Gündem

"Yüz küsur senedir bitmeyen hayal: Abdülhamid’in efsanevî mirası"

"Sultan Reşad Sultan Abdülhamid’in adına tapulanmış ne kadar mülk ve imtiyaz varsa Maliye’ye verdi"

15 Ekim 2017 14:22

Tarihle ilgilenen gazeteci ve Habertürk yazarı Murat Bardakçı, "Yüz küsur senedir bitmeyen hayal: Abdülhamid’in efsanevî mirası"nı yazdı. Bardakçı, Abdülhamid’in, "11 Eylül 1908’de mallarından bir kısmını Osmanlı Bankası’ndan alınacak yeni bir borca karşılık Maliye’ye devretti"ğini söyledi.

Bardakçı'nın "Yüz küsur senedir bitmeyen hayal: Abdülhamid’in efsanevî mirası" başlığıyla (15 Ekim 2017) yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:

Sultan Abdülhamid’in son günlerde açılan bazı dâvâlarla yeniden gündeme gelen efsanevî mirası nerede ise bir asırdan buyana devam eden ve hukukî bakımdan son derece karmaşık bir süreçtir. İşte, geçmişte sadece Türkiye’de değil, diğer memleketlerde de dünyanın önde gelen hukukçuları ile uluslararası hukuk âlimlerinin meşgul oldukları, ama bir neticeye varamadıkları ve artık bir hayalden ibaret olan bu miras mücadelesinin öyküsü...

Gazetelerde arada bir Sultan Abdülhamid’in mirası hakkında haberler çıkar... Bu konuda ya bir dâvâ açılmıştır, yahut mirasçılardan bazıları “Musul tarafları dedemize aittir” demiş veya şehrin göbeğindeki koskoca bir yer hakkında “Burası büyükbabamızın mülküydü” diye demeç vermişlerdir.

Benzer haberler bu hafta yine gazetelerimizde idi. Hükümdârın vârisleri bundan yedi sene önce veraset ilâmı çıkartmak için mahkemeye müracaat etmişler, tahminlerden fazla vârisin görünmesi üzerine mahkeme uzamış, nihayet yüz civarında vâris belirlenip bu kişilerin mirastaki hisselerini bilirkişilerin hesaplamasına karar verilmiş, Cumhuriyet Savcılığı da sahte vârislerden haberdar edilmiş.

Sultan Vahideddin ile Halife Abdülmecid Efendi’nin önce Abdülhamid’e ait olan ve daha sonra hanedan mülkü haline getirilen Hazine-i Hassa’yı geri alabilmek maksadıyla Reşad Halis Bey’e 10 Mayıs 1926’da verdikleri ortak vekâletname.

Padişahın özel hazinesi

Bu karar vâris oldukları belirlenenlerin büyükdedelerinin mallarını alacak olmaları mânâsına gelmez, sadece o kişilerin Sultan Abdülhamid’in mirasında hak sahibi olduklarını gösterir ve her gayrımenkul talebi için ayrı ayrı dâvâ açılması gerekir...

Mesele işte burada, Abdülhamid’in nerede ise yüz seneden buyana tartışılan ve talep konusu olan mirasının mahiyetinde, daha doğrusu böyle bir mirasın hakikaten vârolup olmadığında...

Abdülhamid vârislerinin mülkler hakkında 1929’da yaptıkları bir yayın.

Borca karşılık devir

Şimdi, bu efsanevî mirasın ayrıntılarını anlatayım:

Osmanlı Maliyesi’nde “Hazine-i Hassa”, yani “padişaha ait hazine” denen, hükümdar ile hanedan mensuplarının aylıkları ve hanedanın sahip olduğu bazı gayrımenkullerin idaresi ile meşgul olan ayrı bir birim vardı.

Hazine-i Hassa, şehzadeliği senelerinde mal edinmeye ve tasarrufa meraklı olduğu bilinen Abdülhamid’in 1876’da tahta geçmesinin ardından şekil değiştirmeye başladı. “Emlâk-i Şahâne” denen ve tek bir kişiye değil, hanedana ait olan gayrımenkullerin çoğu Hazine-i Hassa’ya devredildi ve tapuları Sultan Abdülhamid’in adına çıkartıldı. Agop, Ohannes ve Mihail Portakal Paşalar’ın Hazine-i Hassa’nın başında oldukları senelerde imparatorluğun hemen her köşesindeki sahipsiz araziler, çiftlikler ve gelir getiren daha birçok yer fermanlarla bu özel hazinenin mülkiyetine geçirildi ve bir kısmının tapuları da yine Sultan Abdülhamid’in adına çıkartıldı.

Hazine-i Hassa, artık devlet içinde devlet gibi olmuştu. Vergiden muaftı, mahkeme ve posta masrafı ödemiyordu, bu arazilerde çalışanlar askere alınamıyor ve herhangi bir hadise çıkması halinde, Hazine-i Hassa’ya ait yerlere asker ve jandarma bile sevkedilemiyordu.

Müzayedelerde bugün Sultan Abdülhamid’in adına çıkartılmış tapulara sık sık rastlanmasının sebebi, işte bu gayrımenkul zenginliği idi.

1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânı ile beraber Sultan Abdülhamid’in adına kaydedilen bu özel hazinenin de tahtı sallanmaya başladı. Gayrımenkuller son senelerde fena idare edildikleri için hazinenin dünya kadar borcu birikmişti ve hükümdar, 11 Eylül 1908’de mallarından bir kısmını Osmanlı Bankası’ndan alınacak yeni bir borca karşılık Maliye’ye devretti.

Millete intikal etti

Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesinin ardından yerine geçen kardeşi Sultan Reşad daha ileri bir adım attı ve ağabeyi Abdülhamid’in adına tapulanmış ne kadar mülk ve imtiyaz varsa tamamını o günlerde daha da artmış olan borçları ödemesi karşılığında 1909 Nisan’ında Maliye’ye verdi ve ödemenin ne şekilde olacağı hakkında da ayrı bir kanun çıkartıldı.

Ama, daha sonra tahta geçen Sultan Vahideddin, Maliye’ye devredilmiş olan bütün mülkleri 8 Ocak 1920’de Hazine-i Hassa’ya iade etti! Ancak, bu iade Sultan Abdülhamid’in o sırada hayatta olmaması sebebi ile gayrımenkullerin vârislerine intikal etmesi demek değildi; Hazine-i Hassa, Abdülhamid öncesinde olduğu gibi “tâcın malı” şeklinde görülüyor, yani mülkler hanedanın ortak malı oluyordu.

Sultan Abdülhamid’in hanımlarından Müşfika Kadınefendi ve kızı Ayşe Sultan.

Yanlış değerlendirmeler

İade kararı, bunu tasdik etmesi gereken Meclis’in o günlerde kapalı olması sebebi ile hukuken kesinlik kazanamadı ve “Abdülhamid’in efsanevî mirası” söylentisi ile vârislerin bu mirastan hisse alma çabaları o günlerde başladı...

Ama bir husus hep gözardı edildi: Abdülhamid’in bazı gayrımenkulleri borçların ödenmesi için Maliye’ye devretmesi “Hükümdarın halka jesti”, Sultan Reşad’ın yaptığı devirler ise, “31 Mart sonrasında tahtından indirilen Abdülhamid’e karşı bir düşmanlık” olarak değerlendirildi.

Yazının tamamı için tıklayın