Gündem

Yargıçlar Sendikası Başkanı'ndan Gül, Erdoğan, Çiçek’e suç duyurusu

Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, 'Anayasayı ihlal' gerekçesiyle Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Cemil Çiçek, Fahri Kasırga ve Musyafa Özyar hakkında suç duyurusundan bulundu

22 Ağustos 2014 18:09

Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu bugün (22.08.2014) 10 Ağustos’ta yapılan seçimlerde Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan, Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakanlık Müsteşarı Fahri Kasırga, Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünden Sorumlu Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürü Mustafa Özyar hakkında “Anayasayı ihlal” ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.

Eminağaoğlu dilekçesinde suç tarihinin başlangıcı olarak YSK’nın Cumhurbaşkanlığı kesin seçim sonuçlarını açıkladığı 15 Ağustos’u gösterirken suçun halen devam ettiğinin altını çizdi.

Erdoğan’ın YSK’nın kesin sonuçları açıkladığı 15 Ağustos’ta yasalara göre partisi ile ilişiğinin kesildiğini hatırlatan Eminağaoğlu, dilekçesinde şunlara dikkat çekti:

“Anayasa'nın 101/son maddesi karşısında, milletvekilliği sıfatı sona eren, bu nedenle başbakanlığı düşen, başbakanlığı düşmesi nedeniyle başkanı olduğu hükümeti düşen bir kişinin, düşen bu hükümetle yönetme iddiasında bulunması ve ayrıca mevcut anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmesi, daha önce sahip olduğu kamu gücünü kullanmaya devam etmesi, yukarıda ortaya konulduğu üzere çok açık bir anayasa ihlalidir ve anayasayı ihlal suçudur. Kamu gücünün, cebir ve şiddet gibi kullanılarak, anayasal düzenin fiilen uygulanmasının önlenmesine teşebbüs edilmesiyle dahi suç oluşmaktadır. Bu suça iştirak edenler yönünden de aynı durum söz konusudur.”

 

Kenan Evren örneğini verdi…

 

Eminağaoğlu dilekçesinde 12 Eylül Darbesi ile ilgili Ankara’da açılan davayı örnek olarak dilekçesine ekledi. Davanın 1980-1982 tarihlerinin yanı sıra Evren’in Cumhurbaşkanı seçildiği dönemi 1982-1983 yıllarını da kapsadığını ifade ederek şunları belirtti:

“12 Eylül yargılaması, 1982 Anayasasının Geçici 15’nci maddesi yürürlükten kaldırıldıktan sonra, 1980-1983 arasındaki dönem için yapılmış olup, o dava ve soruşturma, genel hükümler çerçevesinde TCY 146’ncı maddesinde düzenlenen suçla görevli ilk derece mahkemesinde yürütülmüş ve sonuçlandırılmıştır.

Kenan Evren 1982 yılında Anayasanın halkoylaması yoluyla kabulü üzerine, anayasa hükmü uyarınca o tarihten itibaren Cumhurbaşkanı seçilmiş olmasına rağmen, darbe dönemi olan 1980-1982 arasındaki dönem dışında, 1982-1983 arasında Cumhurbaşkanı olduğu dönem için bile, bu davada genel hükümlere göre yargılanmıştır.

5237 sayılı Yasa'nın 309’ncu maddesi kapsamındaki kalan bu olaydaki koşullar da 12 Eylül yargılamasından farklı değildir. Haklarında ihbarda bulunulan kişilerin genel hükümler çerçevesinde soruşturulmaları ve yargılanmaları gerekmektedir ki, geçmiş uygulamalara bakıldığında buna bir bir engel de bulunmamaktadır.”

Eminağaoğlu’nun savcılığa verdiği dilekçenin tam metni ise şöyle:

1- 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Yasası'nın 3/3 ncü maddesi uyarınca, Cumhurbaşkanı seçim takvimini de içeren Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) 06.6.2014 tarih ve 2910 sayılı kararı, 10.6.2014 tarih ve 29026 sayılı resmi gazetede yayınlanmıştır. (EK.-01).

Bu takvimde, Cumhurbaşkanı seçimi geçici sonuçlarının 11.8.2014 tarihinde ilan edileceği; 15.8.2014 tarihinde açıklanacak kesin seçim sonuçlarının da ayrıca resmi gazete, radyo ve televizyonda yayınlanmak üzere ilgili mercilere gönderileceği, ifade edilmiştir.

Seçime katılanlar ve herkes, bu durumlardan, resmi gazetede yapılan seçim takvimi ilanı nedeniyle haberdardırlar. Aksi ileri sürülemez.

 

2- YSK, 11.8.2014 tarih ve 3656 sayılı kararında, birleştirilen geçici seçim sonuçlarını, seçim takvimi uyarınca açıklamış ve bu sonuçlar aynı gün, 6271 sayılı Yasa'nın 18/2 nci maddesinden de hareketle, YSK'nun resmi internet sitesi www.ysk.gov.tr adresinde de yayınlanmıştır.(EK.-02).

Yapılan bu açıklama ve yayın, seçim hukuku yönünden ilan hükmündedir.

 

3- YSK'nun geçici seçim sonuçlarına ilişkin açıklama ve kararı ile, seçim takvimindeki ilan hususu gözetildiğinde, bunlardan sonra Recep Tayyip Erdoğan 11.8.2014 tarihinde, kendisinin "12 nci Cumhurbaşkanı olarak seçildiğine ilişkin" halka hitaben balkon konuşması olarak adlandırılan bir teşekkür konuşması da yapmıştır. Bu şekildeki konuşmalarını daha sonra da sürdürmüştür.(EK.-03)

Geçici seçim sonuçlarından, YSK kararları uyarınca ayrıca bir tebliğ ve yine ayrıca bir ilana gerek olmaksızın, seçim hukuku kapsamında haberdar olduğu kabul edilen Recep Tayyip Erdoğan, bu sonuçlar çerçevesinde yine benzeri açıklamalarda da bulunmaya devam etmiştir.

