Tebligat Noktagil’in önlenemez yükselişi

Eyfel Kulesi Kadar Kocaman Bir Bulutu Yutan Küçük Kız

Eyfel Kulesi Kadar Kocaman Bir Bulutu Yutan Küçük Kız

ROMAIN PUÉRTOLAS

Çeviri: Ebru Erbaş Can Yayınları

Romain Puértolas’ın ilk romanında yakaladığı plastiğin etkilerini Eyfel Kulesi Kadar Kocaman Bir Bulutu Yutan Küçük Kız romanında da bulmak mümkün...

ECE KARAAĞAÇ

Romain Puértolas Bir Ikea Dolabında Mahsur Kalan Hint Fakiri’nin Olağanüstü Yolculuğu ile hayatlarımıza hızlı bir giriş yapmıştı. Yazar şimdilerde Eyfel Kulesi Kadar Kocaman Bir Bulutu Yutan Küçük Kız ile karşımızda.

Yazarın absürd evrenine ilk romanından aşina olanlar, bu kitaba başladıklarında tanıdık kokular alacaklardır. Yazar gerçekten de kurduğu absürd evrenin içine yeni kahramanlarını yerleştiriyor ve bizi de bir berber koltuğunda yeni hikâyesine davet ediyor. Puértolas’ın ilk romanında yakaladığı plastiğin etkilerini Eyfel Kulesi Kadar Kocaman Bir Bulutu Yutan Küçük Kız romanında da bulmak mümkün. Geçmişte, insanların seyahatlerine tanıklık eden bir gümrük memuru olan yazar, yine bir yolculuk hikâyesi anlatıyor bu romanında. Okurları hatırlayacaktır, Bir Ikea Dolabında Mahsur Kalan Hint Fakiri’nin Olağanüstü Yolculuğu’nda çivili bir yatak almak üzere Fransa’daki Ikea mağazasına seyahat eden Ajatashatru Lavash Patel’in öyküsünü anlatmıştı bize Puértoles. Eyfel Kulesi Kadar Kocaman Bir Bulutu Yutan Küçük Kız’da ise kahramanımız adıyla müsemma bir “kadın” postacı: Tebligat Noktagil. Yolculuk rotamız ise Paris’ten Marakeş’e doğru.

Yazar bir önceki romanında kullandığına benzer bir olay örgüsü kullanıyor ve sanki sabit bir kalıptaki elemanları değiştirerek bir öncekine benzer bir hikâye anlatıyor bu yeni romanında. Burada da bir arzu nesnesinin peşinde gerçeğin sınırlarını zorlayan bir macerayı konu ediniyor. Ajatashatru Lavash Patel’in yerini Tebligat Noktagil alırken arzu nesnesi de çivili bir yataktan evlat edinilmek istenen hasta bir kız çocuğuna dönüşüyor. Bu durumu yazarın kolaya kaçması olarak yorumlamak mümkün. Daha evvel denenmiş ve sonuç vermiş bir formülü yeniden uygulamaktan öteye geçemiyor yazar ve gerçekten de mevcut sınırlarını hiç zorlamadan, kurduğu sistem içinde elemanlarında küçük değişiklikler yaparak bir hikâye anlatmayı tercih ediyor. Hint Fakiri için kolaylıkla devam hikâyesi olabilecek bir hikâye, yeni bir karakterle, genç bir Fransız kadınının başından geçiyor böylelikle. Oysa iki hikâyenin de damakta bıraktığı tat aşağı yukarı aynı.

Fakat romanın sonunda yazar yeni bir yola sapıyor ve her nedense- ve bana soracak olursanız kendi evrenini de yalanlayan bir biçimde- olayları mantık çerçevesine oturtacak açıklamalara girişiyor. Bu durum, ister istemez, yazarın da kendi hikâyesine ikna olmadığını düşündürüyor insana. Sanki okur ile arasındaki gizli sözleşmeyi; okurun yazarın kendisine sunduğu gerçekliği peşinen kabul etmesi hâlini bizzat yazarın kendisi ihlal ediyor. Bu durumun bir okur olarak bende aldatılmışlık hissi doğurduğunu söylemeliyim. Bizler kollarını çırparak uçan bir kadına, Julio Iglesias dinleyen Budist rahiplere ve Tebligat Noktagil’in bütün o akıl almaz macerasına çoktan inanmışken ihtiyaç duymadığımız bir açıklamayla karşı karşıya kalmamız keyif kaçırıyor.

İlk romanıyla büyük bir başarı yakalayan Puértolas’ın bulunduğu yeri koruması güç olsa gerek. Fakat ilk romanındakine benzer, özgün ve uçuk bir parıltıyı da aramadan edemiyor insan.