Sokrates öldü, yaşasın Ahmed!

Filozof Ahmed

Filozof Ahmed

ALAIN BADIOU

Çeviri: Ayberk Erkay Pharmakon Kitap

Alain Badiou,  Aristofanes’le Sokrates arasında açılan tuhaf gediği kapatmaya çalışıyor. Adeta Sokrates’le Aristofanes’i barıştırıyor

HAKAN ATAY

Âdettendir, insanlar tanımadıkları ama ismine aşina oldukları bir yazara, şaire ya da düşünüre gitgide daha çok maruz kaldıklarında, okumaya nereden başlamaları gerektiğini sorarlar. Cevaplanana kadar yanlış bir sorudur bu; çünkü öyle cevaplar vardır ki insana bir soru sorduğunu bile unutturabilirler. Yine öyle cevaplar vardır ki oluşturdukları soru zincirine her türlü halkanın takılmasına müsaade ederler. İşte ben de bütün bunları, yanlış olduğunu sora sora öğrendiğim bu tarz bir soruya cevap olsun diye yazıyorum: Felsefî başyapıtları hariç, bazı önemli teorik çalışmaları dilimize çevrilen Alain Badiou’yu tanımaya, kendi kendisini tanımaya başladığı dönemde çarçabuk kaleme aldığı bir tiyatro oyunu dizisini okuyarak başlamalıyız. Adı “Ahmed Dörtlemesi” olan bu dizinin ikinci kitabı, Filozof Ahmed, Pharmakon Yayınevi tarafından çok güzel bir sayfa düzeni ve kapakla yayımlandı. Çeviriyi ise Fransızcanın bazı önemli klasik ve modern dramatik şaheserlerini dilimize kazandırmış olan Ayberk Erkay yaptı. Erkay, şimdiye kadar sadece Molière’i değil, Diderot’dan esinlenerek Jacques ve Efendisi’ni yazan Milan Kundera’yı da, Albert Camus’yü ve Boris Vian’ı da Türkçeleştirmiş, etkileyici bir çeviri sanatçısı.

“Ahmed Dörtlüsü” sırasıyla Uyanık Ahmed, Filozof Ahmed, Ahmed Kızıyor ve Balkabakları oyunlarından oluşuyor. İlki Molière’in Scapin’in Üçkâğıtları oyununun, sonuncusu da Aristofanes’in Kurbağalar oyununun kurgusuna dayanarak yazılmış. Badiou, klasikleşmiş bir dramaturji yaklaşımını, yani klasik yazarların oyunlarını yeni döneme uyarlamak adına tekrar yazma stratejisini ihya ediyor. Yazdığı oyunların çoğunda kullandığı bu strateji sayesinde bir tür tamamlanmışlık hissi yaratması kolaylaşıyor. 16 yaşında sahneye çıkmasına vesile olan Scapin karakterinin açtığı yolda ilerleyerek, yirminci yüzyılın bütün tiyatro birikimini ele almasını sağlayacak dramatik bir alan açmaya çalışıyor. Bu alanı da basitçe bir kare olarak tahayyül ediyor; bunun ilk işaretini de zaten dizinin kompozisyonuyla, yani “dörtleme” fikriyle veriyor. Scapin’in maskesini takan Ahmed, karenin köşebaşlarından birini tutamamış ve bu yüzden köşe dönmesi de mümkün olmayan ama “diyagonal” bir hareket hattında ilerleyerek köşedekilerin riyasını hızlıca ifşa eden bir karakter haline geliyor. Böylece Aristofanes’in Kurbağalar’ında trajediyi tekrar diriltmeye çalışırken geniş bir mizah çerçevesi çizilmesini sağlayan karakterler gibi, Ahmed de mizahi alanın iktidar mücadeleleriyle kesişivermesinin bedelini canıyla ödeyen Sokrates’i diriltiyor. Bir anlamda da Aristofanes’le Sokrates arasında açılan tuhaf gediği kapatmaya çalışıyor. Adeta Sokrates’le Aristofanes’i barıştırıyor.