 

4- YSK, 15.8.2014 tarih ve 3719 sayılı olan, aynı gün resmi isternet sitesi www.ysk.gov.tr adresinde de yayınlanan Cumhurbaşkanı seçimi kesin sonuçlarına ilişkin kararında, Recep Tayyip Erdoğan'ın 12 nci Türkiye Cumhurbaşkanı seçildiğinin tesbiti ile adına mazbata düzenlenmesini, 6271 sayılı Yasa'nın 20 nci maddesi uyarınca seçim sonuçlarının TBMM Başkanlığına ve Cumhurbaşkanlığı Makamına bildirilmesini, TRT aracılığı ile kamuoyuna duyurulmasını, karar örneği ile eki cetveller ve Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan'ın mal bildiriminin de resmi gazetede yayınlanmasını ifade etmiştir. (EK.-04).

Seçim takvimi içinde ne zaman açıklanacağı ifade edilen ve buna uygun olarak ta seçim takvimi içinde açıklanan, YSK web sayfasında da yayınlanan bu kararın, ayrıca muhataplarına tebliğ veya ilanı; kurucu, yenilik doğurucu bir sonuç yaratmamaktadır. Böyle bir tebliğ veya ilana gerek yoktur.

Seçim takvimi içinde yer alan ve açıklanan bir işlemin, seçimi yürüten organ tarafından belirtilen şekilde açıklanması; sürecin, seçim takvimi ve bu takvimdeki süre içerisinde yürütülebilmesi için yeterlidir. YSK da burada yaptığının, bir tespit işlemi olduğunu, ancak bu tespitin ise kesinleşen bir işlem olduğunu kararında ortaya koymaktadır.

 

5- Cumhurbaşkanı seçiminin, Cumhurbaşkanlığı makamı boşalmadan yani bir Cumhurbaşkanı görevdeyken yapılması durumunda, Anayasa'nın 102/1 nci ve 6271 sayılı Yasa'nın 3/2 nci maddeleri uyarınca bu seçimin, mevcut Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde tamamlanacağı açıkça ifade edilmiştir. Bu düzenlemede, herhangi bir nedenle makamın boşalması halinde ise, boşalmayı izleyen altmış gün içinde seçimin yapılacağı vurgulanmıştır.

Anayasa'nın 102/2 nci ve 6271 sayılı Yasa'nın 4/1 nci maddesinde, Cumhurbaşkanı seçiminin ilk oylamasında geçerli oyların salt çoğunluğunu alan adayın, Cumhurbaşkanı seçilmiş olacağı ifade edilmiştir.

Anayasa'nın 102/4 ncü ve 6271 sayılı Yasa'nın 4/4 ncü maddesi uyarınca, Cumhurbaşkanı (seçilen) göreve başlayıncaya kadar, görev süresi dolan Cumhurbaşkanının görevinin devam edeceği vurgulanmıştır.

Anayasa'nın 103/1 nci maddesinde, Cumhurbaşkanının göreve başlarken and içeceği belirtilmiştir.

6271 sayılı Yasa'nın 21 nci maddesinde, seçilen Cumhurbaşkanı adına düzenlenen (mazbatanın) tutanağın, TBMM Genel Kurulunda yapılacak oturumda, TBMM Başkanı tarafından seçilen Cumhurbaşkanına verileceği, seçilen Cumhurbaşkanının da bu oturumda and içeceği, bu oturumun eski Cumhurbaşkanının "görev süresinin dolduğu gün" yapılacağı ifade edilmiştir.

Bu hükümlerden anlaşıldığı üzere, Anayasa ve bu konuda Anayasa'ya uygun olarak düzenleme içeren 6271 sayılı Yasa, "Cumhurbaşkanının seçilmesi" ve "Cumhurbaşkanının göreve başlaması" kavramlarını birbirinden ayırmıştır. Yine bu hükümlerden anlaşıldığı üzere Cumhurbaşkanı, ant içerek görevine başlamaktadır.

Seçilen Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez değil, doğal olarak, görev süresi dolan Cumhurbaşkanının görevden ayrılacağı gün ant içerek bu görevine başlamaktadır. Bu durum "aynı anda iki cumhurbaşkanı olamayacağı" kuralının da doğal sonucudur. Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı süresi 28.8.2014 tarihinde sona erdiğinden, bu oturumun da 28.8.2014 tarihinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Abdullah Gül, 28.8.2014 tarihine kadar görevdeki Cumhurbaşkanıdır.

Recep Tayyip Erdoğan, seçim sonuçlarının kesinleştiği 15.8.2014 tarihinden itibaren seçilmiş Cumhurbaşkanı olmasına rağmen, henüz Cumhurbaşkanlığı görevine başlamamıştır. Nitekim Erdoğan'ın 5 yıllık Cumhurbaşkanlığı görev süresi de, seçildiği 15.8.2014 tarihinden değil, (geçmiş örneklerde olduğu gibi) göreve başlayacağı 28.8.2014 tarihinden itibaren işlemeye başlayacaktır.

Başlayacağı Cumhurbaşkanlığı görevinden kaynaklanan hak ve sorumlulukları da, bu göreve başlayacağı yani bu sıfatı kullanabileceği günden itibaren söz konusu olacaktır.

