Geleceği inşa etmek için önce onu hayal etmeliyiz

Feminist Ütopya Projesi

Feminist Ütopya Projesi

ALEXANDRA BRODSKY & RACHEL KAUDER NALEBUFF

Çeviri: Gül Varlı Karaarslan İthaki Yayınları

“Daha fazlasını istiyoruz.” cümlesiyle açılan, Alexandra Brodsky ve Rachel Kauder Nalebuff’un editörlüğünü üstlendiği Feminist Ütopya Projesi İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. “Daha iyi bir gelecek için elli yedi tahayyül” altbaşlığıyla okura sunulan kitapta toplamda elli yedi makale, hikâye, şiir ve sanat eseri var. Biri Yale Hukuk Okulu’nda öğrenci, diğeri Los Angeles’ta yaşayan bir oyun yazarı olan iki editörün bu kitabın başına oturma fikri ise hayli tanıdık bir arzuyla ortaya çıkıyor: İnanmak. Hâlâ bir şeylerin iyiye gidebileceğine inandıklarını söyleyen bu iki feminist hayran oldukları yazarlara, aktivistlere, sanatçılara ve arkadaşlarına feminist ütopya ile ilgili sorular sormaya başlarlar. Ya da onların tahayyül ettiği dünyanın nasıl olduğunu, yönlendirici sorularla yazmalarını isterler.

TUĞÇE YILMAZ

“Sokağın köşesinde laf atan herifleri hatırladın mı? Hepsi birer kediye dönüştü.”

Hepimizi kapsayan sahici yaşam haklarını nasıl elde edebiliriz? Gölgede kalanları ve yarım ağızla söylenenleri değil. Örneğin gece geç saatte evimize dönerken tacize uğramamız nasıl engellenir? Nasıl kendimizi güvende hissederiz, nasıl zorbalığa maruz kalmayız ve en önemlisi, kimsenin müdahalesine maruz kalmadan kendimizi nasıl gerçekleştirebiliriz? Bunların tek bir yanıtı yok, bunlarla başa çıkmak için işimize yarayacak tek bir mücadele yöntemi de.

Kadınlar olarak kendimizi gerçekleştirmemizin önünde hâlâ pek çok engel varken, oturup bir şeyler hakkında bile yazmak bazen zor bir deneyimden öteye geçmiyor. Evet, yakalandık. Entelektüel alanda da köşeler kapılmış durumda çünkü. X mecrada mı yazmak istiyorsunuz, muhtemelen erkek yazarlar sizden önce almıştır yerini. Kendinizi var etmek için onların yazılarının önüne geçmeniz, çok çalışmanız, hep çalışmanız ya da sansasyonel bir şeyler kaleme almanız gerekir. Bir panelde konuşması için yalnızca erkek olduğu için sizin yerinize o tercih edilebilir. Yalnızca erkek olduğu için insanlar onun ismini bilir. Birinden görüş alınması mı gerekiyor? Karşınızdaki erkeğe el sallayın. Hakkımız olanı, her zaman daha çok çalışarak ve bazen bağırarak mı almamız gerekiyor? Erkeklerle eşit haklara sahip olduğumuz bir düzlemde hayır; ama şimdi ve yakın gelecekte evet. Karamsarlık yaymak istemem; ama bu yolu yine kendi kararlılığımızla katedeceğimiz uzun yıllar var önümüzde.

Bu uzun yılları bir bir atlayıp 2801 yılına gidelim şimdi. Kibirlilik genini taşıdığı bilinen son insan Harley Boye’un öldüğü yıl. Harley Boye 217 yaşında doğal bir nedenle ölür. Bilim insanlarının “Narcissus Loci” diye tanımladığı genin etkilerine karşı halkın bağışıklık kazanması sağlansa da Boye’un genetik yapısı değişmez. Boye’un bakıcılarından biri şöyle der: “Sürekli kilo almaktan korkuyordu fakat bunun ne anlama geldiğini açıklayamıyordu. Bizden de, ne bileyim, sanki her söylediğini neredeyse içgüdüsel olarak anlamamızı bekliyordu. Çok üzücü bir durumdu, anlaması çok zordu.” Boye’un çocuğunun tek istediği ise annesinin hatırasının hastalığın bir anısı olarak değil, bilimin bize böyle değerli bir hediye sunduğu için günbegün şükran duymamız gereken bir hatırlatıcı olması.

