Politika

Yeni Şafak'tan: Asansör faciası için 'Yeni bir komplo mu' diyen gencin neresini muhatap alacağız?

İsmail Kılıçarslan: 13 yılda 'sırasını bekleyen cambaz' yetiştiren bir düzenek kurduk

20 Eylül 2014 19:12

"Yeni Türkiye" söylemini savunan bazı siyasetçi ve yazarları isim vermeden eleştiren ve "Çok sıkıldım" diyen Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, 13 yıl önce kurulan AKP'nin bir gençlik haraketi geliştiremediğine ilişkin olarak başlattığı tartışmayı sürdürüyor. AKP kurucularından Ayşe Böhürler'in geçen hafta Yeni Şafak'ta "Sıkılmaya hakkımız var mı" diyerek cevap verdiği Kılıçarslan bugünün gençliğinin "muhatap alınma arzusu içinde" olduğunu vurgularken, AKP dönemine eleştirel göndermeler yaptı. Kılıçarslan "Kusura bakmayın. Ben, geride bıraktığımız 13 yılın en zayıf halkasının gençlik için yapılanlar, daha doğrusu yapılamayanlar olduğunu düşünüyorum. Biz, sosyolojinin ve siyasetin başat aktörlerinden 80'li ve 90'lı yıllardaki Milli Gençlik Vakfı'na nazaran çok daha yetkin bir gençlik oluşumu beklerken şimdi geldiğimiz noktada Milli Gençlik Vakfı'nı özlemle ve hasretle anıyorsak ortada çok ciddi bir sorun var demektir, değil mi" ifadesini kullandı.

Kılıçarslan, Yeni Şafak'ta "Sırasını mı beklesin, çırak mı olsun" başlığıyla yayımlanan (20 Eylül 2014) yazısında, "13 yılda 'çırak' değil, 'sırasını bekleyen politika cambazı' yetiştiren bir düzenek kurduk. Maalesef bunu başardık. Ve bunun suçu gençlikte değil" dedi ve şu görüşü dile getirdi: 

"Şimdi kimse kusura bakmasın. Bugün içinde bulunduğumuz atmosferde, yani (bazıları kızacak ama) yaşadığımız mahallede 'yanlışlara müdahale etmek' şöyle dursun 'neyin yanlış olduğunu tanımlayabilecek' bir gençlik söz konusu mudur? Bu soruya gönül rahatlığıyla 'evet' cevabı verebilecek misiniz? Soruyu doğrudan bu işin asıl muhataplarına, sosyolojinin ve siyasetin başat aktörlerine soruyorum. Hayır; cevabı bana değil kendinize, vicdanınıza veriniz lütfen. Hadi kanalı değiştirelim. 10 işçimizi kaybettiğimiz son derece üzücü bir asansör faciasının ardından sosyal medyada 'insan düşünmeden edemiyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı, Ahmet Davutoğlu'nun başbakan olduğu şu günlerde bu asansör kazası ülkemize yönelik yeni bir komplo mu' yazabilen gencin neresini hangi şekilde muhatap alabiliriz?"

 

Sırasını mı beklesin, çırak mı olsun?

 

Kılıçarslan'ın yazısı şöyle:

Perşembe gün Yalova'da idim. Yedi Hilal Derneği'nin düzenlediği gençlik kampı kapsamında 100'ü aşkın delikanlıya, aklım erdiğince, dilim döndüğünce Cahit Zarifoğlu'nu anlatmaya çalıştım.

Kampın bu seneki teması 'öncü Müslüman şahsiyetler' olarak belirlenmiş. 3-4 gün boyunca pek çok isim, pek çok öncü şahsiyeti delikanlılara anlatmış oldu böylelikle.

Ben Zarifoğlu'nu hemen her seferinde anlattığım gibi anlattım. Dedim ki, 'bir bize sunulan Zarifoğlu imajı var. Bir de, o şiirleri, o yazıları, o günlükleri yazan adam var. Gerçek bir Zarifoğlu ile tanışmak istiyorsak Zarifoğlu imajını boş verip o eserleri yazan adamı okumak gerekir. Aksi takdirde düşünce değil magazin üretiriz Zarifoğlu hakkında. Hakikate değil dedikoduya temas etmiş oluruz.'

Sohbet bitip soru cevap faslı başladığında bir delikanlı sordu: 'Gençken Cahit Zarifoğlu, Necip Fazıl'ın yanına çok sık gidermiş. Bir gün Necip Fazıl, Zarifoğlu'na dönüp 'Cahit bu konuda sen ne düşünüyorsun' diye sormuş. Cahit Zarifoğlu bu soruyu bir olgunlaşma anı olarak ele aldığını ve çok etkilendiğini anlatıyor. Siz ne dersiniz buna?'

