Canlar neden bir olamadı?

Aleviliğin Politikleşme Süreci

Aleviliğin Politikleşme Süreci

MEHMET ERTAN

İletişim Yayınları

Aleviliğin Politikleşme Süreci, Türkiye’de Alevilerin politik zeminde kendilerini ifade etmesinin tarihine ve siyasal partiler düzeyinde beklenen etkiyi yaratamamasına el atıyor...

SELÇUK OKTAY

Şükrü Argın’ın, Tanıl Bora’nın Cereyanlar kitabını konu ettiği kritiğinde (“Çölde Vaha”, Express, Temmuz-Ağustos 2017) kullandığı halı mecazı, Aleviliğin politikleşmesi gibi birçok farklı unsurun denkleme dâhil olduğu bir toplumsal fenomen hakkında da pekala kullanışlı olabilir. Zira Alevilerin politik tavırlarında bir yandan birçok rengin, cereyanın etkisini gözlemlemek, bir yandan da farklı dokuma tezgahlarının tıkırtılarını duymak mümkündür.

Akademisyen yazar Mehmet Ertan’ın kaleme aldığı ve İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabı Aleviliğin Politikleşme Süreci – Kimlik Siyasetinin Kısıtlılıkları ve İmkânları, bu bol düğümlü toplumsal fenomenin kodlarını ortaya koyuyor. Ertan bunu modern Türkiye tarihinde Alevilerin politik zeminde kendilerini ifade etme arayışlarının tüm kilometre taşlarını ortaya koyarak, Alevilerin bu yöndeki tüm tartışmalarına dikkat çekerek yapıyor.

Ertan, Alevilerin politikleşmesi tarihini kamusal alandaki tartışmalarda Aleviliğe ilk açık referansların yapıldığı 1960’lı yıllardan bu yana ele alıyor. 1960’lı yıllar Türkiye siyasî tarihinin de en çalkantılı en dinamik yılları olurken, kentleşmenin geleneksel Aleviliği çözmesi ile bu kesimin politikleşmesinde de bir milat olma özelliği taşıyor. Kentleşme ile Alevilerde köklü bir sosyal dönüşüm izlenirken, gündelik siyasete dâhil olma motivasyonun da geliştiği görülüyor. Ertan’ın Alevilerin “örtük politikleşmesi” olarak adlandırdığı ve 1990’lara kadar etkisini gösteren bu tarihsel sekansta hepsi solda yer alan üç büyük siyasî kanal öne çıkıyor. Bunlardan birisi Alevilerin siyasal alandaki ilk parti tecrübesi olan (Türkiye) Birlik Partisi deneyimi. 1966 yılında kurulan parti siyasî hayatına merkez bir parti olarak başlarken, 1969 yılında genel başkanlığa Mustafa Timisi’nin seçilmesi ile sosyal bir demokrat partiye evrildi. 1977 seçimlerinde tam bir hayal kırıklığı yaşayan Parti, Cumhuriyet Halk Partisi’nin popülizmi karşısında ise daha fazla ayakta duramayarak tarih sahnesinden çekildi.

Aleviler, neden CHP’li olur?

Sahneye CHP girdiğinde, hemen o netameli soru akla geliyor elbette. Siyasî tarihe bakıldığında devletin müesses nizamı tarafından en çok dışlanan, dışlanmakla kalmayıp katliamlara maruz kalan kesiminin yaşantısında nasıl oluyor da o nizamın ruhu Kemalizm ses bulabiliyor? Nasıl oluyor da Aleviler o nizamın belli dönemler dışında vücut bulmuş hâli CHP’ye gönül indirebiliyor? Ertan’ın bu yıllara ilişkin, Cumhuriyet tarihinin önceki evrelerindeki tartışmalarına da atıfla yaptığı analiz bu soruların altında yatan ön kabullerin en azından tarihin belli dönemleri için pek de geçer akçe olmadığını ortaya koyuyor. Çalışmanın bu bölümleri siyasî söylemini ötekileştirme ile inşa eden Türk sağının Alevilere yönelik yaklaşımının da CHP’ye yönelik sempatinin koyulaşmasına destek verdiğini ama bu desteğin her koşulda aynı etkiyi uyandırmadığını tarihsel bir bağlama oturtarak gösteriyor.

