Acıdan çıkıp umudu keşfeden bir roman

Her Şeyi Baştan Anlat

Her Şeyi Baştan Anlat

ECE ERDOĞUŞ LEVİ

Hep Kitap

Uğruna hayatta sahip olduğu her şeyden vazgeçtiği o aşk, kahramanımıza hayatının en sert tokadını attığında, ruhu bu hezeyanı taşıyamıyor ve Özlem gözünü bir akıl hastanesinde açıyor. “Her şey ‘aşk’ denen o kanserli hücrenin ilkin kalbimde belirmesiyle başladı” diyerek  başlıyor Ece Erdoğuş Levi, aşkla başlayıp onlarca farklı insan öyküsünün kapısını araladığı yeni romanına.

ÖZLEM KARAHAN

“Her şey ‘aşk’ denen o kanserli hücrenin ilkin kalbimde belirmesiyle başladı” diyerek  başlıyor Ece Erdoğuş Levi, aşkla başlayıp onlarca farklı insan öyküsünün kapısını araladığı yeni romanına.

İlk olarak 2009 yılında yayımlanan Kolpa isimli romanıyla okurların karşısına çıkan, ardından Yok Olma Kılavuzu, Tuhaf Hikâyeleri Sever misiniz? ve çocuklar için yazdığı Dünya İçin Bir Şans isimli kitaplarıyla sevenlerinin karşısına çıkan yazarın, “kendisine” ithaf ettiği bu yepyeni romanının ismi Her Şeyi Baştan Anlat.

Kitabın ana karakteri, 35 yaşındaki Özlem. Tutkudan uzak geçen uzun yılların ardından beklemediği bir anda aşkla karşılaşmış ve o aşk için gözünü karartıp “Bu hayatta kutsal aşk diye bir şey vardır!” diyerek tüm hayatını sıfırlamaya karar vermiş bir kadın.

Bir akşam, gözlerini karartıyor, büyük bir mutlulukla, o mutluluk kadar büyük bir adım atıyor aşk için. O sırada içinde korkular da kıpırdanıyor: “Bazen bütün kalbinizle bir şeyin gerçekleşmesini istersiniz; fakat hayalini sayısız kez kurduğunuz o şey ‘olmaya’ başladığında içinizdeki diğer bir yüz size dönüp; ‘Bu şey gerçek mi şimdi’ diye sormaya başlar ya, o an aslınız ikiye bölünür. Bir yanınız alabildiğine mutluyken, diğer yanınız kederin ikiz kardeşidir. Çatışma başlar. Ruhunuz çekiştirilmeye… İki arada bir derede gezinir fikriniz. Birine inanıp tutunsanız öbürünün boynu bükülür. Bir elinizde çiçek, diğerinde bıçak vardır.”

Uğruna hayatta sahip olduğu her şeyden vazgeçtiği o aşk, kahramanımıza hayatının en sert tokadını attığında, ruhu bu hezeyanı taşıyamıyor ve Özlem gözünü bir akıl hastanesinde açıyor. O anlarda hissettiklerini ise şöyle anlatıyor: “İçimde geçmiş ve geleceğim de dahil olmak üzere, başka bir yere taşınmak üzere olan birinin dağınıklığı vardı. Her yer, her şey ayaktaydı. Neyi hangi kutuya koyacağımı, bütün bu dağınıklığı nereye, nasıl sığdıracağımı bilememenin şaşkınlığını ve tedirginliğini yaşıyordum.”

Romanın aşka paralel olarak gelişen diğer hikâyeleri, Özlem’in akıl hastanesinde uyanmasının ardından başlıyor. Aşkın acı yüzüne yenilen, yaşadığı ağır travmanın ardından akıl hastanesinde tedavi altına alınan Özlem, buradaki diğer hastalarla karşılaştıkça, her birinin birbirinden farklı dünyaları ve hikâyelerini öğrendikçe, hem kendisiyle daha güçlü yüzleşebilecek hem de dünyaya bakışı değişecek. Tabii, okurların da…

Ailesindeki erkekler tarafından tecavüze uğrayan Yasemin, evinde çıkan yangında iki çocuğunu birden alevler içinde ölüme teslim eden Suzan, dilini bilmediği bu ülkenin akıl hastanesinde hayata tutunmaya çalışan Suriyeli Fatıma, kardeşinin ölümüne aklı dayanamayan Ayla; Meloş, Neriman, Melek, Meral ve diğerleri… “Başka başka ateşlerde yanan daha bir sürü kadın vardı burada” diyor Özlem, romanda; devam ediyor: “Demem o ki ben de onlardan biriydim ama benim ateşim sadece kalbimi kavuran küçük bir kıvılcımdı yanlarında. Bir anda belirip gürüldedikten sonra yakacak yeri, gücü kalmayınca yavaşça kendine çekilen bir alev. Anlık bir ışıma. Kısacık bir anda değişebilir her şey. Bu yüzden de akla ve hayata çok fazla güvenmenin anlamı yok bence artık.”

Her Şeyi Anlat Bana, aklın ve deliliğin sınırlarında gezinirken, okuru empati kurmaya davet eden bir roman. İnsanın özü olan acıdan, umudu çıkaran bir kadının öyküsü. Okuru da bu umudu keşfetmeye davet ediyor, okura da bol bol sesleniyor: “Dışarıdaki insanların çoğu yarının hayaliyle yaşamayı seçmiyor mu? Sonuna kadar mutsuzken belirsiz bir geleceğin onlar için mutluluğu hazırlamakta olduğu yalanıyla avunmuyor mu?”