Sokrates, meşhur savunmasının bir yerinde de söylediği gibi, devlet denen ata musallat olmuş bir atsineğidir. Bir özürden ya da özür yerine geçecek sofistçe bir yakarıdan uzak durur ve bildiğini okur. Kendisini bilge sanan insanların, durumun hiç de sandıkları gibi olmayabileceğini, kendisini bir bilge olarak görmeyen bir insandan öğrenmeye ihtiyaçları vardır ona göre. Agoranın bütün köşebaşlarını tutmuş devlet adamı, asker, tüccar gibi karakterlerin, toplumun geometrik izdüşümünü oluşturan ve ona sahip olduğunu iddia eden bu insanların, kendileri gibi bir bilgeyle değil, dillerini mükemmelen konuşan bir yabancıyla karşılaşmaları gerekmektedir. Sokrates’in Paris banliyölerinin en fakirlerinden birinde yaşayan Cezayir asıllı bir genç olarak, mesela Ahmed olarak dirilivermesi işte bu nedenle o kadar da şaşırtıcı olmayacaktır.

Filozof Ahmed’in ilk versiyonunu oluşturan 22 skeçte Ahmed’e dört karakter eşlik ediyordu: Rhubarbe, Moustache, Madame Pompestan ve Fenda. İsmini ışgınotundan alan ilk karakter itilip kakılan bir sendikacıdır, sol jargona sarılıp sarmalanmış zayıf bir kişiliği vardır. Madame Pompestan, sağcı bir parlamenter kadındır ve sözcükler ağzından dökülmez de sanki aynı hamaset tornasından çıkmış hâlde dışarı doğru “pompalanır.” Moustache, yani “bıyık”, mahallenin bıçkın faşistidir. Araplarla arasına mesafe koymaya çalışırken çoğunlukla kayıp düşer ve eldeki bıyık mesafesinden de olur. Fenda ise Ahmed’in Afrikalı kız arkadaşıdır. Bir yandan toplumda kendisine ait bir köşe edinmenin hayallerini kurarken, bir yandan da Ahmed’in felsefî sayıklamalarından etkilenir. Bu ilk versiyonda “Hiç” başlığını taşıyan ilk skeçten, “Felsefe” başlığını taşıyan son skece kadar Ahmed’in karşılaşmaları Badiou’nun “tapon” dediği bir felsefî zemin üzerinde gerçekleşecektir. Ahmed’in Sokrates kadar zamanı yoktur; o yüzden acele etmesi ve felsefenin temel kavramları ve giderek felsefenin kendisi için derhal bir yer açması gerekecektir. Akıllarını çelmek için gençleri değil, öncelikle çocukları seçmesi de bundandır. Son hâlinde 34 skeçten oluşan –ve yeni karakterlerle zenginleştirilmiş– oyunun alt başlığı da zaten “çocuklar ve diğerleri için 34 kısa oyun” olmuştur artık.

Oyunun ilk versiyonunu “kalkın şimdi ayağa ölüler” diye bitiren Badiou, son versiyonda da ölümün ölümüne işaret eden bir rüya anlattırır başkahramanına. Ahmed, karşılaşma enerjisinin uçup gitmesini engelleyen maskesinin altında, kendisini suçlayanların karşısında değil, her defasında yanında yer alacak, bunun için ne gerekiyorsa yapacak ve yaşamaya devam edecektir. Ahmed, kavramların ne anlama geldiğini ya da her durumda nasıl kullanılması gerektiğini bildiğini iddia etmeyecek, iddia sahiplerini küçük düşürmekten de vazgeçmeyip henüz bilmedikleri bir dili öğrenen çocuklar gibi davranacaktır; çünkü felsefe sahnesinin sahipleri onlardan başkası değildir. Zaten bu yüzden, genelde felsefeye, özelde de Alain Badiou felsefesine, başka her şeye başladığımız yerden, yani çocukluğumuzdan başlamak gerekir.