İnsan mı ölür, yaşadıkları mı?

En Çok Onu Sevdim

En Çok Onu Sevdim

GAMZE GÜLLER

İletişim Yayınları

"En Çok Onu Sevdim, bugünün derdini içinden sıyırıp atmak isteyen modern insanın görmezden geldiği bir iç kanamayı andırıyor." 

SEMİH ÖZTÜRK

En Çok Onu Sevdim, Gamze Güller’in yayınlanan ilk romanı. Beşinci Köşe adlı öykü kitabıyla 2012 Orhan Kemal Öykü Ödülü’nü kazanan yazarın İçimdeki Kalabalık adlı bir öykü kitabı daha bulunuyor. Gamze Güller bu ilk romanında bir kadının içinde tuttuğu serin gölgelerin fotoğrafını çekmeye çalışıyor. Dünyanın kıyısında bir başka dünyanın nasıl mümkün olduğunu, o dünyada nasıl yaşamak istediğini, öncesini ve sonrasını ifade etmeye çalışıyor.

İnsanın yeryüzünde yarattığı kalabalık, kent yaşamında adeta bir kimlik gibi boynumuzdan asılıyor ve öylece kıpırtısız duruyor. Üzüntüsü, can sıkıntısı, umutsuzluğu ve nice gri duygusuyla kent, bu kimliğin manevra zeminini kendi kurduğu izole alanlarda oluşturuyor. Eski olan atılıyor, hor görülüyor. Yerine ise eski görüntüsü verilen son model eşyaların, fotoğraf nesnesinden başka bir işe yaramayacak olan ifadesiz manzaraların, kullan at hissiyatından başka getirisi olmayacak olan gereksiz güven duygusunun mecburiyetini hayatımızın her köşesine sıkıştırmaya, sığıştırmaya çalışıyor. Elbette kent, tüm bunları tek başına yapmıyor. İhtiyaç duyulan yaşam arzusu, kendi talebini yaratıyor hiç şüphesiz.  Sonuç olarak mutluluğu alışveriş merkezlerinde, bol ışıklı mağazalarda, kliması olan her yerde bulabileceğine inanan insanlar yeni kalabalıklar yaratarak büyümeye, aynılaşmaya devam ediyor. Fatura ve taksit ödemek için hayal kuran insanların çaresizliğinden istifade eden kent, tüm bu çıkmazları aslında birer fırsat gibi sunarken asla taviz vermiyor ve mutlaka bir takım bedeller ödetiyor. İnsan, kendi yarattığı bu garip girdaptan çıkmak için pek bir gayret göstermiyor ve bu döngü kendisini düzenli olarak tekrar ediyor. Gamze Güller’in romanı aslında tam da bu noktada bir çatlak oluşturup o kalabalığın arasından sıyrılıyor, kendine açtığı yoldan zar zor ilerleyerek nefes alabileceği, hissedebileceği ve yaşadığını gerçek manada anlayabileceği o yere, o eski eve ulaşıyor.

Yazar, sevginin sadece insanlara karşı beslenemeyeceğini açık bir şekilde hissettiriyor kitabında. Durup dinlenmenin, sessizliği duyabilmenin, geçip gitmiş onlarca hatıranın bıraktığı boşluklarda gezinebilmenin verdiği hazzı tarif ederken aynı zamanda yaşam hakkının yaşanmış olanlara saygıyla da bağ kurarak anlam kazanacağını ifade ediyor. Bunun, bir insanın bir başka insana olan borcu olduğunu söylüyor aslında. Temelde sadece barınma ihtiyacını karşıladığı düşünülen evlerin aslında o kadar da sıradan mekanlar olmadığı, romanın ilerleyen bölümlerinde daha belirgin şekillerde karşımıza çıkıyor. Asuman karakteri bu noktada bütün yükü omuzlarına alarak hikâyeyi oldukça sakin bir şekilde sürdürüyor ve azalarak biten bir derdin, aslında yeni bir başlangıca kanalize olduğu noktadan devam ettiğini gözler önüne seriyor. Aynı zamanda her geçen gün ağır ağır susan, sesini sadece kendi içine doğru fısıldayan Asuman’ın dünyası, onu anlayanlar için kurtuluş yolu olmanın umudunu taşıyor ve yazık ki onu anlayan tek kişi kendisinden başkası olmuyor.

En Çok Onu Sevdim, bugünün derdini içinden sıyırıp atmak isteyen modern insanın görmezden geldiği bir iç kanamayı andırıyor. İnsan, yok saydığı, görmezden geldiği, umursamadığı bir sancının ifadesi olarak kalabalıklar ortasında kendine yer arıyor ve ezip geçtiği diğer herkes gibi kendini de görmezden geliyor. Kitabın bu noktada ortaya koyduğu önemli bir soru var: İnsan mı ölür, yoksa yaşadıkları mı? Yazar, anlattığı hikâye boyunca kurduğu her ayrıntıda bu sorunun cevabını aramış. Asıl meselenin ne olduğu üzerinden kendi çıkarımlarını oluşturmuş ve bu sayede malum kalabalıklardan kaçmayı, uzak kalmayı ve nihayet kurtulmayı öğrenmiş. Ortaya çıkan sonuç kendi yalnızlığından hareketle devam eden bir mutlu yaşam olabilecekken, daha da yalnızlaşmaya, anlaşılamamaya, kenarda tutulmaya kadar devam etmiş.

Yazar, kalabalıkların yarattığı kiri ve pası insanın yüreğinden söküp atmak istercesine umutlu bir ev yaratıyor. Eski pencereleri, eski fayansları, eski koltukları olan bir ev. Böylece umudu diri tutmayı, yaşatabilmeyi amaçlıyor içten içe. Ancak dünya döndüğü sürece aynılaşmak sonsuzluğa tutunmaya ve direnmeye devam ediyor. Gamze Güller, sakin bir dille söylüyor söyleyeceğini. En Çok Onu Sevdim, bir evin yüreğinde bağdaş kuran sevginin ta kendisiyle yüzleştiriyor bizi.