Zira Alevilerin örtük politikleşmesi döneminde bir başka büyük mecra olan sosyalist hareketlere kanalize olmasında da inanç ve kültürlerinden dolayı baskıya uğramalarının önemli etkisi oldu. Ertan, Türkiye sosyalist hareketinin o dönemdeki anti-emperyalist karakterinin, Anadolu’nun yerli ve kadim kültürlerinden biri olan Aleviliğe eğilmeyi de beraberinde getirdiğini belirtiyor. O dönemin genel ruhu Türkiye İşçi Partisi’nin seçim çalışmalarında kullandığı gibi “Gelin canlar bir olalım” deyişi ile özdeşleşirken Alevilerin sosyalist hareketlerdeki varlığı 1980’lere kadar devam ediyor.

Kendi tezgâhının başında, yarım kalan ilmekler

Yazının başındaki halı ve tezgah mecazına geri dönersek, Alevilerin örtük politikleşme döneminden sonra Ertan’ın deyişiyle bir uyanış dönemine girmesi, Alevilerin tezgahın başına oturarak kendi ilmeklerini kendilerinin attığı bir döneme işaret ediyor. Özellikle Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını takip eden dönemde kültürel kimliklerin siyaset arenasında daha görünür olmasıyla Alevilerin kendi kimlikleri üzerinden siyaset yapmaları yönünde uygun bir zemin yaratılmış oldu. Böylelikle belki de Alevilerin siyasî tarihinde en dinamik döneme girildi. 1990’lardan itibaren bu zemin bağımsız bir sosyal harekete temel oluşturdu. Bu ivmenin temel aktörleri Alevi dernekleri oldu. Tam bu noktada Ertan’ın çalışmasında Alevi derneklerinin çatışmalı sahasına da önemli bir yer verdiğini belirtmek gerekiyor. Bu sahanın bir yanında İzzettin Doğan’ın Cem Vakfı yer alırken, diğer tarafta sol tandanslı Pir Sultan Abdal Kültür Derneği bulunuyor. Söz konusu Aleviler olduğunda bu iki dernek ve diğer sivil toplum kuruluşlarının siyasî partilerden daha önemli siyasal mecralar olduğunu da eklemek gerekiyor.

Ertan, Alevilerin uyanış döneminde önemli bir deneyim olan Alevi iş insanı Ali Haydar Veziroğlu’nun kurucusu olduğu Barış Partisi’ne ve partinin Alevi derneklerinin üst birliği ile olan ilişkisini de irdeliyor. Bununla birlikte tüm dinamizmine rağmen bu ivme de sönüyor ve böylelikle bir Alevi partisi daha başarısızlığa mahkum oluyor. Peki bu deneyimin sesi niye günümüze kadar ulaşamadı? İçinde bulunduğumuz dönemin öne çıkan siyasî figürleri siyasal İslam ile Kürt hareketi, 1990’larda kimlik siyasetinin rüzgarı ile serpilirken, Alevilik neden bunu siyasî bir meydan okumanın manivelası olarak kullanamadı? Ertan’ın bu sorulara da cevap oluşturacak şekilde Alevi politikleşmesinin ‘başarısız’ oluşuna yönelik açıklamasının oldukça özgün olduğu görülüyor. Yazar bu kapsamda Aleviliğin müphemliğine gönderme yapıyor. Müphemlik bir boyutuyla Aleviliğin heterodoks kozmolojisinden beslenen tanımsal güçlüklere bir yandan da Alevilerin –Tunceli haricinde – her yerde azınlık olan demografik dağılımına gönderme yapıyor. Alevi politikleşmesinin bir kimlik siyaseti formundaki “kısıtlılığı” kendi içinde eşit yurttaşlık kapısını aralayan bir “imkân” da taşıyor.

Alevilerin tarihinde kapanmayan sayfa: Katliamlar

Aleviliğin politikleşmesinin kronolojik tarihinde birçok cereyan, birçok siyasî tavır gelir geçerken, bu tarihi yatay bölen ve başka toplumsal grupların siyasî tarihinde çok gerilerde olan bir kategorinin varlığına dikkat çekmek gerekiyor: Katliamlar. Burada yazar, Dersim Katliamı’ndan Madımak Katliamı ve Gazi Olayları’na kadar Alevilere yönelik devletin de göz yumduğu birçok katliamı Aleviliğin politikleşmesi bağlamında temel bir yere koyuyor. Bu katliamlar Aleviliğin politik olarak toplumsal dinamizmine de, vatandaşlık temelli siyasî arayışının da motifi oluyor. Bu katliamlardaki ruh hâlini anlamak Alevilerin politik tercihleri konusundaki birçok soru işaretine de cevap sunuyor.