 

6- Anayasa'nın 101/2 nci, 6271 sayılı Yasa'nın 4/5 nci maddesi uyarınca, Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilmekte, TBMM üyeliği sona ermektedir. Anayasada ve yine ilgili yasada, seçilmiş ancak henüz göreve başlamamış Cumhurbaşkanının, "parti üyeliği ve TBMM üyeliği hakkında", bu şekilde özel ve ayrık bir düzenleme yapılmıştır.

Parti ile ilişiğin kesilmesi, yasa uyarınca "kendiliğinden" söz konusu olmaktadır. Bu amaçla yapılacak başvuru veya verilecek dilekçeler, yenilik doğurucu yani sonuç doğurucu nitelikte değildir. Sonuç, seçilmekle kendiliğinden doğmaktadır. Buna göre, Erdoğan'ın partisi ile ilişiği, seçimin kesinleştiği 15.8.2014 tarihinde kendiliğinden kesilmiş olmakla, parti genel başkanlığı da aynı tarih itibarıyla kendiliğinden son bulmuştur.

Cumhurbaşkanı seçilmek nedeniyle, bu düzenleme uyarınca, yine seçimin kesinleştiği gün itibarıyla milletvekilliği de "kendiliğinden" sona ermiştir. Bunun için ayrıca herhangi bir işleme gerek bulunmamaktadır. Yine buna bağlı olarak, 2820 sayılı Yasa'nın 26 ncı maddesi uyarınca partisinin (TBMM) grup başkanlığı sıfatı da aynı gün itibarıyla kendiliğinden sona ermiştir.

Anayasa'nın 109/2 nci maddesi uyarınca, Başbakanların milletvekili olma koşulu bulunduğundan, milletvekili sıfatı 15.8.2014 tarihinde kendiliğinden sona ermekle, buna bağlı olarak aynı gün itibarıyla başbakanlığı da kendiliğinden sona ermiştir.

 

7- Erdoğan'ın başbakanlığının 15.8.2014 tarihinde kendiliğinden sona ermesi demek, hükümetin de aynı tarih itibarıyla düşmesi demektir. Şu an Erdoğan'ın başbakanlığı düşmüş olduğu gibi, en son başkanı olduğu hükümette aynı tarih itibarıyla düşmüş, bu hükümet düşmekle, bu hükümette yer alan bakanların bakanlıkları da yine aynı tarihte kendiliğinden sona ermiştir.

Ortada, başbakanlık görevi sürmesine rağmen, başbakanın görev başında olmaması gibi bir durum söz konusu değildir. Başbakanlığın düşmeyip sürmesi, ancak başbakanın görev başında olmaması durumunda, bir bakanın başbakanlıkla ilgili işleri yürütmesi veya başbakana vekalet etmesi söz konusu olabilir ki, başbakan sıfatının sona ermesi durumunda ise yapılması gereken, Cumhurbaşkanı tarafından, TBMM içinden bir milletvekilinin hükümeti kurmak üzere görevlendirmek olup, Cumhurbaşkanı tarafından da bu yola başvurulmamıştır.

Bu tabloda, Erdoğan yönünden sona ermiş milletvekilliği ve buna bağlı olarak sona ermiş bir başbakanlık, ayrıca düşmüş bir hükümet ve bu hükümette yer alanların tamamının bakanlıklarının sona ermiş olmasına rağmen, adı geçenlerin adeta hükümet faaliyetteymiş, hukuken varmış gibi, düşmüş bir hükümettede bulunamayacak bir kamu gücü kullanmaları ve hükümet yerine görev yapmaları, açık bir anayasa ihlalidir.

Bu durum, düşmüş hükümetin daha önce sahip olduğu kamu gücünden, bu gücün baskın biçimde kullanılmasından hareketle yapılmaktadır ki, bu yolla açık bir anayasa ihlali yaratılmaktadır.

 

8- Cumhurbaşkanlığı seçim takvimi işlerken, etkin bir seçim çalışması için çalışmalarına ara vermesi beklenen TBMM, iktidar partisinin çoğunlukla aldığı kararla, seçim takvimi içinde bile çalıştırılmış, iktidar partisine avantaj yaratabilecek, hukukun üstünlüğüne uygunluğu bir tarafa, demokrasi etiği yönünden bile savunulamayacak biçimde ve ayrıca her konuyu içine de alan torba yasa denilen yasa çalışmasına da yönelmiştir. (EK.-05).

Bu tabloda TBMM aralıksız çalıştırılırken; öte yandan Erdoğan'ın parti üyeliğinin sona ermesi nedeniyle iktidar partisi genel başkanlığı sıfatının sona ermesi, yine milletvekilliğinin sona ermesi nedeniyle de başbakanlığının ve TBMM grup başkanlığının sona ermesi ve yine hükümetin de düşmesi karşısında; hükümetin ve TBMM komisyonlarının sona ermesi nedeniyle de, TBMM'nin çalışamayacak olması karşısında, bu tartışmalardan kaçarak, daha önce gece gündüz çalıştırılan TBMM, bir anda torba yasa çalışmaları da görmezden gelinerek, 13.8.2014 tarihinde TBMM genel kurulunda yine iktidar partisinin çoğunluk oyuyla almış olduğu kararla, TBMM 14.8.2014 tarihinden başlamak üzere 01.10.2014 tarihine kadar tatile sokulmuştur. (EK.-06).

