Gündem

Yıldıray Oğur'un Türkiye gazetesindeki yazılarına son verildi

"Bu zor 4 yıldaki destekleri için teşekkür ederim, hayırlısı"

28 Nisan 2017 18:28

Yıldıray Oğur, 2013 yılından bu yana yazarlığını sürdürdüğü Türkiye gazetesi ile yollarının ayrıldığını duyurdu. Sosyal medya hesabında yaptığı açıklamada "Bir maceranın daha sonuna geldik" diyen Oğur, "Türkiye'deki yazılarıma son verildi. Bu zor 4 yıldaki destekleri için teşekkür ederim. Hayırlısı" ifadesini kullandı. 

Oğur, Türkiye'de parlamenter sistemi bitiren "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin yüzde 48.6 "hayır" oyuna karşılık yüzde 51.4 "evet" oyu ile kabul edildiğinin açıklanmasıyla sona eren halk oylamasına giden süreçte, kimi köşe yazarlarınca "gizli hayırcı" olmakla suçlanmıştı. 

Oğur, Türkiye gazetesinde yayımlanan son yazısında, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin ardından Gülen cemaatine yönelik başlatılan soruşturmalarda, hiçbir milletvekilinin adının geçmemesini eleştirmişti. 

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda, bakan koltuğuna oturan çocuğun, Fethullah Gülen cemaatiyle bağdaştırılan 'dinlerarası diyalog' ifadesini kullanması üzerine Milli Eğitim Bakanlığı'nca soruşturma başlatılmasına tepki gösteren Oğur, "FETÖ’nün kayıp siyasi ayağına galiba sonunda ulaşıldı. Hem de en az ilk bakılması gereken yerde çıkıverdi karşımıza;  Bakanlar Kurulu salonunda" demişti.

Yıldıray Oğur'un "FETÖ’den ‘soruşturulan’ ilk bakan" başlığıyla yayımlanan (26 Nisan 2017) yazısı şöyle:

FETÖ’nün kayıp siyasi ayağına galiba sonunda ulaşıldı. Hem de en az ilk bakılması gereken yerde çıkıverdi karşımıza;  Bakanlar Kurulu salonunda!
23 Nisan 2017 günü  Başbakan Binali Yıldırım başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nda bakan koltuklarında bir 23 Nisan geleneği olarak çocuklar oturmuştu. Yıllar önce hoş bir gelenek olarak başlayan 23 Nisan’da koltuğu çocuklara bırakma âdeti, zamanla çocukların birkaç dakikalığına bile çocukluk yapmasından endişe eden endişeli ve garantici bürokratlar sayesinde, çocukların kendilerine ezberletilen, günün anlam ve önemine göre değişen mesajları büyükleri taklit ederek okumasına kadar evrildi…
Çocuklardan oluşan Bakanlar Kurulu fikrini bulanlar, Başbakan’ın önünde, onca kamera varken çocukların çocukça birkaç laf etmesine izin veremezlerdi. Büyük riskti bu, ya çocuklardan biri olur olmaz bir şey söylerse...

Nitekim Başbakan koltuğunda oturan 5. Sınıf öğrencisi karizmatik Yağız Efe, tek tek bakanlara söz vererek, onlardan yaptıkları işlerle ilgili bilgi alırken çocuk bakanlara bakanlıkların faaliyetleriyle ilgili birer paragraf ezberletildiğini öğrendik.

