Devrim neden başka yerde değil de Fransa’da gerçekleşti?

Fransız Devrimi

Fransız Devrimi

GEORGE RUDE

Çeviri: Ali İhsan Dalgıç İletişim Yayınları

"Tarihçimiz, incelemesine temel bir soruyla başlıyor ve bu soru etrafında çalışmasının ana hatlarını şekillendiriyor: Devrim neden başka yerde değil de Fransa’da gerçekleşti?”

PÜREN MERAL

Tarih, kurgusuz bir tiyatro sahnesidir ve her daim ilgi çekicidir. Oyuncuları evrenseldir, “perde” kapandıktan sonra tekerrür etmesi beklenen hiçbir an tekrar yaşanamaz. Çünkü yaşanan her şey biriciktir; o ana, o koşullara, o topluma, o topraklara özgüdür. İsteseniz de aynı “oyunu” başka bir uzamda gerçekleştiremezseniz.

Fransız Devrimi, tarihin en önemli sahnelerinden biri… Bugüne dek hem Türkiye’de hem dünyanın çeşitli ülkelerinde konu üzerine yapılmış nice araştırma literatüre kazandırıldı. Ancak tüm bu çalışmaların hepsinin durduğu ayrı bir nokta ve sunduğu ayrı bir bakış açısı var. En başta, çalışmayı hazırlayanın devrim kavramı ve sürecine bakış açısı, konuyu ele alışını farklılaştırıyor. Tanım olarak devrim, toplumsal ve siyasi mekanizmalarda meydana gelen yenilik ve değişiklik olarak adlandırılsa da; devrimin geldiği “yer” itibariyle, niteliği itibariyle “tepeden inen” ya da “toplumsal tabandan yükselen” şeklinde iki farklı türe ayrılabiliyor. Fransız Devrimi’nin “tepeden inme” bir devrim olmadığı konusunda bir konsensus olsa da, bunun bir burjuva devrimi mi yoksa alt sınıfların meydana getirdiği bir “halk” hareketi mi olduğu konusunda bir oybirliği yok ve konu günümüzde de tartışılmaya devam ediyor.

Neden Fransa?

Bu tartışmalara güzel bir katkı da Türkçeye kazandırılan yeni bir kaynaktan, İletişim Yayınları’ndan çıkan George Rudé’nin Fransız Devrimi adlı tarih çalışmasından geliyor. Rudé, gerek formasyonu tarih olanlara gerekse de meraklısına, yerinde ve ayrıntılı bir analiz sunuyor. Tarihçimiz, incelemesine temel bir soruyla başlıyor ve bu soru etrafında çalışmasının ana hatlarını şekillendiriyor: “Devrim neden başka yerde değil de Fransa’da gerçekleşti?” Rudé’nin sorusu, aslında tarihe meraklı olan herkesin en azından bir kez aklından geçirdiğini düşündüğüm bir soru. Tabii bunun verilebilecek basit bir cevabı yok, zira bu sorunun cevabı Fransız Devrimi’nin tüm sürecini incelemekte saklı. Rudé de bu sebeple, çalışmasını bu sorunun cevabını verecek biçimde şekillendiriyor.

Sorusunun peşinden giden yazar, Fransa’nın o dönemki toplumsal yapısına, ekonomik durumuna, devletlerarası ilişkilerine, içinde bulunduğu konjonktüre ve -çoğu insanın göz ardı ettiğini düşündüğüm- toplumun ideolojik perspektifine dayalı bir analiz geliştiriyor. “Ekmeğinin derdindeki halk”tan yükselen muhalif seslerin yarattığı etkinin hakkını vermekle birlikte; devrim sürecinde, yönetim kademesinde söz sahibi olan aristokrasinin gücünün zayıflamasından, bir ticaret sınıfı olarak gelişen orta sınıf burjuvazinin yönetimde söz sahibi olmak istemesinden ve Rousseau gibi tüm bu fikirlere bir form kazandıran aydınlanmacı ideologların da etkisinden önemle bahsediyor. Temelde bir burjuva devrimi olarak başlayan Fransız Devrimi’nin tarihî süreçte nasıl bir halk hareketine dönüştüğünü, krallık rejimini bir anayasal monarşi haline getirebilmek için toplumsal sınıflar arasında nasıl bir işbirliği yapıldığını ayrıntılı bir şekilde ortaya koyuyor. Elbette her devrim, kendi karşı devrimini ve devrimcilerini de yaratır. Rudé, tarihe bakarken bunları da göz ardı etmiyor ve tüm çatışma süreçlerini ortaya koyuyor.

Fransız Devrimi’nde, olaylar arasındaki ilişkiler bir bütünlük arz edecek şekilde incelenmiş ve çalışma devrimin gerçekleşmesiyle kesilmemiş. Yazar, devrim ve sonrasındaki anayasal süreçler üzerinde durduktan sonra, devrimi izleyen baskı dönemini, tarih sahnesine çıkan cumhuriyet rejimini ve ardından Napoleon’un imparator olarak sahneye çıkışını tek tek ele alıyor. Hatta Rudé bu uzun tarihî çizgiyi yalnızca Fransa özelinde de incelemiyor; devrim tüm Avrupa’yı etkilerken yalnızca Fransa’daki değişimlerden bahsetmenin yeterli olmadığını düşünerek devrimin etkilerinin Avrupa’ya nasıl yayıldığını anlatıyor, 1789 Devrimi’nin 1830 ve 1848 devrimleriyle olan ilişkisine de dikkat çekiyor.

"Kurgusuz sahnemizin" izleyicilerine yönelik

Tüm bunları yaparken, Rudé birincil olmayana ayrıntı ve yükle okuyucuyu boğmuyor, ancak en başından beri sorduğu sorunun cevabını verebilmek adına, Fransız toplumunun sınıfsal analizine dair yeteri kadar bilgiyi okuyucuya sunmasını biliyor. Kitap bittiğinde, tarih sahnesinde rol almış ve sonraki nice sahneye ilham olmuş bu olayları ve onları gerçekleştiren sınıfları zihninizde kanlı canlı hayal edebiliyorsunuz. Kitabın bence okuyucuyu en çok mutlu edecek noktası ise sonuna yerleştirilmiş bir “ana karakterler dizini”, Fransızca kavramları açıklamak için oluşturulmuş “sözlük” ve ele alınan süreçteki tarihî dönüm noktalarının sunulduğu bir kronolojik listeye sahip olması. Okurken, süreçte etkili olmuş karakterler aklınıza takıldığında doğrudan açıp bakabilmek, kullanılan kavramların açıklamasını listeden bulup okuyabilmek büyük kolaylık sağlıyor. Yine okuyucunun hafızasında şekillenen bu olayları kronolojik bir liste halinde görebilmek de olayları somutlaştırabilmek adına önem arz ediyor.

Rudé’nin bu tarihî incelemesi, bahsi gecen bu ekler sayesinde hem Fransız Devrimi’ni ilk kez derinlemesine okuyacaklar için cazip bir çalışma, hem de hâlihazırda tarih meraklılarına yeni bir bakış sunabilecek derinlikli bir analiz olmuş. “Kurgusuz sahnemizin” izleyicilerine yönelik başarılı bir metin niteliğinde…