İşte 'gençlik' meselesinin 'ek yeri'ne geldik.

Şurası kesin. Bugünün gençliği, geçmiş gençlik kuşaklarından çok daha fazla ve belirgin şekilde, bir 'muhatap kabul edilme' arzusuyla mukayyet.

Belli ki şöyle geçiriyor aklından genç adam/kadın: 'Benim de fikrim alınsın, bana da görüşüm sorulsun; zira ben de en az karşımdaki adam kadar bilgili, donanımlı, yetkinim. Hem ben -bu adamın izlemediğine kalıbımı basarım- Breaking Bad izliyor, İskoçya referandumunun sosyo-politik sebeplerini ve sonuçlarını en az karşımdaki adam kadar, hatta ondan daha iyi biliyorum.'

Bunu böylece düşünen genç, böyle düşünmekte sonuna kadar haklıdır. Çünkü hem gençliğe has delikanlı cesareti bunu gerektirir hem de 'davasının yükünü çeken genç' taşıdığı yük mukabilinde muhatap alınmayı ister.

Bizi muhatap almayan, bizi dinlemeyen, kültür-sanat-düşünce meselelerine 'serin' bakan abilerin oluşturduğu tuhaf bir atmosferde geçti gençliğim. Sürekli 'siz bu işlerden anlamazsınız' ve 'sizin bilmediğiniz şeyler var' cümleleri çınladı kulaklarımda. Yani bu 'muhatap alınma' (hatta 'adam yerine konulma') isteğinin ne denli önemli bir arzu olduğunu iyi bilirim. Göz göre göre yapılan yanlışlara müdahale edemiyor olmak, sadece yaşınız yüzünden sözünüze itibar edilmemesi gayetle kötü bir şeydir.

Fakat şimdi kimse kusura bakmasın. Bugün içinde bulunduğumuz atmosferde, yani (bazıları kızacak ama) yaşadığımız mahallede 'yanlışlara müdahale etmek' şöyle dursun 'neyin yanlış olduğunu tanımlayabilecek' bir gençlik söz konusu mudur? Bu soruya gönül rahatlığıyla 'evet' cevabı verebilecek misiniz? Soruyu doğrudan bu işin asıl muhataplarına, sosyolojinin ve siyasetin başat aktörlerine soruyorum. Hayır; cevabı bana değil kendinize, vicdanınıza veriniz lütfen.

Hadi kanalı değiştirelim. 10 işçimizi kaybettiğimiz son derece üzücü bir asansör faciasının ardından sosyal medyada 'insan düşünmeden edemiyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı, Ahmet Davutoğlu'nun başbakan olduğu şu günlerde bu asansör kazası ülkemize yönelik yeni bir komplo mu' yazabilen gencin neresini hangi şekilde muhatap alabiliriz?

'Ama o tek örnek' deyin hadi bana. Ben de size, 'o tek örnek de, o mesajı paylaşan yüzlerce insan kim yahu?' diye sorayım.

Kusura bakmayın. Ben, geride bıraktığımız 13 yılın en zayıf halkasının gençlik için yapılanlar, daha doğrusu yapılamayanlar olduğunu düşünüyorum. Biz, sosyolojinin ve siyasetin başat aktörlerinden 80'li ve 90'lı yıllardaki Milli Gençlik Vakfı'na nazaran çok daha yetkin bir gençlik oluşumu beklerken şimdi geldiğimiz noktada Milli Gençlik Vakfı'nı özlemle ve hasretle anıyorsak ortada çok ciddi bir sorun var demektir, değil mi?

Yedi Hilal, İnsan Medeniyet Hareketi, Mostar Gönüllüleri gibi bir elin parmaklarını geçmeyen, üstelik imkânlar yüzünden çalışmaları sınırlı kalan birkaç hareketlenmeyle gençliğe bahar gelmeyecek.

13 yılda 'çırak' değil, 'sırasını bekleyen politika cambazı' yetiştiren bir düzenek kurduk. Maalesef bunu başardık. Ve bunun suçu gençlikte değil.

Çırak yetiştirmek zordur, zorludur. Emek ister, özen ister, fedakârlık ister.

'Bu konuda sen ne düşünüyorsun Cahit' sorusunu tam vaktinde sormak ustalık işidir elbette. Fakat asıl ustalık, gönül rahatlığıyla 'bu konuda sen ne düşünüyorsun Cahit' sorusunu sorabileceğin 'çırak' yetiştirebilmektir.

Ne diyordu Dickens: 'Yine örneği Necip Fazıl'dan, Cahit Zarifoğlu'ndan verdin. Bu dönemin gençlerine bir şey ifade etmiyor bu isimler. Bağış'tan, Çelik'ten ver örnekleri. Fosil misin nesin birader?'

İlgili Haberler