Cumhurbaşkanının göreve başlaması için and içme töreni nedeniyle 28.8.2014 tarihinde toplanacak olan TBMM'nin, sonraki aşamada hükümet kurulduktan sonra da, torba yasa ile ilgili olarak çalışmalarını sürdüreceği tekrar ifade edilmeye başlanmıştır. Bu durum ayrıca ve çok açıkça, Erdoğan'ın milletvekilliği ve başbakanlık sıfatlarının ve de hükümetin 15.8.2014 tarihinde düşmüş olduğunun, yine Cumhurbaşkanı olarak 28.8.2014 tarihinde görevine başlayacak olan Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanlığı görevine başlayınca, bir milletvekilini gecikmeden hükümeti kurmakla görevlendireceğinin, gecikmeden hükümetin kurularak Anayasa'nın 110 ncu maddesi uyarınca tatilde olsa bile TBMM'nin toplantıya çağrılarak, güvenoyu işlemlerinin yapılacağının ve daha sonra TBMM'nin tatile bile sokulmayabileceğinin ifadesi olup, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı görevine başlamadan önce parti ve TBMM'deki sıfatlarının sona erdiğinin, iktidar partisi tarafından bile doğrulanması ve hatta bu yolla saklanması anlamına da gelmektedir.(EK.-07).

 

9- Erdoğan'ın başbakanlık görevinin 15.8.2014 tarihinde sona erdiği, seçim takvimi uyarınca tartışmasızdır. Bu durumda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bir milletvekilini hükümeti kurmakla görevlendirmesi gerekirken, Anayasa'nın 109 ncu ve 110 ncu maddesindeki bu yola başvurulmamıştır. Abdullah Gül bu yola başvurmayınca, milletvekili sıfatı bile olmayan bir kişinin başkanlığındaki düşmüş bir hükümet görevdeymiş gibi görev yapmış, bu hükümetteki görevleri sona ermiş olan bakanlar da, buna rağmen çok açık anayasa ihlali ile görevlerine devam etmişlerdir. Bu çerçevede 15.8.2014 tarihinden sonra başbakan ve bakan sıfatıyla çeşitli iş ve işlemler gerçekleştirilmiştir. (EK.-08).

Düşmüş bir hükümetin bakan ve başbakanlarının yapmış olduğu işlemlerin hiç bir hukuksal dayanağı bulunmamaktadır. (EK.-09; Çiğdem Toker yazısı).

 

10-Anayasa'nın 101/son maddesi karşısında, milletvekilliği sıfatı sona eren, bu nedenle başbakanlığı düşen, başbakanlığı düşmesi nedeniyle başkanı olduğu hükümeti düşen bir kişinin, düşen bu hükümetle yönetme iddiasında bulunması ve ayrıca mevcut anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmesi, daha önce sahip olduğu kamu gücünü kullanmaya devam etmesi, yukarıda ortaya konulduğu üzere çok açık bir anayasa ihlalidir ve anayasayı ihlal suçudur. Kamu gücünün, cebir ve şiddet gibi kullanılarak, anayasal düzenin fiilen uygulanmasının önlenmesine teşebbüs edilmesiyle dahi suç oluşmaktadır. Bu suça iştirak edenler yönünden de aynı durum söz konusudur.

 

11- Seçim sonuçları, YSK internet sayfasında ilan edilmiştir. Bunlar seçim takvimi içinde gerçekleştirilecek ve bu takvimdeki süreye sığdırılacak işlemler olduğundan, ayrıca muhatabına tebliğe gerek bulunmamaktadır. Zaten özel olarak ilanı belirtilmeyen işlemlerin ilanına da gerek bulunmamaktadır. Bakıldığında geçici sonuçlar YSK tarafından açıklanmıştır. Kesin sonuçlar, yine YSK tarafından basın açıklaması yoluyla kamuya duyurulmuştur. Hatta TRT'de bile seçim sonuçları yayınlanmıştır. Bunlar yoluyla, amaçlanan duyuru koşulu yerine getirilmiştir. (EK.-10).

Yukarıda belirtilenlerin dışında ayrıca resmi gazetede ilan, kurucu bir unsur değildir. Çünkü işlemin o gün yapılacağı resmi gazetede ilan edilen seçim takviminde ifade edilmiştir. Seçimle ilgili iş ve işlemlerde, seçim hukukundaki işlerin seçim takvimi kapsamında ivediliği de gözetildiğinde, her durumda tebliğ veya ilan gerekmemekte, zorunlu olarak tebliğ veya ilan yoluna ise, bu durumun yasa veya YSK kararında açıkça ifade edildiği hallerde gidilmesi gerekmektedir. Olayda açıklanan seçim takviminde, söz konusu işlemin YSK tarafından hangi gün açıklanacağı ifade edilmiş, bu açıklama gerçekleştirilmiş, yine açıklama TRT yoluyla da yerine getirilmiştir. Aleniyet ayrıca sağlanmıştır. Burada vurgulanan resmi gazete koşulu ise, yasaya da bakıldığında çok açıkça görüleceği üzere, zorunlu bir koşul niteliğinde olmayan bir vurgulamadır.

12- Kaldı ki, seçim sonuçları 15.8.2014 tarihinde Başbakanlığa gönderilmesine rağmen, yasanın çok açık hükmü gözardı edilerek Resmi Gazete'de yayınlanması ısrarla ertelenmektedir. Bu durum Anayasa'nın 137/1-2 nci maddelerine de açıkça aykırıdır. Resmi Gazete'nin, seçimi kazanan kişiye bağlı bir birim tarafından çıkartıldığı düşünüldüğünde, durum ayrı bir anlam kazanmaktadır. Seçime ilişkin yayının ertelenmesi yoluyla, olayda amaçlanan, Başbakana tebligatın yapılmamış sayılması, bu yolla da milletvekilliğinin düşmemiş sayılması gibi bir durum yaratmaktır. Oysa bu durum, sadece ve sadece çok açıkça resmi gazeteyi çıkaran genel müdürlüğün, yine bu genel müdürlüğün bağlı olduğu müsteşar yardımcısının ve müsteşarın da ayrıca sorumluluğunu gerektirmektedir. İlgili genel müdürün izne ayrılması, vekalet eden kişinin de bu konudaki sorulara yanıtsız kalması düşünüldüğünde, ortaya çıkan bu durumlar, anılan birimlerin ayrıca sorumluluğunu gerektirmektedir. (EK.-11; T24, Cumhuriyet Fırat Kozok haberi).

