Geçmişten kalan

Aile Yadigârları

Aile Yadigârları

RİTA ENDER

İletişim Yayınları

Aile Yadigârları kitabının okurları, insanın geçmişle ilişkisi hakkında çıkarımlarda bulunmanın yanı sıra, Türkiyeli Yahudilerin kültürleri ve azınlık olmakla ilgili yeni bilgiler edinebilir...

ARDA KEMAL FİŞEKÇİ

“Eski konak yıllar önce yandı gitti,
Ekmek karneli zor günler çoktan bitti,
Abdi ve Hakkı beyler rahmetlik oldu,
Bir tek bu fincan kaldı yüzyıllık sevdalarda,
Bir gün senin olacak birikmiş anılarıyla.
Düşüp kırılsa bile topla, tamir et oğlum!
Kahve yaşın gelecek, bu fincanı iyi sakla!”
Eski Bir Fincan, Barış Manço

Butch Coolridge (Bruce Willis) muhtemelen son maçına çıkmış bir boksördür, zira hem yenilmek için para almış, hem de kendi üzerine bahis oynatmış ve maçı kazanmıştır. Kazandığı yüklü miktarda parayla hemen uzaklara gidip yeni bir yaşam kurmak varken hayatını tehlikeye atmasının tek bir sebebi vardır, sevgilisinin evde unuttuğu baba yadigârı kol saati. Kendisini bulup öldürmek isteyen kişiler olduğunu bilse de o eve döner, çünkü kendisi henüz küçük bir çocukken Vietnam Savaşı’nda ölen babası o saati çocuğuna ulaştırabilmek için çok zorlu şartlarda saklamıştır. O saat babasından kalan en önemli hatıradır, saygıyı ve emeği hak eder.

Quentin Tarantino imzalı bir klasik olan Pulp Fiction filminde de gördüğümüz gibi, aile yadigârı kimi zaman bir saattir, kimi zaman ise bir fincan. Kimi için o aile büyüğünün bizzat kendisidir yadigâr, benim için ise çokça eski fotoğraflardır. Fotoğraf, bazen hatırladığım, bazen hiç görmediğim o anları, insanları hâlen canlı kılıyormuş gibi hissederim. İşte, bu satırların sebebi de aile yadigârlarını konu edinen bir kitap: Reysi Kamhi’nin çizgileriyle renk kattığı, Rita Ender’in son çalışmasının adı Aile Yadigârları. Yazarın Türkiyeli 30 genç Yahudi ile onların aile yadigârları üzerine yaptığı söyleşilerden oluşan kitap, hem bu yadigâr kavramının neler ifade ettiğini anlatıyor, hem de haklarında önyargılarla birlikte yalan yanlış çok şey söylenen, ama aslında çok az şey bilinen Yahudilerin ülkemizdeki farklı kültürlerinden kesitler görmemizi sağlıyor.

Elbette kitaptaki yadigârların hikâyeleri Pulp Fiction tarzı değil. Çoğunluk dedesinden, büyük annesinden kalan bir nesneyi, bazıları ise bizzat o kişileri aile yadigârı gibi anlatıyor. Sanırım anlatanların yaşları itibariyle anne ve babalarının hayatta olması da bunda etkili. Her söyleşiye birkaç sayfa ayrılmış. Bu söyleşilerde anlatılan aile yadigârlarının hikâyelerini okurken, hemen hemen tüm ailelerde, -tıpkı benim ailemde de olduğu gibi- dikkati çeken bir unsur var: İster yeni nesilden ister yaşlı olsun her ailede bir kısım bu yadigârlara çok önem verip büyük anlamlar yüklerken, bazıları için bunlar özel bir anlam teşkil etmiyor. Bu her ne kadar büyük ölçüde insanların karakteriyle, hayata nasıl baktıklarıyla ilgili olsa da, özellikle belli bir yaşın üstündekiler için bunun geçmişe dair hatırlanmak istenmeyen acı olaylarla ve kaybedilenlerle de alakalı olduğunu düşünüyorum. Eski sandıkları açmak, kimileri için beraberinde sadece hüzün getiriyor. Biz bu söyleşilerde belli bir pencereden geçmişle bağ kurmak isteyenleri tanırken, kitap bir yandan da Türkiyeli Yahudilerin geçmişe, bugüne, dine ve Yahudi kimliğine bakışlarına dair fikir edinmemizi sağlıyor.

Ülkemizdeki Yahudilerin kendi kültürleri ve kimlikleri hakkındaki düşüncelerinin, aile geleneklerinin de doğal olarak farklılıklar gösterdiğini görüyoruz söyleşilerde. Aynı şekilde diğer Yahudilerle ilişkileri, evliliğe bakışları, gelenekleri, hatta konuşulan diller de aileden aileye değişiyor.

Rita Ender’in bu kitabıyla okuyucu “aile yadigârı” kavramı, insanın geçmişle ilişkisi hakkında çıkarımlarda bulunmanın yanı sıra, Türkiyeli Yahudilerin kültürleri ve azınlık olmakla ilgili yeni bilgiler edinebilir.