Hakikatin izinde Bernhard

Hakikatin İzinde

Hakikatin İzinde

THOMAS BERNHARD

Çeviri: M. Sami Türk Yapı Kredi Yayınları

Hakikatin İzinde'de, Thomas Bernhard'ın çeşitli gazetelerde çıkan yazıları, söyleşileri, ödül konuşmaları kronolojik olarak sıralanmış.

CİHAT DUMAN

“Soru: Sizce seyirciyi eğitme imkânı var mı?
Thomas Bernhard: Hayır, benim için yok.” (s.92)
12 Eylül 1975, ZDF

Thomas Bernhard'ın elinden çıkıp da Türkçeye çevrilen en son kitap bir derleme. Yazarın çeşitli gazetelerde çıkan yazıları, söyleşileri, ödül konuşmaları kronolojik olarak sıralanmış ve sonuna da bir not eklenerek basılmış. Bu girişten sonra hemen eklemek gerekiyor ki bu tarz kitaplarda ayrıntılı bir biyografinin de olması, yazarı tanımayan okur açısından faydalı olacaktır. Şimdi kitapla ilgili notlarımıza başlayabiliriz. Kitabı bitirdiğimizde, yazarın gençken, yetişkinken ve yaşlıyken verdiği söyleşiler ve girdiği polemikler okurda farklı duygular ve kısa bir an da olsa dehşet uyandırmakta. Çünkü yazar yaşlandıkça üslubu da sertleşiyor, yer yer çekilmez hâle geliyor. İkinci olarak dikkatimizi çeken şey, yazarın kurmaca metinleri ile daha çok biyografik belge taşıyan işbu kitaptaki parçalar arasındaki bağın kuvveti. Üçüncüsü ise bir yazarın vatanı ile arasındaki ilişki.

Ece Ayhan'ın düzyazılarında bazen rast geldiğimiz bir kötülük dayanışması tabiri vardır. Bunun bir benzeri yapıyı Alman anarşist Max Stirner egoistler birliği diye de tanımlıyor. İşte, Thomas Bernard'ın Odun Kesmek'te bize hissettirdiği örgüt, bu örgüte bağlı kişiler; Hakikatin İzinde'de söyleşilere yansıyor, kimi zaman siyasîlere kimi zaman da eleştirmen ve köşe başını tutmuş bürokrat edebiyatçılara çatmaktan alamıyor kendini. Bernhard savaşçı, cesur ve gerçekten yeri geldiğinde deliliğe yatmasını bilen biri. “Europalia’ya Karşı” adlı gazete yazısında aynen şu ifadeler geçiyor: “Bugün ‘Braunerhof’ta Europalia 1987’nin, her şeyiyle her an zihnimde olan ve tiksindiğim Avusturya devletinin kültürel bir temsili ve şişinmesinden başka bir şey olmadığını okudum.” (s.233) “Dörtnala giden veremiyle ve bugün her şeyi çirkinleştiren sapık ve döküntü hâliyle her gün daha sabahtan kâbusum olan ve her doğan gün siyasî suçlar hâlinde koca bir gülünçlük ve adilik dizisi doğuran bu devletle, Brüksel’e gitmem, Tiyatrocu’mu da Brüksel’e göndertmem. Daima tek başıma ve bu fikir ve sanat düşmanı devlete karşı kendi yolumdan gittim, bildiğim şekilde hareket ettim ve gelecekte de bu tür fikir ve sanat düşmanı devletle birlikte tek bir adım bile atmayacağım.” (s.234) Üç yıl öncesine baktığımızda ise yine benzer gerekçelerle Bernhard’ın Alman yayıncısı Unseld’in kitapları Avusturya’ya dağıtmasını yasakladığını görüyoruz. (s.187) Bernhard rahat durmuyor, 1979’da “karanlık bir kişilik” olarak tanımladığı Almanya Eski Başbakanı Scheel, Alman Dil ve Edebiyat Akademisi üyeliğine alınınca, başkanlığa bir mektup yazıp istifa ediyor. Üç yıl daha geriye gittiğimizde, Bernhard’ın Hamburg Üniversitesi tarafından fahri doktora verilen yazar Elias Canetti hakkında yazdığı yazı ile karşılaşınca âdeta şok oluyoruz: “… bu zamane aforizma ajanı, âdeta kendi kendini sahneye koyan Kibrin Komedyası hâlinde, […] bir bunaklık nöbetinde kalkmış şahsını tek edebiyatçı ilan ediyor. Bunaklık acıklıdır […] aptal cümleler içinde, utanmadan […] yaşlılıkta baba olmuş bir adamın ve kıtı kıtına filozofun küstahlığı ise utanç vericidir […]” (s.94) Hazır yazarlarla ilgili düşüncelerine giriş yapmışken, Şansölye Kreisky’nin Robert Musil hayranlığına mukabil Bernhard’ın neler ettiğini de atlamamak gerekir. Şansölyeyi yersiz Musil hayranlığı ile eline alan yazarımız “bugün artık yaşlanan, kendini beğenmiş bir devlet soytarısı rolündedir” diye bitiriyor cümlelerini. (s.144)