Anılan sonuçlar daha önce ifade edildiği üzere, kesin seçim sonuçları ile birlikte kendiliğinden doğmuştur. Resmi gazetede yayın yapmamanın yarattığı bir statü söz konusu değildir. Yayın yapmama yolundaki bu yaklaşım bile, sonuçların kendiliğinden doğmuş olduğunu göstermeye yetmektedir. (EK.-12; Prof Dr İbrahim Kaboğlu görüşü).

 

13- Kaldı ki ülkede duymayan tek bir kişinin dahi kalmadığı, aksini söylemenin yaşamın olağan akışına da aykırı olduğu bir durumda, bu şekildeki bir tebligatın usulsüzlüğünden bahsedilmesi halinde, genel hukuk kuralı uyarınca, usulsüz bir tebligat muhatabınca öğrenilmiş ise, artık bu tebligatın geçerli olduğu tartışmasızdır.

Olayda bakıldığında, resmi gazetede karar yayınlanmamasına rağmen, yukarıda belirtildiği üzere TRT sayfalarında ve diğer basın yayın organlarında yayınlar yapılmakta, bu çerçevede Erdoğan çıkıp cevaben beyanat ve konuşmalar da gerçekleştirmektedir.

Türkiye makamlarınca alınmayan seçim sonuçlarına rağmen, kesin sonuçları alarak kutlamak için arayan yabancı devlet başkanlarının kutlama mesajlarını almaktadır. Yabancı devlet başkanlarının seçim sonuçları için araması, kesinleşen seçim sonuçları uyarınca yerleşik diplomatik nezaket gereği olup, kesinleşen seçim sonuçları yabancı devletlerce bile öğrenilmiş bulunmaktadır. Bu durumda ülkesindeki resmi birimlerin yayınlarını engelllenerek, yabancı devletlerden kabullerin yapılması, kendi devlet kurumlarına olan tahakkümün açık bir ifadesidir. Bu durum, hukuk sistemi ile alay etmek, anayasayı paçavra olarak görmek demektir. (EK.-13).

 

14- Partisinin, çeşitli organlarında bulunan ve partide ve hükümette yardımcılığını yapan kişilerin açıklamalarında bile, sonuçların alındığı net olarak ortada iken ve Erdoğanla ilgili görevlerin düştüğü yolundaki Mehmet Ali Şahin'in beyanı bile, bunu açıkça ortaya koymasına rağmen, daha önce emri altındaki birimlerce çıkartılan resmi gazetedeki yayını, diğer tüm işlemler yayınlanmasına rağmen, bu kararın bu birim yoluyla ısrarla yayınını yaptırmayarak, sona ermesine rağmen, milletvekili ve başbakanlık görevlerine devam etmesi, bu birim ve kurum üzerindeki nüfuz ve gücünün, yani önceden sahip olduğu kamu gücünün cebir ve şiddet gibi kullanıldığını, bu birime yeni kurulacak hükümet yönünden de gücünün devam edeceğinin hissettirilerek, anılan kişilerin bu duruma mecbur bırakılarak, anayasanın ihlalinin söz konusu olduğunu göstermektedir. (EK.-14; Mehmet Ali Şahin'in beyanı).

 

15- Resmi gazetede 15.8.2014 tarihinden sonra yayınlanan ilan ve yazılara bakıldığında, yargı ilanlarının ve yine 15.8.2014 tarihinden sonra gönderilen işlem ve kararların yayınlanması karşısında, YSK'nun anılan kararının yayınlanmaması özel bir amaca yönelik olup, bu da örgütün gücünü ortaya koymaktadır.

 

16- Erdoğan'ın milletvekilliği ve başbakanlık sıfatının sona ermesi karşısında, hükümet düşmüş olduğuna göre, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, devlet organlarının anayasaya göre uyumlu çalışmasını gözeterek bir milletvekiline hükümeti kurmak görevini vermesi gerekirken, bu görevi vermeyerek Erdoğan'ın mevcut görevleri sürüyormuş gibi hareket etmesine bilerek ortam hazırlamaktadır. Bu durum açıkça Anayasa'ya aykırıdır, anayasayı ihlaldir. TBMM Başkanı da, milletvekili sıfatının sona erdiğini, dolayısıyla başbakanlığının da bittiğini Erdoğan'a iletmesi gerekirken, bundan uzak durmaktadır. Başbakanlık tarafından yayınlanan resmi gazetede ise, her şey yer almasına rağmen seçim sonuçları yayınlanmamaktadır. Bunların her biri anayasayı ihlaldir. (EK.15; Prof Dr Erdoğan Teziç görüşü).

 

17- Cumhurbaşkanı seçilmesi nedeniyle, milletvekilliği ve başbakanlığı düşen Erdoğan'ın bu görevlerini sürdürmesi ve yine hükümet düşmemiş gibi hükümetin ve diğer bakanların da görev yerine getirmeleri, bir sivil yani silahsız gerçekleştirilen darbe halidir. (EK.-16, Prof Dr Emre Kongar yazısı).

 

18- Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan'ın Anayasa uyarınca milletvekilliği ve başbakanlık görevi, Cumhurbaşkanı seçildiği anda sona ermekte, bunun için göreve başlama koşulu aranmamaktadır. Her iki işlem birbirinden ayrı işlemlerdir. Erdoğan'ın göreve devam etmesi açık bir anayasa darbesidir. (EK.-17, Prof Dr İbrahim Kaboğlu görüşü).

