Gündem

Yalçın Bayer: Altaylı, Adnan Hoca'yı yazdıkça tehdit faksları artıyordu

"Polis de yargı da korkuyordu..."

18 Temmuz 2018 15:17

Hürriyet gazetesi yazarı Yalçın Bayer, 11 Temmuz 2018 sabahı İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından başlatılan operasyon kapsamında, 'suç örgütü elebaşı' olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Adnan Oktar’ın basın ve yargıdaki etkisine dair bir yazı kaleme aldı.

Gazetenin bugünkü (18 Temmuz 2018) nüshasında yayınlanan köşe yazısında Bayer, gazeteci Fatih Altaylı’nın yıllarca 'Adnan Hoca ve çetesiyle' mücadele ettiğinin tanığı olduğunu belirtti.

Altaylı’nın ‘Adnan Hocacıların kirli yüzlerini sergiledikçe’ tehditler aldığını da anlatan Hürriyet yazarı, bu saldırıları ‘her gazetecinin yaşamadığı türden’ olarak nitelendirdi.

"Polis de yargı da korkuyordu..."

O dönemde gazetecilerin Adnan Oktar ve ‘çetesi’ hakkında yazmaya çekindiklerini, çünkü yazdıkları taktirde ‘ne eşlerinin, ne kızlarının hakkında denmedik saldırı ve terbiyesizlik kalmadığını’ ifade eden Bayer, polisin de yargının da bu ‘çete’den korktuğunu dile getirdi.

Yalçın Bayer’in "Adnan Hoca ve FETÖ'nün öyküsü" başlıklı yazısının ilgili kısmı şöyle:

“GAZETECİ Fatih Altaylı ile hem Cumhuriyet’te, hem Hürriyet’te birlikte çalıştık; hatta odalarımız yan yana oldu.

O ayrıldıktan sonra Best FM’deki sabah programları bir süre ben yürüttüm. Kendisini ‘Babıâli’ye kazandıran’ sporda Hıncal Uluç, güncel siyasette de Ertuğrul Özkök’tür.

'Yıllarca Adnan Hoca ve çetesi ile uğraştım' diyor Altaylı; doğrudur, sıkıntı sürecinin bizzat tanığı olmuşuzdur. Onların kirli yüzlerini sergiledikçe, bırakın telefonu yüzlerce faks mesajları ile tehdit edilmiştir. Her gazetecinin yaşamadığı ender ‘vakalardan’/saldırılardan’ birisidir bu.

Faks sistemi daha yeniydi. Altaylı yazdıkça, ‘çetenin’ gönderdiği iğrenç mesajların sayısı giderek artıyordu. Dört fakstan biri de bizim odamızdaydı. Gazetemiz çalışanları hakkında neler yazmıyorlardı ki. Bu pislik karşısında gazeteciler tek satır yazmaya korkuyorlardı, aksi halde ne eşiniz, ne kızınız hakkında denmedik saldırı ve terbiyesizlik kalmıyordu. Herkes ‘korkuyordu’; polis de, yargı da... Mahkemeleri ayarlıyorlar; ‘büyük’ siyasetçilerle kol kola oluyorlar. Zengin ailelerin ve siyasetçilerin kandırdıkları çocuklarından başka, ağına düşürdükleri manken ve siyasetçilerin kızlarına da ‘motor’ adını takıyorlardı.

Bu rezilliklere karşın polis ve savcı kendileriyle uğraşamıyordu. Bir gün Adnan Hoca tutuklanıverdi. Soruşturmayı yüreklice yaptıran, Ecevit’in başbakanlığında, dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan oldu. E5 üzerinde Silivri Kumburgaz’da ‘meçhul’ çiftliğine polisi bir tek o sokturdu. Ne yazık ki, Tantan’ın görev süresi iki yılı aşamadı. Koalisyon ortakları DSP, ANAP ve MHP’ye direnemedi ve bakanlıktan ayrıldı. Daha sonra kendisinin talimatıyla harekete geçen güvenlik güçleri ve savcılara davalar açılması çok ilginçti."


Yalçın Bayer'in Hürriyet'te yayınlanan yazısının tam metnine şuradan ulaşabilirsiniz.