Farklı bir hayret

Boğulmamak İçin

Boğulmamak İçin

GEORGE ORWELL

Can Yayınları Çev: Suat Ertüzün

Boğulmamak İçin, evvelinde Orwell okumuş biri için alışılmışın dışında, okurun beklentisini havada bırakan bir kitap olduğundan, o şahsına münhasır “hayret etme”nin kurbanı olabilir...

KEREM GÖRKEM

İyi bir romancı, yalnızca bir romancı değildir. Öyle olsaydı, yani yazar kişi salt edebi becerilerini ortaya koymak için bir roman yazıyor olsaydı, tür tercihi nereden bakılsa yanlış görünürdü. Çünkü roman türü, diğer edebi türlere nazaran, mekânla daha bir içli dışlı, hikâyenin gidişatının çoğu defa mekânınkiyle birlikte gittiği metinler demektir. Bu noktada, romanı diğer edebi türlerden ayıran en temel farklılık mekândır diyemeyiz elbette, bunun yanında çok daha farklı tezler üretilebilir. Gelgelelim bahis Orwell’dan açıldığında, mekân olgusunu bu yazının temeline oturtmak elzem görünüyor.

İngiliz yazarın ilk defa 1939 yılında yayımlanan romanı Boğulmamak İçin, ülkemizde bu isimli ilk çevirisiyle geçtiğimiz ay yayımlandı. Türkiyeli okurun havzalasında (aslında dünyada da durum farklı değil) Hayvan Çiftliği ve 1984 romanlarıyla yer edinen Orwell, Boğulmamak İçin’de bu güruhu şaşırtıp hayrete düşürücü bir konu etrafında geziniyor. Bugün ve yakın geçmişte tecrübe edinilen siyasi fikirlerin, yönetim anlayışlarının ve halka rağmen yürütülen kamusal hizmetlerin, yaklaşık yetmiş yıl öncesinde, bir İngiliz yazar tarafından belli başlı kurgular çerçevesinde yazıldığı konuşulur hep. “Adam bugünleri yazmış!” denilir hayret ve hayranlıkla. Dilden dile, okurdan okura yayılır Orwell. Sanıyorum ki bugün, Türkiye gibi, edebi farkındalık şurada dursun; bireysel hak ve özgürlüklerin bilinci konusunun dahi tartışmaya açık olduğu bir ortamda, Orwell kitaplarının satışları bu denli ciddi rakamlara ulaşabiliyorsa, aranılan cevabı az önce değindiğim “hayret etme” tepkisinde aramalıyız. Tam da bu noktada, Boğulmamak İçin’in yarattığı hayreti ayrı tutuyorum. Buna yazının sonunda değineceğim.

Metin teknik açıdan incelendiğinde, Orwell’ın Boğulmamak İçin’de deneyimlediği (ve sonrasında meşhur iki kitabına da temel oluşturan) mekân eleştirisi, romanın esas karakterlerinden birini oluşturuyor. Yazarın ilk romanı olan Paris ve Londra’da Beş Parasız kimi yorumlama ve eleştirilere göre yarı otobiyografik bir noktada duruyor. Buradan hareketle Orwell’ın Paris macerasına gidecek olursak, 19. yüzyılın ortalarında III. Napolyon’un, Paris’teki sermaye ve istihdam sorununu kent üzerinde çözmek üzere görevlendirdiği Haussmann’dan haberdar olabileceği geliyor akla.1 Haussmann’ın ölümü Orwell’ın doğumundan öncesine denk düşüyor olsa bile, bugün bile kentin belli noktalarında adını okuyabildiğimiz devlet adamı, o günlerde Orwell’ın da dikkatini çekmiş olsa gerek. Bu varsayımı sürdürecek olursak, yazarın Boğulmamak İçin’de baştan sona yürüttüğü taşra-kentleşme çatışması, hele hele hikâyeyle kesiştiği noktalarda okuru yazarın edebi zekasına hayran bırakıyor.

“Başınızın üstünde cam çatılar, hepsi aynı müziği çalan radyolar, yeşil yok, her yer beton kaplı; kısır meyve ağaçlarının altında otlanan yapma tosbağalar.”

Kabaca, kırk beş yaşında şişko bir sigortacı olan George Bowling’in yaşadığı hayata yabancılaşması sonucu çareyi (biraz da gerçeküstü bir durumla) büyüdüğü yer olan Aşağı Binfield adlı kasabaya gidişinde bulmasını konu alan kitap, alt metinde bireyin yabancılaşma durumunu kentleşme üzerinden sermaye problemi ile açıklıyor ve Bowling, “huzuru” kasabada arıyor. Bunu yaparken, iyi bir savaş karşıtlığı da yürütüyor Orwell: II. Dünya Savaşı’nın arifesinde, I. Dünya Savaşı’nı deneyimlemiş olan kahramanımız üzerinden, insanların tepkisizliğine dikkat çekiyor.

Bütün bu öykünmeci kritiklerin yanında, Orwell’ın roman boyunca ayrıca yürüttüğü mekan-dışı eleştirel dil, Bowling’e fazlasıyla nüfuz ediyor ve okurun kurguda şüpheye düşmesine neden oluyor. Hayvan Çiftliği ve 1984 romanlarında yine aynı eleştirel dili kullanan yazar, bu iki kitabın öncülü durumunda görünen Boğulmamak İçin’de “toy” görünüyor.

Hayret meselesine dönecek olursak, kitap okurun gözünde olumsuz birtakım düşünceleri akla getiren ve çıkış noktasını “1984 daha iyiydi!” demekle bulduran bir tepki noktasında duruyor; farklı bir hayreti beraberinde getiriyor yani. Boğulmamak İçin, evvelinde Orwell okumuş biri için alışılmışın dışında, okurun beklentisini havada bırakan bir kitap olduğundan, o şahsına münhasır “hayret etme”nin kurbanı olur gibi geliyor bana.

 
1 Haussmann’ın Paris şehri üzerinde sağladığı değişimler ve bugünkü Paris’te dahi okunabilen Haussmann etkisi hakkında ayrıntılı bir kaynak olarak, İngiliz kuramcı David Harvey’in ünlü makalesi “The Right to the City” okunabilir.