 

19- Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin, YSK kararı basın yoluyla duyurulduğundan, bu işlemin seçilen kişinin emri altındaki birim tarafından yayınlanmaması suç oluşturmaktadır. Ayrıca YSK basın açıklaması ile de seçim sonuçları aleni bir biçimde duyurulmuştur. Bu durum, seçim hukuku kapsamında yeterlidir.(EK.-18, Prof Dr Hayrettin Ökçesiz başvurusu).

 

20- Cumhurbaşkanı seçim işleminin kesinleşmesiyle, kendiğiliğinden milletvekiliği sona eren Erdoğan'ın başbakanlığı da düşmekte, buna bağlı olarak mevcut hükümet te düşmektedir. Yine Erdoğan'ın parti ile ilişiği de aynı anda kendiliğinden kesildiğinden, partideki tüm görevleri de sona ermektedir. Erdoğan15.8.2014 tarihinden itibaren, gerek milletvekilliğinden gerek parti üyeliğinden kaynaklanan hiç bir işlemde bulunamaz. Geçmişteki tüm örneklerde bu doğrultudadır. Aksi hareket yasalardaki emredici kurallara açıkça aykırılık oluşturmaktadır. (EK.-19; Bülent Serim görüşü).

 

21- Bir hakkın kötüye kullanılmasından, yarar sağlanılamaz. Bu iç hukukta da, evrensel hukukta da değişmez bir kuraldır. Seçimleri kazanan Erdoğan, kendisine bağlı bir birime, seçim sonuçlarını yayınlatmayarak, milletvekili, başbakanlık gibi görevlerine devam etmekte, düşen başbakanlığı karşısında, diğer bakanların da görevleri sona ermiş olmasına rağmen, onların da göreve devamlarını sağlamakta, haberdar olduğu ve yine ayrıca haberdar olması gereken bir karar içeriğini, kendisine bağlı birimde yayınlatmayarak, bu şekilde hukuk dışı adım ve yönetimine zemin yaratmakta; iktidarını, hukukun ve anayasal düzenin dışına çıkarak sürdürmektedir.

Hukuk dışı adımlar, hukuksal olmayan durumlara, asla hukuksallık kazandırmaz. Dolayısıyla, yayınlatmama yoluyla yaratılan, elde edilen veya sürdürülen, bir hukuksal kazanç veya yarar söz konusu olamaz. Böyle bir işlem Erdoğan'ın sona eren, partideki sıfatlarının veya TBMM üyeliği ve buna bağlı görevlerinin sürmesine yol açmamaktadır.

Bu tablo, hukuk dışı bir yönetim ve anayasayı ihlal konusundaki bir örgütlenmenin, kamu gücünü ne düzeyde kullandıklarını çok açıkça bir ifade etmektedir.

 

22- 15.8.2014 tarihinde Erdoğan'ın başbakanlık görevinin düşmesiyle, 61 nci hükümet te sona ermiştir. Yeni bir hükümet kurulmamasına, kurulmasından da uzak durularak, bu süreçte Erdoğan'ın dokunulmazlığı varmış gibi hareket edilip, hukuk dışı bir yönetim yürütülerek, anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edilmektedir. Bunu gerçekleştiren, Erdoğan, yine yeni hükümet kurma işlemlerini başlatmayan Abdullah Gül, bakanlıkları düşmesine rağmen görevleri sürüyormuş gibi 15.8.20014 tarihinden bu yana görev yapan 61 nci hükümetteki bakanlar ve TBMM'ndeki işlemleri gerçekleştirmeyen TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yine resmi gazetede yayın işlemlerini gerçekleştirmeyerek, bu durumu meşru gibi gösterme yolunda zemin yaratarak, aynı amaç doğrultusunda hareket eden Başbakanlık müsteşarı, ilgili müsteşar yardımcısı ve resmi gazetenin yayınlandığı birimden sorumlu genel müdür, bu genel müdür yerine işlemleri yürütenler ve diğer sorumlulardır. Bu durum çok açık bir anayasayı ihlal suçu olup, mevcut iddialar soruşturma açmak bir yana, dava açmak için kuvvetli şüphe boyutunun da ötesine geçmekte, eylemler ve bu eylemleri ortaya koyan kanıtlar mahkümiyete yeter boyuta ulaşmaktadır.

 

23- Seçim sonuçlarının YSK tarafından 15.8.2014 tarihinde kesinleştirileceğini, resmi gazetede yayınlanan seçim takviminden bilmekte olan Recep Tayyip Erdoğan, bu doğrultuda YSK tarafından belirtilen günde yapılan ve aleni biçimde kamuoyuna da duyurulan işlemlerden yukarıda açıkça ifadeedildiği üzere seçim hukuku uyarınca haberdardır. Bunun aksi yani haberdar olmaması, sürecin seçim takvimini sarkamayacağı gözetildiğinde düşünülemez.

Seçim sonuçlarına ilişkin karar, Erdoğan'a bağlı olan birim nezdinde çıkartılan resmi gazetede yayınlanmayarak, yayınlanması ertelenerek, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı görevine başlayacağı 28.8.2014 tarihine kadar sade vatandaş gibi olmaması, adeta o tarihe kadar milletvekiliymiş, başbakanmış gibi olması amaçlanmakta, kendi kişisel çıkarı uğruna, olmayan yetki ve görevle ülkeyi düşmüş bir hükümetle yönetmesine yol açılmakta, o da bu doğrultuda hareket etmekte, tüm şüpheliler bu yolda iradelerini ortaya koymaktadırlar.