Bernhard’ın en samimi ve gösterişsiz düşüncelerini elbette daha gençken yazdığı yazılardan damıtabiliyoruz. Hakikatin İzinde’nin ilk parçası olan, Bernhard’ın 9 Kasım 1954 tarihinde (23 yaşında) Arthur Rimbaud’nun yüzüncü yaş günü anısına yaptığı konuşma, bize tutkuyu, gençliği, olması gerekeni çok güzel açıklar. Bu çok eski konuşma metni ancak 2009 yılında basılabilmiştir. Metinde bir sanatçı başka bir sanatçıyı kültür endüstrisi karşısında kucağını açmış beklerken buluruz. Bernhard, bir yandan ağlamakta, diğer yandan da konuşmayı yaptığı kitleyi de hesaba çekerek Rimbaud’nun cesedini bir kere daha, fakat bu kez kurallara uyarak defnetmektedir. Asıl, dikkatimi çok hususi bir yerden çeken metne geçmek istiyorum. 1957 tarihli metnin başlığı “Genç Yazarlara”dır. Bernhard’ın bu metinde gençlerde eksik bulduğu şey şöhrete duyulan susuzluk’un hissedilmemesidir. Yazının sonunda ise aynı şeyi “Kabul, artık dünyanın ücra köşelerinde mahvolan kimse yok! Edebiyat şöhreti için harap olan da yok.” (s.28) Bernhard, gençleri âdeta KPSS peşinden koşan, SGK primlerini ödemek için gerekli tüm tavizleri veren ve birbirlerini överek var olmaya çalışan personalar olarak görür. Uyarısını ise tam tersi yönden, edebî bir şöhreti arzulamanın/ bu arzu nesnesini bir iç aksiyonu hâline getirmenin bedende ve davranışlarda ortaya çıkaracağı değişikliğin peşine düşmeleri yönünden yapar. “Karakterinizi satmışsınız, fakirliğe karşı dizginlenemez bir korkunuz var, düşüncelerinizden korkuyorsunuz, kötücüllüğünüzden korkuyorsunuz, hakikatten, kendi aşağılığınızdan […]” (s.26) Şüphesiz, arzuyu işaret ettikten sonra genç yazarların handikaplarını işlemesi doğru bir tavır. Doğru istemek, bedende gerçekten de değişiklikler meydana getirir. Hem bir muhalif olarak Bernhard’ın devlete ve görevlilerine söylediklerini hem de bir eğitimci/eleştirmen olarak gençlere söylediklerini onun bir parrhestiastes olduğu gerçekliğinde birleştirebiliyoruz. Bu da onun diğer eserlerini ve bu yazının konusu olan derlemesini okumamızı şart kılıyor.

Hakikatin İzinde, güzel bir M. Sami Türk çevirisiyle basıldı ve yeni çıkanların rafını süslüyor.