Mini roman - makro öykü

Dank

Dank

SİNEM SAL

April Yayıncılık

Sinem Sal ilk öykü kitabı Dank’la şiirden sonra kendine düzyazı dünyasında da kalıbına uygun bir yer açmış diyebiliriz.

ECE KARAAĞAÇ

Öykü dediğinizde ne anlıyorsunuz? Hayatın olağan akışı içerisinden kesip alınan bir an mı? Yoksa uzun bir hayatın sıkıştırılmış, kısa bir özeti mi? Sinem Sal’ın April Yayınları etiketiyle çıkan son kitabı Dank her iki fikrin taraftarlarını da kendine çekecek türden bir kitap.

Sinem Sal ilkin şiirleriyle tanıdığımız bir isimdi. Bana sorarsanız, şiir ve düzyazı arasındaki geçirgenlik düzyazı türleri arasındaki geçirgenlikten biraz daha düşük. Yine de Sinem Sal bu iki ayrı kale arasında takdire şayan bir performans sergiliyor ve sadece şiirde değil, düzyazıda da iddialı olduğunu kanıtlıyor. Sal’ın son kitabı Dank’ta yer alan öyküler zamanımızın genç yetişkinlerinin hayat gailesi içindeki varoluşlarına ayna tutan cinsten. Dank’taki öykülerin ana kahramanları çoğunlukla genç insanlar; birtakım dertleri olan, hayata tutunmaya çalışan, tutunamayan insanlar. Sözün özü bizim gibi insanlar. 80 sonrasında doğmuş olup, kimi hayatına bir anlam atfedemeyen, kimi anlam aramaktan sıkılmış, kimi anlamsızlığa boğulmuş karakterleri görüyoruz bu öykülerde.

Her ne kadar yazar bir öyküsünde distopik hissizlik çağından bahsetse de, bana sorarsanız, bir manasızlık çağıyla mücadele ediyoruz. Hayatlarımıza anlam katacak bir iş, bir amaç, bir doğrultu bulamamanın dehşeti içinde (ki hayattaki en anlamlı iş âşık olmak fakat karakterlerin- ve bizim neslimizin yetişkinleri- bunu da tam anlamıyla başaramıyor) sürünüp duran bir nesiliz biz ve Sinem Sal’ın karakterleri de neslimizin iyi birer temsilcisi. Bu duruma en iyi örneklerden biri de “Anne Ben Süper Kahramandım” adlı öyküdeki isimsiz genç kadın. Kendi hayatının anlamsızlığıyla yüzleşirken, sevdiklerinin hayatına bir anlam katma çabasıyla esasen olmaya çabaladığı süper kahramanlık mertebesine erişiyor. Bu uğurda annesine bir torun veriyor, kardeşine hayatının golünü attırıyor ve onları en mutlu oldukları âna, sanki ense köklerinden bir raptiyeyle tutturur gibi sabitliyor. Bammmmm! Çünkü en sevilenler bammmmm diye vurulur! Sizin anlayacağınız, Sinem Sal’ın öykülerine konu olan karakterler özellikleriyle sıradan, eylemleriyle ise sıra dışı karakterler.

Biçimsel özelliklerine geldiğimizdeyse öyküleri ikiye ayırmak mümkün. Kimi öyküler karakterlerin yaşantısında bir zaman aralığını mercek altına alırken, kimi öyküler sanki sıkıştırılmış birer roman gibi, insan bu kurgu daha geniş bir zamana yayılsaydı acaba neler olurdu diye düşünmeden edemiyor doğrusu. Bu durum bir tatminsizlik yaratmasa da iştahlı bir okur için lüks bir restaurantta sunulan minik bir porsiyon tatlı gibi; siz biraz daha yemek isterken bir de bakıyorsunuz ki tabağınızdakiler bitmiş. Kitabın hemen hemen yarısını kaplayan bu öyküler sanki birer roman taslağı gibi. Bu hâlleriyle de güzeller ama, dediğim gibi, içinizde doğan hikâyeyi esnetme, genişletme, detaylandırma arzusu aklından geçenleri delice merak ettiğiniz birinin gizli defterlerini karıştırma arzusuyla yarışır cinsten.

Sözün özü, Sinem Sal ilk öykü kitabı Dank’la şiirden sonra kendine düzyazı dünyasında da kalıbına uygun bir yer açmış diyebiliriz. Fakat Dank’taki mini-roman /makro-öyküleri düşününce bir sonraki adımında kendisinden bir roman beklemekten de geri duramıyoruz. Keyifli okumalar!