Tabii Millî Eğitim, Dışişleri, Kültür, Tarım Bakanlıklarının faaliyet alanları için birer paragraf yazmak kolay. Ama Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in koltuğunda oturacak çocuk bakan için o bir paragrafı yazmak o kadar kolay olmasa gerek.
Muhtemelen ezberi hazırlayan öğretmen ya da bakanlık görevlisi bu bir sürü farklı kurumun ve işin bağlandığı Başbakan Yardımcıları’nın görevlerini öğrenmek için Başbakanlık sayfasına girdi, Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in görevleri kısmında şunları gördü: http://www.basbakanlik.gov.tr/forms/_global/_government/pg_CabinetTasks.aspx
“Millî Güvenlik Kurulu’nun tavsiye kararlarının ve görüşlerinin değerlendirilmek üzere Bakanlar Kurulu’na sunulması ve Bakanlar Kurulu’nda kabulü hâlinde bu tavsiye kararlarının uygulanmasının koordinasyonu ve izlenmesi, 
Kıbrıs ile ilgili koordinasyon işleri. 
Medeniyetler İttifakı Projesi’nin yürütülmesi. 
100. Yıl Anmaları ve ilgili konuların koordinasyonu...”
Herhâlde şimdi buradan nasıl bir paragraf çıkarırım diye düşündü. Kıbrıs mevzusuna girip çıkamamak var, 100. Yıl kutlamalarının neyin 100. Yılı için olduğu belli değil -ki pek çok şeyin yüzüncü yılı geçti-, Medeniyetler İttifakı Projesi de sönümleneli çok oldu. Ama sonuçta Tuğrul Türkeş Başbakan Yardımcısı ve o gün onun koltuğuna da bir çocuk oturacak. Ve o çocuğun 23 Nisan’da söyleyebileceği, tuhaf kaçmayacak, bu üç birbirine benzemez şeyi bir araya getirecek bir paragraf çıkarmak gerek… Sonunda Başbakan Yağız Bey, “buyurun bakanım” dediğinde sözü Tuğrul Türkeş’in koltuğuna oturan tatlı güzel bir kız çocuğu aldı ve önündeki metne arada bakarak ezberden şunu okudu:
“Sayın Başbakanım, başlatıldığı günden bu yana artan bir görünürlülük kazanan Medeniyetler İttifakı girişimimiz bugün kültürler ve dinler arası diyalog bağlamında önde gelen bir proje konumuna ulaşmıştır. Kıbrıs’ta koordinasyon işlerimiz ve 100. Yıl anmalarıyla ilgili konularda da gerekli çalışmalarımız tüm hızıyla sürdürülmektedir. Arz ediyorum Sayın Başbakanım...”
O andan itibaren sosyal medyada yazılıp çizilenlerinin bir özetini “Şok olacaksınız, FETÖ kabineye girdi” başlıklı gayet ciddi bir haberden okuyalım:
“Çocuk başbakanın topladığı çocuk kabinesindeki bir temsilî çocuk bakanın FETÖ’cülerce yazılmış sözleri okuması dikkatlerden kaçmadı. Skandal konuşmada, FETÖ’nün ‘dinler arası diyalog’ projesini öven çocuğun oraya kim tarafından getirildiği ve metni eline kimin tutuşturduğu merak ediliyor. Şimdi küçük kızı oraya göndererek bu konuşmayı kimin yaptırdığı ve FETÖ'cü teröristlerin propagandasına kimin alet ettiği merak ediliyor. Pek çok kullanıcı da, kızın ailesinin, öğretmenlerinin, okulunun araştırılmasını ve onu bu konuşma için kimin kullandığının detaylıca bulunmasını talep etti…”
Ama trajedi esas burada başlıyor. Dün Hürriyet gazetesinde çıkan habere göre bu konuyla ilgili bir soruşturma başlatıldı. Okuyalım:
“23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda 'Çocuk Bakan'ın 'dinler arası diyalog' sözleri sosyal medyada FETÖ'yle bağdaştırılıp tepki gösterilince Millî Eğitim Bakanlığı soruşturma başlattı. Küçük bakanın okuduğu cümleleri, Ankara İl Millî Eğitim Müdürlüğü Kültür Komisyonu'nda görev yapan Türkçe öğretmeninin yazdığı tespit edildi. Ancak öğretmenin bu cümleyi Dışişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde yer alan 'Medeniyetler İttifakı Girişimi' metninden aldığını söylediği öğrenildi.”
Şimdi de Dışişleri Bakanlığı’nın sayfasında Medeniyetler İttifakı Girişimi hakkında yazılanları okuyalım: http://www.mfa.gov.tr/medeniyetler-ittifaki-girisimi.tr.mfa
“Başlatıldığı günden bu yana artan bir görünürlük kazanan girişim, bugün din dâhil kültürler arası diyalog bağlamında önde gelen bir proje konumuna ulaşmıştır…”
Evet doğrudur, bir toplumu paranoyak hâle getirecek gizem ve yöntemler kullanan bir örgütle sınanıyor Türkiye. Ama o örgütle mücadelede paranoya işe yarasaydı, her yerde paralel aranan zamanlarda, elde orduda da örgütlü olduklarını gösteren onca bilgi, istihbarat varken, darbe ima eden onca söz, yazı TV’lerde, sosyal medyada açıkça dillendirilirken birileri şüphelenir, 2015 yılının Kasım ayından, Temmuz 2016’ya kadar Ankara’nın ortasında ve neredeyse her ay yurt dışına çıkarak darbe organize etmeleri, devletin en zirvesinin hemen yanına kadar silahlı adamlarını sokmaları engellenirdi.
Demek ki önce aklı ve mücadele ederken de adaleti kaybetmemekten başka yol yok.
Yoksa “sosyal medyada şöyle yazdılar, eğer soruşturma açmazsam bana da şöyle, şöyle derler” korkularıyla aklı korkularına yenik düşmüş, inisiyatif hissini kaybetmiş, kendine güvenmeyen bürokratlarla, savcılarla, polislerle bunu yapmak zor.
Eğer paranoyalara, komplolara teslim olunursa, tuhaf bir gofret reklamından 1 Nisan’da darbe/suikast mesajı çıkarıp gece yarısı nöbete koşulur, Kılıçdaroğlu’nu karşılayan mangadan “darbe geliyor” korkusu yayılır, sadece hikâyenin sonu yalancı çoban hikâyesine benzemekle kalmaz, gerçeği olduğunda insanların kimse bir şey demeden nasıl teyakkuza geçtiği ortada olan çok ciddi bir mücadele sulandırılır, içeride ve dışarıda bunu çok isteyenler tarafından itibarsızlaştırılır, esas ciddiye alınması gereken kısmı da 17/25 Aralık’tan sonra olduğu gibi aradan sıyrılır.
Ne diyelim inşallah bir 23 Nisan’da Başbakan Yardımcısı olmanın keyfini çıkaran güzel kız bu olan biteni hiç öğrenmez...