklerini anlamak, heteroseksist paydada yer almayan her türlü cinsel varoluşa karşı güdülen ve uygulanan şiddet edimleriyle mücadele etmek için gereken ilk adımlardan biri. Dolayısıyla, bu sözlüğü okumak ve kelime ile terimleri buradaki açımlamalarıyla düşünmek, homofobiyle mücadele açısından başlı başına bir eylemlilik hâlidir. Lin’in aynı zamanda, “Eşcinsellik yasadışı değilse bile dil dışıdır” demesiyle kitabın neden ve nasıl bir dil politikası üretmeye, dili dönüştürmeye çalıştığı açık ediliyor. Lin’in giriş yazısı, homofobinin dünyanın belirli yerlerdeki tarihçesine dair kimi örneklerden yola çıkarak, örgütlediği şiddetin düşünsel ve kavramsal arkaplanını da kurgulamasıyla, hareket içerisinde günümüzde hayli dallanıp budaklanmış olan tartışmaların başlangıç noktalarına bir geri dönüş sağlıyor. Giriş yazısının hemen ardından “Güldeste” başlığını taşıyan bölümde ise eşcinsel özgürleşme hareketleriyle homofobi söylem ve edimlerinin arasındaki diyalektik açısından unutulmaması gereken alıntılar bulunuyor; İncil’le, yani Milat’la başlayan bu sözlerin en yenisi ise Milenyumunun hemen öncesine, 1999’a kadar geliyor. Homofobi tarihindeki söylem ve iddiaların, iki bin yıllık serüveni içerisinde düşünsel olarak hiç yol kat etmediği, sadece kendine yeni araçsal ve kuramsal kılıflar bulduğunu açık eden bu bölüm, cinsel varoluş biçimlerinin çokluğunu savunanların, verdikleri mücadelede ne kadar yaratıcı ve katmanlı olduğunu gösteriyor. Bir tarafta ahlakî ya da doğacı argümanlarına yüzyıllardır sarılan homofibinin bayağılığı, diğer yanda ise henüz ilk yüzyılını bile tamamlamayan mücadelenin kendi retoriği ve kuramsal altyapısını geliştirmesi arasındaki fark, tüm dünya açısından politik felaketlerin yaşandığı bu dönemde bir umut kaynağı olarak göze çarpıyor.

Sözlük şüphesiz ki, homofobiye dair temel terimleri, birbirleriyle tarihsel bir ilişki içinde anlatmaktan öte bir iş yapıyor; aynı zamanda bu terimlerin imlediği, yakın tarihte yaşanmış birçok olayı da aktarıyor. Söz konusu aktarımın en önemli çıktılarından biri, yakın geçmişte yaşanan ayrımcılıkların faillerinin unutulmayacak olması, faillerin sadece doğrundan ayrımcılığa uğrattığı insanlar tarafından değil, onlardan çok sonra başka nesiller tarafından da sorumluluklarının yüzlerine vurulabilecek olmasıdır. Bu açıdan Homofobi Sözlüğü’nün vaat ettiği tek şey bir kavramsal açımlama olmanın ötesinde, tarihi çizgisel ve ilerlemeci bir doğrultudan çıkartarak, döngüsel bir zaman anlayışıyla, geçmişi bugün de yaşatmayı sağlamak ve unut(tur)ma politikalarına karşı çıkacak bir zemin hazırlamak olarak da görülebilir. Böyle düşünüldüğünde ise queer teori içerisindeki güncel meselelerden biri olan queer zamansallık açısından ilginç bir yaklaşıma olanak sunuyor.

Öte yandan, Homofobi Sözlüğü coğrafî bir homofobi belleği de oluşturuyor; kitapta, İngiltere, Almanya, Fransa, Portekiz gibi Batı ülkelerinin yanı sıra, Yakındoğu, Orta ve Doğu Afrika, Latin Amerika gibi bölgesel başlıklar da mevcut. Başlıkların ne kadar genel ve özel seçildiğine dair bu politik yaklaşım, her ne kadar homofobiyle mücadelenin bölgesel farklılıklara sahip olmasıyla ve Lin’in tüm coğrafî oluşumları kapsama gibi bir iddia benimsemediklerini söylemesiyle açıklanabilirse de, yine de içerme ve dışarıda bırakma edimlerine dair sorgulamaları akla getiriyor. Sözlüğün temelde Fransa’daki LGBTİ+ deneyimini aktarıyor olması, bir yandan Fransa’daki deneyimle, dünyanın geri kalanındaki deneyimlerin, homofobinin doğa ve ahlak temeline oturtulmasıyla nasıl evrensel, ortak bir temelle hareket ettiğini gösteriyor. Diğer yandan Batı odaklı bir anlatı sunmasıyla, homofobinin tektipleştirme yetisini kırmak adına ne kadar etkili olduğuna dair akılda sorular uyandırıyor. Hareketin görece geç başladığı Ortadoğu, Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerinin deneyimlerinin, bugün hâlâ kayda geçirilmeye fazlaca ihtiyaç duyulduğunu, sözlüğün içerdiği kültürel ve politik yapılardan ziyade, neyi kapsayamadığı ve dışarıda bıraktığı da buna benzer başka çalışmaların yapılması gerekliliğini hatırlatıyor.

Sözlük sadece bir yapısökümle birlikte, kelimelerin anlamlarını yeniden belirlemek ve bu yeni anlamlarla dolaşıma sokmanın ötesinde bir işlev de taşıyor; aynı zamanda tarihsel olarak, hareketin içerisinde kimi tartışmaları da farklı kavramlar altında işliyor. Örneğin; Türkçeye çevrilememiş kavramlardan biri olan outing başlığı altında, LGBTİ+ örgütlenmesi içerisinde outing eylemlerine karşı alınan farklı konumları, destekleyenler ve karşısında duranların savlarını açımlıyor. Şüphesiz ki tarihselliğin homojen bir ilerleme göstermediği LGBTİ+ hareket içerisinde farklı yerlerdeki tartışmalardan ileri düzeyde değilse de temel anlamda haberdar olmak açısından bir ilk kaynak, ilk adımdaki bir deneyim aktarıcısı görevi de görüyor. Eylemlilik hâlinin devam ettiği LGBTİ+ hareket içerisinde, yöntem tartışmalarına da bir taban oluşturuyor. Homofobi Sözlüğü, bu anlamda yeterince güncel bir bilgi kaynağı olarak görev görmese de, eski ve güncel tartışmaların yapıtaşlarını aydınlatmak açısından oldukça işlevsel bir kaynak olarak kullanılabilir.