Gündem

Zaman yazarı Ali Bulaç: Müslümanlar tekfir etmeden sorabilir; bize ne oldu da birbirimize karşı savaşıyoruz?

'Hz. Ali, Muaviye ve adamlarını tekfir etmedi'

27 Temmuz 2015 13:16

Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, "Müslümanlar, birbirlerini tekfir etmeden Hz. Ali'ye karşı Sıffin'e katılan Amr b. As'ın oğlu Abdullah gibi sorabilirler: Bize ne oldu da birbirimize karşı savaşıyoruz?" dedi. 

Bulaç, "Müslümanlar hırslarına kapılıp hatalar işleyebilir, hata ve yanlışlıkları büyük zararlara yol açabilir. Ancak mesela Hz. Ali, Muaviye ve adamlarını 'tekfir' etmedi. Ordusu içinde hata ve yanlıştan hareketle hasmını tekfir etmeye meyyal insanlar vardı" ifadelerini kullandı. 

Bulaç'ın Zaman'da "Neden birbirimizle savaşıyoruz?" başlığıyla yayımlanan (27 Temmuz 2015) yazısı şöyle:

Efendimiz (sas)'in irtihalinden sonra Müslümanlar ilk büyük acıyı ikinci ve üçüncü halifenin suikasta kurban gitmeleri, arkasından gelen Cemel ve Sıffin savaşlarında tattılar.

Çatışma görünürde politik ihtilaflar yüzünden çıkmıştı fakat aslında daha derinde sebeplere dayanıyordu. Bu temeldeki ihtilafı en iyi Hz. Peygamber'in “baği bir topluluk”un kendisini öldüreceğini haber verdiği Ammar bin Yasir dile getirmişti. Neden Hz. Ali'nin saflarında Muaviye ve ordusuna karşı savaştığını şu cümlelerle açıklamıştı:

“Katelnaküm ala te'vilihi, kema katelnaküm ala tenzilihi.” Yani “Kur'an'ın inişinde (kabul etmediğiniz hükümler için) sizinle savaştığımız gibi, şimdi de te'vili (doğru anlaşılması) için sizinle savaşıyoruz.”

Açık olan şu ki beni Ümeyye ailesi İslam'ın zuhurundan mutlu değildi, tarihsel olarak sahip oldukları haksız üstünlüklerini kaybedeceklerini anlıyorlardı, bu yüzden Mekke fethine kadar İslam'a karşı direndiler. Hz. Osman'ın halife olmasıyla güç kazandılar; meşru yollarla hilafet sırası Hz. Ali'ye geçince kabile, soy, zenginlik, sınıf farkı gözetmeyen Hz. Ali'nin hilafetini tanımadılar, cahiliye hamiyeti olan kan davasını öne sürerek meşru halifeye isyan edip “baği” oldular.

Hz. Ali'nin, siyasi mücadelesini “sözün geçtiği yerde söz, dinarın geçtiği yerde dinar, kılıcın geçtiği yerde kılıç” felsefesine dayandıran Muaviye'ye verdiği cevap ile şehid Ammar bin Yasir'in “Kur'an'ın doğru anlaşılması” yüzünden savaştıklarını söylemesi aynı noktaya işaret eder. Kur'an, insanlar arasında hak ve hakkaniyeti, kullara karşı özgürlüğü, ahlaki hayatı, barış içinde bir arada yaşamayı ve adaleti tesis etmek üzere Allah tarafından indirilmiş bir kitaptır. Hiç kimse Kur'an'ı kendi arzularına, şahsi veya sınıfsal çıkarları; hanedanı, ulusu, kavmi, bölgesi, ırkı adına suistimal edemez.

Bu olayı zikretmemin sebebi şudur: Müslümanlar hırslarına kapılıp hatalar işleyebilir, hata ve yanlışlıkları büyük zararlara yol açabilir. Ancak mesela Hz. Ali, Muaviye ve adamlarını “tekfir” etmedi. Ordusu içinde hata ve yanlıştan hareketle hasmını tekfir etmeye meyyal insanlar vardı. Hatta Cemel vak'asında birçok insanın canı yandı, ileri gitmek isteyenlere karşı Hz. Ali şu meşhur sözünü söyledi: “Bizim kendileriyle savaştığımız kimseler kafir değil, asi kardeşlerimizdir.” Ve bu büyük sahabi ordunun başına geç(iril)en Hz. Aişe'ye gerekli hürmeti gösterdi, ileri geri konuşmaya başlayan insanlara Hz. Aişe'nin “Efendimiz'in eşi ve mü'minlerin validesi” olduğunu hatırlatıp itibarına uygun bir heyetle Medine'ye gitmesini sağladı.

Takva sahibi insanlar sonraları pişman oldular. Mesela Hz. Ali'ye karşı Sıffin'e katılan Amr b. As'ın oğlu Abdullah pişmanlığını şöyle dile getirmişti: “Ben kim, Sıffin kim? Bana ne oldu da Müslümanlarla savaştım?”

Bugün de Müslümanlar, birbirlerini tekfir etmeden Abdullah gibi sorabilirler: Bize ne oldu da birbirimize karşı savaşıyoruz?

İki önemli kitap

İslam tarihini doğru perspektiflerden anlamamıza yardımcı olacak iki kitap yayınlandı:

1) Prof. İhsan Süreyya Sırma'nın 5 ciltlik “Müslümanların Tarihi”. Beyan Yayınları arasında çıkan kitap, geleneksel Müslüman tarihçilerin yöntemini kullanarak Hz. Adem'den Osmanlıların son dönemine kadarki olayları ele almış. Zengin bir kaynakça ve her nakil ve iddianın notlarla desteklendiği bu çalışmadan dolayı hocaya teşekkür ederiz.

2) İslam tarihinin en esaslı kaynaklarından biri olan İbn Sa'd'ın (230/845) “tabakat”ı: Kitabü'l Tabakati'l Kebir. Bu 11 ciltlik eserin çevirisini bir heyet, editörlüğünü İslam'ın ilk dönem olaylarıyla ilgili son dönemde yayınladığı eserlerle dikkati çeken Prof. Adnan Demircan üstlenmiş. Bu yayından dolayı da iştigal ve hizmet alanını siyer çalışmalarına hasreden Siyer Yayınları'nı ve Siyer Vakfı'nı tebrik ederiz.

İlgili Haberler