 

24 Milletvekili ve yine başbakan olmayan birisinin, başbakan gibi görev yapması, kamu gücünü bu yolda kullanması, anılan sıfatları taşıyormuşcasına kendisinin dokunulmazlık zırhı bulunduğu şeklinde, önceden sahip olduğu kamu gücünü bırakmayarak cebir gibi kullanması, anasayı ihlaldir, bir sivil darbe teşebbüsüdür.

Aynı şekilde düşen bir hükümetin bakanlarının, önceki sahip oldukları kamu gücü devam ediyormuşcasına, bir hükümetteymiş gibi görev yapmaları, bakan olmayanların bakan yetki ve görevlerini kullanarak böylece anayasal düzenin dışına çıkmaları, yine anayasayı ihlaldir.

Cumhurbaşkanınında bu ortamı yaratması, doğrudan adım atarak bu durumu önleyebilecekken, yetkim yok diye seyirci kalması, iştirak yoluyla anayasayı ihlaldir. (EK.-20).

 

25- Milletvekilliği 15.8.2014 tarihinde düşen Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak 28.8.2014 tarihinde göreve başlayacağından, aradaki bu süre içinde bir dokunulmazlığı söz konusu olmadığından, bu süre içerisinde, kendisini milletvekili seçilmeden önceki görev suçları, ya da tüm kişisel suçları konusunda yargı ve hukuk denetimi dışında tutabilmek için, düşmüş bir hükümetle, etki altına aldığı bazı bürokratları ve Cumhurbaşkanını da sürece dahil edip, anayasanın dışına çıkarak, anayasayı ihlal etmesi, çok açıkça TCY'nın 309 ncu maddesindeki suçu oluşturmaktadır.

 

26- Anayasa'nın 101 ve 76 ncı maddelerinde Cumhurbaşkanlığına adaylık konusu düzenlenmekte olup, aday olurken kimlerin görevlerinden çekilmesi gerektiği de bu maddelerde hüküm altına alınmıştır. Yine 6271 sayılı Yasa'nın 11 nci maddesinde de bu paralelde düzenlemelere yer verilmiştir.

Cumhurbaşkanı seçimine aday olanların mevcut görevlerinden ayrılması konusuna ilişkin 6271 sayılı Yasa'nın 11 nci maddesi hakkında anılan yasa çıktığında CHP tarafından Anayasa Mahkemesine başvuru yapıldığında, Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu 15.6.2012 tarih ve 30/96 sayılı kararında, başbakanın seçim döneminde görevden ayrılmasının başka aksaklıklara yol açacağı gerekçesinden hareketle, başbakan yönünden bir iptal kararı vermemiştir. (EK.-21).

Anayasa Mahkemesinin kararının yerinde olup olmaması bir tarafa, bağlayıcı olan bu kararda, aday olan başbakanların seçim döneminde görevden ayrılmalarının, başka sorunlar yaratacağı ifade edilmiştir. Kararda söylenen seçim döneminin bitimi ise, seçimin ilk turda sonuçlandığı gözetildiğinde, seçim takviminde seçimin kesinleştiği tarih olarak gösterilen, 15.8.2014 tarihidir. Seçimin kesinleştiği bu tarih itibarıyla da zaten Anayasa'nın 101/son maddesi devreye girmekte, seçilen Cumhurbaşkanının, (varsa) milletvekili sıfatı ve buna bağlı olarak başbakanlığı aynı gün düşmektedir. Anayasa Mahkemesinin bu kararına da rağmen, seçim dönemi sonrasında bile Anayasa'nın 101/son maddesine aykırı biçimde başbakanlığın sürdürülmesi, açık bir anayasa ihlalidir.

YSK da, MHP'nin yaptığı başvuru üzerine, Cumhurbaşkanı adayı olan Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanı aday listelerinin kesinleştiği tarih itibarıyla görevinden ayrılmasına gerek bulunmadığı konusunda, Anayasa Mahkemesi kararından da hareket ederek, aynı paraleldeki 12.7.2014 tarih ve 3237 sayılı kararını vermiştir. (EK.-22).

Kuşkusuz ve tartışmasız YSK'nun kararı da seçim dönemi için verilmiş, doğal olarak seçim sonrası için uygulaması olmayan bir karardır. Bu da zaten kararda ifade edilmiştir.

Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hakkında, CHP tarafından Anayasa'nın 101/son maddesinin uygulanması yönünden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunulması ve bu başvurunun reddedilmesi de, sonuca etkili bir boyut yaratmamaktadır. (EK.-23).

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 2820 sayılı Yasa'nın 101 nci maddesi uyarınca işlem yapılmamış olması, parti tüzel kişiliği yönünden üzerinde durulması gereken bir konudur.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının aynı Yasa'nın 104 ncü maddesi çerçevesinde konuya yaklaşması durumunda ise, aykırılığın giderilmesi için tanınacak altı aylık süre düşünüldüğünde, bu durum aykırılığın söz konusu olduğu altı aydan bile kısa olan ve halen de işleyen onüç günlük süre de gözetildiğinde, olaydaki hukuka aykırılığı giderebilecek etkili bir yol ve yöntem olmayıp, zaten -süreler yönüyle- olayda uygulanabilir de değildir.

Seçim döneminden sonrası için Anayasa'nın 101/son maddesinin devreye girmesi, Anayasa Mahkemesi'nin ve YSK'nun anılan kararlarıyla çelişki de yaratmamaktadır.

Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığını yaptığı Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, Anayasa Mahkemesi 30.7.2008 tarih ve 01/02 sayılı kararıyla, laik ve demokratik cumhuriyete aykırılığın odağı olduğuna da hükmetmiştir. (EK.-24).

