Gündem

Yeşil saha kime selam duruyor?

Tayfun Atay: Beşiktaşlı futbolcuların çıkarcı siyaset erbabının 'vatan-millet-devlet' retoriğine teşne militarist işgüzarlığı, tüm hazinliğiyle bir tarafa not edilecektir

18 Ağustos 2015 14:59

Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Süper Lig’in ilk haftasında Mersin İdman Yurdu ile karşılaşan Beşiktaş’ın ilk gol sonrasında asker selamı vermesini “7 Haziran seçimleri sonrasında ortaya çıkan tabloyu içine sindiremeyen bir tiranlık arayışının ekmeğine yağ sürmekteler” sözleriyle eleştirdi.

Atay, “Beşiktaşlı futbolcuların çıkarcı siyaset erbabının “vatan-millet-devlet” retoriğine teşne militarist işgüzarlığı, tüm hazinliğiyle bir tarafa not edilecektir. O notta mutlaka ki golsonrası sergilenen “selam çakma” pozisyonu ile bir zamanlar Ahmet Kaya’ya “çatal- bıçak fırlatma” pozisyonu arasındaki derinden ilinti üzerine de birkaç cümle yer alacaktır” ifadelerini kullandı.

Tayfun Atay’ın “Yeşil saha kime selam duruyor?” başlığıyla Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan (18 Ağustos 2015) yazısı şöyle:

Beşiktaş, Mersin İdman Yurdu’nu deplasmanda 5-2 yenip lige çelik gibi bir başlangıç yaptı ama Türkiye gündemine düşüşü “Futbol sadece futbol değildir” şiarını hatırlatan bir “pozisyon”la oldu. Futbolcuların ilk gol sonrası “asker selamı” verdiklerini gördük. 7 Haziran seçimlerinin ardından ülkenin adeta bir düğmeye basılmışçasına içine çekildiği kanlı çatışma girdabıyla titreşimli şekilde, terör olaylarında hayatını kaybeden askerler anısına, “şehitlere selam” durdular yani!..

Duygusal patlamaların akıl tutulmasına, acıyla sarmalanmış öfkeli tepkilerin sağduyu felcine yol açtığı böyle iklimlerde benzeri ateşe körükle gitme girişimleri, popüler kültürün kitlesel dinamiği en yüksek alanlarından olan futbolda hep karşımıza çıkmıştır. “Ermeni uşağı katil Fransa” sloganları, “Kahrolsun PKK” bağırışları, “Şehitler ölmez vatan bölünmez” haykırışları gibi...

Ama bunlar saha içinden ziyade dışından, tribünlerden kaynak alırdı. Saha içinden de elbette bazı münferit bireysel atraksiyonlar hatırlıyoruz. Fenerbahçeli Bülent Uygun’un 1990’ların başında, yine ülke bugünkü gibi kana boğulmuşken her gol attığında bir gelenek haline getirdiği “asker selâmı çakma” ameliyesi mesela. Tabii çok daha yakınlarda Fenerbahçe forması altında tribünlere dönüp (“Devletluları”na da selam mahiyetinde) Rabia işareti yapan Emre Belözoğlu da var.

Bunlar futbolun “devletin ideolojik aygıtı” haline geldiğini düşündürecek örnekler. Dünyada da karşılığı İspanya’dan Arjantin’e, Portekiz’den Şili’ye kadar uzanan hatta bol bol görülür.

Fakat futbolun “politiği” hep bu yönde de olmamıştır. “Karşı düşünce”leri temsil edenler de vardır. Futbolcuların sendikal hakları için mücadele etmiş sosyalist Metin Kurt’u ya da sol politik kimliğini her fırsatta açığa vuran Fenerbahçeli Kemalettin’i unutmak mümkün mü?.. Değil, ama tabii sonlarını unutmak da mümkün değil. Hâlâ bir efsane olarak zihinlerimizde yerini koruyan Kurt alelacele Kayserispor’a, Kemalettin de Ankaragücü’ne gönderilmişti.

Bugün ülkedeki kanlı iktidar kazanına ekmek gibi doğranan Türk ve Kürt çocuklarından bir kısmının “şehadet”ini yeşil sahalara taşıyan futbolcuların sonunun öyle olmayacağı kesin. Onlar tel’in değil, taltif edileceklerdir.

Ama bir asker, bir polis, bir savcı misali, kraldan çok kralcı şekilde, muktedir terkisinde top koşturuyor olmanın kitlesel bir bedeli de olacaktır. Futbolcular, 7 Haziran seçimleri sonrasında ortaya çıkan tabloyu içine sindiremeyen bir tiranlık arayışının ekmeğine yağ sürmekteler. Halbuki Türkiye’de akan kanın bir iktidar operasyonu, bir saray operasyonu, bir “saltanat operasyonu” sonucu olduğunu düşünen azımsanmayacak bir toplumsal kesim de var. Ve bu kesim içinde de hayatını Mersin’den galibiyetle dönen takıma aşkla bağlanmaya adamış insan az değil. Bunlar açısından Beşiktaşlı futbolcuların çıkarcı siyaset erbabının “vatan-millet-devlet” retoriğine teşne militarist işgüzarlığı, tüm hazinliğiyle bir tarafa not edilecektir.

O notta mutlaka ki golsonrası sergilenen “selam çakma” pozisyonu ile bir zamanlar Ahmet Kaya’ya “çatal- bıçak fırlatma” pozisyonu arasındaki derinden ilinti üzerine de birkaç cümle yer alacaktır.

Futbol da müzik gibi bir popüler kültür olgusu. Magazin Gazetecileri Derneği Ödül Töreni’nde Kürtçe şarkı söylemek arzu ve ısrarını muzip bir üslupla açıklayan Ahmet Kaya’nın üzerine yürüyen “vatansever”ler, popüler kültürün “resmi” bir politizasyonuna gitmişlerdi. Şimdi yeşil sahalardaki “vatansever” tavır da aynen bir popüler kültür zemininin resmiyetle hemhal politizasyonuna delalet ediyor. Halbuki popüler kültür, resmiyetle değil sivillikle, devletle değil “sivil toplum”la irtibatlanır esas olarak.

Ancak Ahmet Kaya’ya yapılanların tarihin muhasebe defterine nasıl kaydedilmiş olduğunu da bugün gayet iyi biliyoruz. Kanlı bir iktidar oyununa kendi oyunlarını, oyunculuklarını malzeme yapan futbolcuların tarihi muhasebesi de ileride mutlaka yapılacaktır.