Gündem

"Zeynep Sayın Balıkçıoğlu: Sanat tarihi ile evreni unutturan bir kadın"

"Bilgi Üniversitesi kendinden oldukça mutlu bir şekilde Zeynep Sayın ile ilişiğini kesti"

17 Haziran 2016 19:45

 

Osman Karakülah*

Zeynep Sayın Balıkçıoğlu dersteki öznel ve kapalı kendi alanında söyledikleri yüzünden Bilgi Üniversitesi'nden uzaklaştırıldı. Bu uzaklaştırılma politik, akademik ve kişisel birçok tartışmanın sebebi oldu. Ancak bu tartışmaların başka bir boyutu da var. Zeynep hoca birçok öğrencinin hayatına dokunan bir hayal yaratıcıyken şimdi hayal özlemi olan öğrencilerden koparıldı ve birçok hayatın rengi, hayallerin gökkuşağı soldu.

2012 ve 2013 yılları arasında Zeynep Sayın'ın verdiği sanat tarihi derslerine katılmıştım ve bu dersler benim hayatımın merkezine büyük bir etki yarattı, yaratmıştı. O güne kadar hayatımın griliğinde kendimi bulmaya çabalayan birçok geçten biriydim. Mutluluğu bulmak ve o bulunan küçük mutluluk zerresine tutunmak hayatımın gayelerinden biriydi. İnsanın hayattan zevk almadan sadece nefes alarak varlığını sürdürdüğü bir zamanın içerisinden geçiyoruz. İnsan sadece kapitalist dünyada varlığını devam ettirmek ve yaşadığını söylemek için zamanın içerisinde akıp geçiyor. Çalışıyor, okuyor ancak bunun ne kadarını zevk alarak yapıyor bazen sorgulamayı unutuyor. Hayat insana bunu unutturuyor. Ölümün insanın kapısına dayandığı anda ve karanlık suretiyle karşısına çıktığı anda belki insan bu sorgulamaya giriyor ama hepimiz kabul edelim artık hayatın bir anlamı kalmıyor bu anda ve son nefesin geldiği o an her şeyin ışığı sönüyor. O yüzden insan bu son nefesine kadar hayatta bir şeylere tutunmaya çabalıyor. Bahsettiğim gibi küçük bir mutluluk zerresi arıyor insan. Onu bulduğu anda ona tutunması gerekiyor çünkü tanrı yukarıdan gülerken ve insanlar nereye varacağını bilmediği planlar yaparken düşünebildiği tek şey gülmek ve mutlu olmak oluyor.

Ben de bu insanlardan biriydim. American Beauty filminde havada süzülen poşet imgesi gibiydi bedenim-ruhum hayatın içerisinde. Nereye gittiğimi ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Üniversitede bir öğrenci olmak yirmili yaşlarım için yeterli gözüyle bakılıyordu. Canım sıkılıyorsa, yüreğimi biri sanki avuçlarına almış da sıkıyormuş gibi nefes alamıyorsam bir hobi aramam gerektiği söyleniyordu. Ancak bunların hiçbiri içten tatmin etmiyordu beni çünkü aradığım şey farklı bir evren kapısıydı. Bu kapıyı bulmaktı amacım ve o kapıdan, duvardan, gardıroptan geçmekti isteğim; dışarıda olan koca aslanı görmek istiyordum, büyü ile tanışmak, mucizelere inanmak veya sadece hayatın renksiz-gri çirkinliğinden kendimi koparmak istiyordum. Zaman bu isteklerim ve amaçsız kulaç atmalarım ile gidip gelirken 2012 yılında bir sınıfın kapısından girdim ve orada beni bir kadın karşıladı. Bu kadın Narnia evreninden değildi, zamanda yolculuk yapan bir robot-insan değildi veya kediye dönüşmüyordu. Sadece bana gülümsüyordu ve bize bir tarih dersi anlatacağını söylüyordu. Bir kahve ısmarlayıp bizi karşısına oturtuyor ve bu sandalyeleri bir uzay makinesi olarak kullanıp bizi çok çok uzaktaki bir galaksiye sürüklüyordu, sanat tarihini aşk ile, hırs ile, nefret ile, siyaset ile, din ile, söylenti ile ve mutluluk ile birleştirip bize kimsenin anlatmadıklarını anlatıyor; kimsenin göstermediklerini gösteriyordu.

 

Zeynep Sayın: Sanat tarihi ile evreni unutturan bir kadın

 

Zeynep Sayın'ın sanat tarihi dersi ile karşılaşmak beni Mona Lisa Smile filminde gibi hissettirmişti. Toplumun bana yüklediği yükler vardı. Okumam sonra çalışmam ve herkes gibi bir çarkın içerisine sürüklenip dönmem gerekiyordu. Ancak tıpkı Julia Roberts'ın hayata karşı durduğu gibi Zeynep hoca da bu çarklılara karşı duruyordu ve bu bana güç veriyordu. Filmde olduğu gibi Zeynep hoca bana Pollock'u öğretti, Magritte'in iç ve dış dünyasının karmaşasına götürdü, Bosch ile korkuttu ama El Greco ile bunların kabus olduğunu gösterdi. Hayatın içerisinde Çin alfabesinin resimsel anlatımıyla beraber değişen bir sanat tarihi dönüşümüne tanık olmamı sağladı, Osman Hamdi'nin baş kaldırışlarına katılmama neden oldu. Tüm bunları bana ve diğer öğrencilere gösterirken aslında hayatı da gösterdi. Bir tablonun sadece tuval üzerinde bir imge olmadığını, hayatın sorgusu olduğuna ikna etti.

Yaşamın içerisinde olan her olayın, yaşanan her duygunun tuval üzerinde hayat bulduğunu ve tuval ile birlikte bir pisuvarın da hayata dair birçok şey anlatacağını söyledi ama not da düştü pipo her zaman pipo değildi. Tüm bunlarla beraber Zeynep hoca benim hayatıma renkleri getirdi. Gri olan hayatım artık renk skalaları ile doluydu ve her gün benim için yeni bir mutluluğa olanak sağlıyordu ve renklerin içerisinde kendimi kaybetmem, kendimi bulmama neden oluyordu. Zeynep hoca ve sanat tarihine yaklaştığı muazzam gözü ile beraber ben de bir Lucy'e dönüştüm. Ayaklarımın üstüne kalktım ve bunu yapan ilk insan gibi hissettim. Hayata olan bakışım değişti. Şimdi ise bu değişim kendini yeniden grilik içerisinde buluyor. Kendine ait ders alanında kendi söylemlerinin başı ve sonu olmadan bir noktadan çekilmesi ve bu çekilenlerin birilerini rahatsız etmesi yüzünden Zeynep hoca hayal gücüne aç olan öğrencilerden koparıldı. Bilgi Üniversitesi kendinden oldukça mutlu bir şekilde Zeynep Sayın ile ilişiğini kesti. Kendi çıkarları için bunu yaparken birçok öğrenciyi gri dünyaya hapsetti ve onların renkler evreninde gezinmesi imkanını ellerinden aldı. Ancak Zeynep hoca sesimizi duyuyor ve onun yanında olduğumuzu, onu desteklediğimizi ve bunu asla bırakmayacağımızı biliyor, bu biraz da olsa griye dönen hayatıma, hayatımıza bir ışık katıyor. Sanatın ışığıyla beraber her zaman hayatımıza renkleri getirmesi dileğiyle.


Bu yazı ilk olarak Filmloverss'ta yayımlanmıştır

İlgili Haberler