 

Adalet ve Kalkınma Partisi, daha sonraki tarihlerde ve bugüne kadar laik ve demokratik cumhuriyete aykırı niteliğinin değiştiği yolunda Anayasa Mahkemesine başvuru da yapmamış, bu yolda herhangi bir karar da almamış, bu niteliği ile benzer eylemlerle bulunarak faaliyetini sürdürmüştür.

Anayasa uyarınca, laiklik ve demokrasi, cumhuriyetin değişmez niteliklerinden olup, bu şekilde laik olmayan parti bugüne kadar laik hükümet, demokrat olmayan parti de yine bugüne kadar demokratik hükümet olarak görev yapmıştır.

Siyasi partiler, Anayasa'nın 68’nci maddesi uyarınca demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından olup, demokratik niteliğini kaybetmiş bir siyasi partinin, bu son eylemler de gözetildiğinde, parti üyesi olmayan ve dolayısıyla genel başkanlık sıfatı da bulunmayan Erdoğan'ın başkanlığında faaliyetlerini sürdürmesi, Anayasa'nın 68 nci maddesinde belirtilen ilkelere de ayrıca ve çok açıkça aykırıdır. Yine bu durum da, anayasanın ayrıca ihlalidir.

Açılacak bu soruşturmanın, bu soruşturmadaki mevcut olan ve elde edilecek kanıtların; 2820 sayılı Yasa'nın 101’nci maddesine aykırılıklar nedeniyle, aynı Yasa'nın 106’ncı maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına da gönderilmesi, görevinizden kaynaklanan yasal bir zorunluluktur.

 

27- Milletvekilliği düşen, buna bağlı olarak başbakanlığı sona eren Recep Tayyip Erdoğan'ın, önceki bu sıfatlarından hareketle kamusal kaynakları kullanması, bu kaynakların kullandırılması, aynı şekilde hükümetin düşmesi karşısında düşen hükümetteki bakanlar yönünden de bu kaynaklar açısından aynı durumun söz konusu olması, adı geçenler yönünden ayrıca sorumluluk doğurucu niteliktedir.

 

28- Recep Tayyip Erdoğan dışındakiler, kamu görevlisi veya kamuda görevli olup, çıkar amaçlı suç örgütü veya terör örgütü kurmak ve yönetmek; (daha önceden yapılan hukuksal tartışmalara rağmen), yürütülen kamu görevi nedeniyle, bu görev kapsamında değerlendirilmemiş, geçmiş uygulamalar da bu doğrultuda ortaya çıkmış olduğundan, anılan kişilerin; Yüce Divan'da veya Yargıtay'da yargılanacak kişi olup olmama sıfatlarına bakılmaksızın, izin, dokunulmazlık veya meclis soruşturması hali gibi durumlar da söz konusu edilmeksizin, genel mahkemelerde genel hükümler çerçevesinde haklarında işlem yapılması gerekmektedir.

Görev kapsamında kalan suçlarda, soruşturma ve yargılama yöntemi yönünden, suça veya ilgili kişilerin sıfatına bakılmaktadır. Oysa, suç örgütü kurmak veya yönetmek veya örgüt kapsamında hareket etmek, görev kapsamında kalmayan suçlardır. Önceki uygulamalar bu açıklamalar paralelinde genel mahkemelerde yürütülmüş, dokunulmazlık veya meclis soruşturması durumuna, yine kişilerin Yargıtay'da veya Anayasa Mahkemesinde yargılanabilecek sıfatta olup omadıklarına da bakılmadan, genel mahkemelerde ve savcılıklarda işlemler yürütülmüştür.

 

29- 5237 sayılı TCY 309 maddesi kapsamında kalan anayasayı ihlal, 765 sayılı TCY'nın 146’ncı maddesi kapsamında düzenlenmiştir.

12 Eylül yargılaması, 1982 Anayasasının Geçici 15’nci maddesi yürürlükten kaldırıldıktan sonra, 1980-1983 arasındaki dönem için yapılmış olup, o dava ve soruşturma, genel hükümler çerçevesinde TCY 146’ncı maddesinde düzenlenen suçla görevli ilk derece mahkemesinde yürütülmüş ve sonuçlandırılmıştır.

Kenan Evren 1982 yılında Anayasanın halkoylaması yoluyla kabulü üzerine, anayasa hükmü uyarınca o tarihten itibaren Cumhurbaşkanı seçilmiş olmasına rağmen, darbe dönemi olan 1980-1982 arasındaki dönem dışında, 1982-1983 arasında Cumhurbaşkanı olduğu dönem için bile, bu davada genel hükümlere göre yargılanmıştır.

5237 sayılı Yasa'nın 309’ncu maddesi kapsamındaki kalan bu olaydaki koşullar da 12 Eylül yargılamasından farklı değildir. Haklarında ihbarda bulunulan kişilerin genel hükümler çerçevesinde soruşturulmaları ve yargılanmaları gerekmektedir ki, geçmiş uygulamalara bakıldığında buna bir bir engel de bulunmamaktadır.

 

30- Örgütlü bir biçimde gerçekleştirilen eylemler nedeniyle, şüpheliler hakkında genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.

 

Sonuç ve istek

 

Yukarıda belirtilen nedenlerle;

·  Şühelilerin TCY'nın 309 ncu maddesinde düzenlenen anayasayı ihlal suçundan genel hükümlere göre soruşturularak, haklarında kamu davasını açmaya yeterli kuvvetli şüphe halinin varlığı gözetilerek kamu davası açılması,

·  Ayrıca açılacak soruşturmanın, elde edilen ve edilecek kanıtların 2820 sayılı Yasa'nın 106 ncı maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na da gönderilmesi,

Arz ve talep olunur. 22.8.2014