Gündem

Yazarlardan çağrı: Sibel Yükler’in yeri hayatın tam ortası, yeri yanımız

"Sen o nezarethanedeyken, biz özgür müyüz sanıyorsun..."

21 Ekim 2017 16:58

Feminist gazeteci, öykü yazarı Sibel Yükler, dün (20 Ekim 2017) Ankara’da, dört gazeteciyle birlikte gözaltına alındı. Halen gözaltında tutulan Sibel Yükler’in serbest bırakılması için yazarlardan çağrı var. Yazarlar; Asuman Susam, Aslı Solakoğlu, Ayşegül Tözeren, Emek Erez, Nazlı Karabıyıkoğlu, Nil Sakman ve Sibel Öz Yükler'in serbest bırakılması için çağrı yaptı. 

Yazar Asuman Suman, "Sibel, yaşama sevincinin somut hali. Umudun, iyinin, doğrunun habercisi. Özellikle kadının ve tüm ötelenmişlerin görünürlüğüne, sesine açık gazeteciliğin fark yaratan isimlerinden. Yeri hayatın tam ortası, yeri yanımız" ifadesini kullandı. 

TIKLAYIN - Ankara'da ev baskını; 5 gazeteci gözaltına alındı

Kültür Servisi'nden Aslı Uluşahin'in haberi şöyle;

Asuman Susam: Gazetecilik suç değildir

Sibel, yaşama sevincinin somut hali. Umudun, iyinin, doğrunun habercisi. Özellikle kadının ve tüm ötelenmişlerin görünürlüğüne, sesine açık gazeteciliğin fark yaratan isimlerinden. Yeri hayatın tam ortası, yeri yanımız. Gazetecilik suç, Sibel de gazetecilik yaptığı için suçlu değildir.

Aslı Solakoğlu: El ele, hep birlikteyiz, her yerde.

Sibel’i, şefkatli çalışkanlığını ve hayalleriyle büyüyen, hayallerini büyüten kadınları... yok sayıldığımız, dahi yok edildiğimiz, karınca adımlarıyla donarak yürümeye çalıştığımız bu buz çağına değil, yeryüzünün kalp atışlarını duyup o sesin peşinden gittiğimiz renkli, ılık bir çağa yakıştırıyorum. O da olacak elbette. El ele. Hep birlikteyiz, her yerde.

Ayşegül Tözeren: Sen nezarethanedeyken, biz özgür müyüz?

Sibel, senin için bir iki söz söylemem gerekiyormuş... Önümde öykülerin, bazıları tamamlanmış, bazıları yarım, geçen hafta görüştüğümüzde son bir yıldır öykü yazamıyorum deyişin, sımsıkı sarılışın... Benim sana seni öykü yazman için zorlayacağım deyişim... Ankara gecelerimiz, vapur yolculuklarımız… Sonra öykü yazmalısın Sibel, diye kırık dökük bir iki sözcüğü avukatla nezarethaneye iletişim!... Çok ağır geliyor.

Sen hep kız kardeşlerine, asla yalnız yürümeyeceksiniz derdin, böyle yazardın. Öykülerin, eril dile karşı medyada nasıl mücadele edilir dersi verdiğin haberlerin, dostluğun... 

Sen o nezarethanedeyken, biz özgür müyüz sanıyorsun...

Emek Erez: ‘Aykırı sesleri’ çoğaltalım

Her türlü özgürlüğün gasp edildiği bir coğrafyada her gün gazetecilerin, hak savunucularının, insan hakları konusunda çaba harcayanların gözaltı ve tutukluluk haberleriyle başlıyoruz güne. 20 Ekim sabahı yine gözaltı haberlerine açtık gözümüzü.  Arkadaşımız dostumuz Sibel Yükler, Jin News muhabirleri Habibe Eren ile Duygu Erol ve Mezopotamya ajansı muhabirleri Selman Güzelyüz ve Diren Yurtsever ile birlikte gözaltına alındı.

Sibel Yükler gazeteciliğine tanık olduğumuz bu coğrafyada nadir rastlayabileceğimiz insanlardandır. Sibel’in dostunuz olduğunu bilmek güven vericidir çünkü dayanışma denilince hele ki yaşadığımız coğrafyada, açıkçası benim ilk aklıma gelen isimlerdendir. Özgecan Aslan katledildiğinde ne yapacağımı bilmez bir haldeyken Sibel Yükler, “ben Özgecanım, buradayım!” diyerek Ankara Kızılay’da başlattığı adalet eylemiyle o anki çaresizliğimizi direnişe çevirmiş bize umutsuzluğun içerisinde umut olmuştu mesela. Sibel dünyadaki tüm türlerle eşit ilişki kuran tanıdığım çok az insandan birisi aynı zamanda. Bu coğrafyada gazete haberlerinde cinsiyetçi ve türcü dile biraz olsun dikkat ediliyorsa altını kazıyın altında Sibel’in ve gazeteci arkadaşlarının emeklerini görürsünüz. 