Bizlerin kibirlilik genini hâlâ taşıdığımızı düşünecek olursak ve ne yazık ki 2018 yılındaysak, yukarıda yazılanlar bir ütopyanın özetinden ileri gitmeyecek. Bu ütopyanın yazarı Jenny Trout, USA Today’de en çok satan yazarlardan ve aynı zamanda bir blog yazarı. Blog adresini meraklar edenler için ise: jennytrout.com

Daha fazlasını istiyoruz

“Daha fazlasını istiyoruz.” cümlesiyle açılan, Alexandra Brodsky ve Rachel Kauder Nalebuff’un editörlüğünü üstlendiği Feminist Ütopya Projesi İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. “Daha iyi bir gelecek için elli yedi tahayyül” altbaşlığıyla okura sunulan kitapta toplamda elli yedi makale, hikâye, şiir ve sanat eseri var. Biri Yale Hukuk Okulu’nda öğrenci, diğeri Los Angeles’ta yaşayan bir oyun yazarı olan iki editörün bu kitabın başına oturma fikri ise hayli tanıdık bir arzuyla ortaya çıkıyor: İnanmak. Hâlâ bir şeylerin iyiye gidebileceğine inandıklarını söyleyen bu iki feminist hayran oldukları yazarlara, aktivistlere, sanatçılara ve arkadaşlarına feminist ütopya ile ilgili sorular sormaya başlarlar. Ya da onların tahayyül ettiği dünyanın nasıl olduğunu, yönlendirici sorularla yazmalarını isterler. Evlilik nasıl olur ya da olmalı, transların da dahil olduğu bir anayasa nasıl olur, doğum kontrolü nasıl sağlanır, suç ortadan kalkabilir mi ya da nasıl kalkar? Spor ikili cinsiyet sistemine değil yeteneğe dayansaydı, stadyumlarda erkek egemenliği yine böyle bir seyir izler miydi ve en önemlisi, dünya yine bu kadar şiddetle, savaşla nefes alıp veren; sürekli kötü beslenen bir erkeğe dönüşür müydü? Dünyayı kadınlar yönetsin gibi bir sistemsizlikten bahsetmiyorlar, aksine bunları engelleyecek ve hayal ettiğimiz dünya nasıl kurulacak ondan bahsediyorlar.

Tecavüzün olmadığı; rıza, karşılıklılık ve haz tartışılırken alınabilecek önlemlerde tecavüz düdükleri, ilk buluşmalarda içeceklere karıştırılan uyuşturucuyu tespit eden ojeler gibi somut icatların olduğu ütopyayı memelerinize takabileceğiniz 34 güzel şeyin listesi takip ediyor. Devrimden önce yayımlanan cinsiyetçi makaleler ve kitapların yeniden ele alındığı bu tahayyülde “Küçük Memeli Kızlar İçin Olağanüstü Güzellikte 51 Sutyen” listesi altüst ediliyor. Kurtarılan listede ne mi var? Kendi elleriniz ya da ilk maaş bordronuz. Hemen ardından ise dışarıya çıkmadan önce zırh kuşanan kadınların çizimleriyle yer aldığı tahayyül geliyor. Keskin kılıçlar, üzerinde görkemli bir kuş tüyü olan miğferler; ama sokağa çıktığımız zaman ustaca kullanıldığında hiçbiri çıplak gözle görülmeyen araçlar…

Kitaptaki ütopyaların bazıları birbirine benziyor, bazıları ise birbirinden hayli uzağa düşüyor. Örneğin kapitalizmin vadesi dolduğunda cinsiyetçilik de rafa kalkacak mı, yazarlar bu konu hakkında son derece farklı tezler savunuyor, ya da “kadınlık” performansının güç sağlayıp sağlamadığı hakkında çetin tartışmalar ortaya konuyor. Hepsi kendi içinde tutarlı ve kararlı bu ütopyaları işi kolaylaştırmak için kategorilere ayırmak mümkün. Bu kategorilerden herkese temas edenleri şöyle sıralayabiliriz: Beden, iş ve ekonomik adalet, mitler ve anlatılar, moda, üreme, hukuk ve yönetim, ırksal adalet, aşk ve ilişkiler, cinsellik, eğitim, örgütlenme, sağlık hizmetleri, ebeveynlik ve aile, queer hakları ve engelli hakları. Feminist Ütopya Projesi küresel dünyada çok satan feminizm içerikli kitapların yüz aklarından biri...