Kadınların emek vererek inşa ettiği Gazete Şûjin 25 Ağustos’ta KHK ile kapatıldığında “her yer ajans, her yer direniş”  diyerek her yeri gazetecilik yapılabilecek yer ilan eden kadınlardan o. Yaşamı direniş yapmanın ne olduğunu her daim bize hatırlatan bir gazeteci. Yani öyle çok şey var ki söyleyecek Sibel’e dair…

Şimdi siz onları “kapatmaya” çalışıyorsunuz diye Sibel susacak sanıyorsanız ne büyük bir yanılgı içerisindesiniz. 20 Ekim sabahı özgürlüğünü elinden almasaydınız, yine haber peşinde koşacaklardı, görmezden geldiğinizi yüzünüze vurup, sesi kısılmaya çalışanın sesi olacaklardı. 

Sibel Yükler ve arkadaşlarının gazeteciliklerine tanığım, her cümlelerini kendi cümlem biliyorum. Gülten Akın’ın dediği gibi; “aykırı bir sese yeniliyor kocaman bir sessizlik” onlar aykırı sesler olup sessizliği yenenler, konforlu koltukların değil, çamurlu mahallelerin, şiddet görmüş, katledilmiş insanların, hayvanların, doğanın habercileri, sessiz kalmayalım, “aykırı sesleri” çoğaltalım.

Nazlı Karabıyıkoğlu: Fakat Ayten bu işte bir terslik var

Sabaha doğru kedilerim yatağa gelir. Uykuyla uyanıklık arasında, mırıltılar ve gurultular eşliğinde sabahın ilk ışıklarına ruhumu, gözlerimi ve duyularımı onlarla açarım. 20 Ekim sabahı da böyle başladı. İzzet ve Zeus koluma bacağıma sarıldı, öpüştük, sonra elim telefona gitti. “Sibel Yükler’le beraber Mezopotamya Ajansı muhabirleri Selman Güzelyüz ve Diren Yurtsever, muhabirler Duygu Erol ve Habibe Eren gözaltına alındı” haberiyle dondum kaldım. Sibel’i kültürlerarası işlerinden tanıdığım için, belki biraz da cadılık kanallarımız şifalı otlar ve tuhaf hikayeler ekseninde kesiştiğinden, bu gözaltına alınma haberini bir süre hazmedemedim. 

Kafam yeniden çalışmaya başlayınca aklıma gelen “Ayten”di. Evinden ansızın alınan bir kadının kedisi… Yalnız mı? Aç susuz mu kaldı? Sibel’in Ayten’e düşkünlüğünü iyi gözlemlediğimden belki, biraz da yanımda dünyamızın acımasızlığından bihaber guruldayan oğullarımın gözlerindeki sevgiyle, bir şekilde Ayten’in Sibel’in arkadaşlarında ve iyi olduğunu öğrendim. Saatler sonra haber geldi Sibel’den…

Sibel, ne zaman çıkar oralardan, ne zaman aramıza döner artık hiç bilmiyorum. Söylemek istediğim şu: Ayten’e bunca düşkün bir kadın sabahları onsuz uyanamaz. Sibel’e bunca düşkün Ayten ise onsuz huzurlu olamaz. Sibel’i Ayten’e, Ayten’i Sibel’e geri verin.

Nil Sakman: Böyle insanlara ihtiyacımız var

Tarih bilincine sahip, kendi sesinden ürkmeyen, ilkelilikten ödün vermeyen, sahada varlık gösteren bir gazeteci olarak tanıdık Sibel Yükler’i. Kamu vicdanını ilgilendiren mevzularda gazeteci kimliğinin gereklerini yerine getirirken temel insani değerleri göz ardı ettiğine hiç şahit olmadık. Her türlü ötekilik haline karşı duyarlı olduğunu gördük, okuduklarımızla şahitlik ettik. Tecavüze maruz kalmış kadınlara dayatılan suskunluğu kırmak adına verdiği mücadelenin de bir kıymeti olduğunu düşünüyorum. Tüm dünyada, farklı alanlarda muhalif kimliklerin değer kaybettiği bir zamanda yaşıyoruz. Ses çıkarana biraz da ‘enayi imiş’ gibi bakılan, bıyık altından gülünen bir çağ. Oysa muhalif, hakikat ile ilişki içerisinde kalma çabası gösterendir. Neyin ters gittiğine işaret eden, kendi sesini pazarlık konusu etmeyendir. Buna ihtiyacımız var. Böyle insanlara ihtiyacımız var.

Sibel Öz: Tüm basın çalışanları derhal serbest bırakılmalı

Sibel Yükler, eşitlik, adalet ve özgürlük değerlerini esas alan bir gazeteci olarak, sanırım tam da bu özellikleri nedeniyle hedef alınmaktadır. Sibel, nerede bir hak ihlali, nerede bir ötekileştirme, nerede bir hukuksuzluk varsa, orada olup, onların sesi ve sözü olmayı başarmış bir gazetecidir. Bugünkü plaza gazeteciliğinin aksine haberin kendisine gelmesini beklememiş, yıllarca haberden habere koşmuş, son olarak gözaltına alınmasıyla kendisi “haber” olmuştur. Toplumsal vicdan ve sorumluluk baz alınsaydı eğer, ödüllendirilmesi gereken yüzlerce basın çalışanı gibi Sibel Yükler de, susturulmak istenmektedir. Basının ve gazetecilerin işini yapamaz duruma getirilmesi, aslında halkın haber alma hakkının kısıtlanması ve yok edilmesidir. Hepimiz haber alma hakkımızı sonuna kadar savunmak durumundayız. Bu nedenle Sibel Yükler ve tüm basın çalışanları derhal serbest bırakılmalıdır.

Bu yazı kulturservisi.com'dan alınmıştır.