Yaşam

'Viskici Soyguncu': Hayatta ne yaparsan yap, ama iyi yap

'Gece bazen kalkıyorum, iki tek atıp atölyeme iniyorum, en iyi işleri de o zaman çıkarıyorum'

18 Aralık 2014 18:19

"Burası benim evim" diye işaret ediyor kameralara, merdivenlerin başında durarak. "Eşimle burada yaşıyoruz" ve aşağıya inen basamakları göstererek devam ediyor sözlerine: "Şurası da atölyem, hayatımı buradan kazanıyorum". Düzenli bir seramik atölyesi. Vazolar, heykeller, kupalar, cepte taşınan minik içki mataraları, renk renk, çeşit çeşit.

Haberde fonda kullanılan neşeli müzik, sanatçının gözlerindeki parıltıyla uyum içinde: "Gece bazen kalkıyorum, iki tek atıp atölyeme iniyorum, en iyi işleri de o zaman çıkarıyorum."

BBC Türkçe'de yer alan habere göre, kırk, kırk beş yaşlarında, çok sportif görünümlü, kısa saçlı, yakışıklı bir adam. Bir yerlerden bu adamı tanıyorum. Aslında sadece ben değil, onu tüm ülke tanıyor. O Macaristan'da 1993 ve 1999 yılları arasında otuz banka soyan Attila Amrus, daha doğrusu halkın tanıdığı isimle "Viskici".

O yıllarda adı efsaneleşmiş, modern Robin Hood olmuştu! Yakalanıncaya kadar hakkında tek bilinen, güvenlik güçleriyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamasıydı. Gözüne kestirdiği bankaya taksiyle geliyor, soygundan önce yakınlardaki bir cafede mutlaka bir bardak viski içiyor, sonra da yüzüne geçirdiği bir kar maskesiyle bankaya dalıyordu.

"Bu bir soygundur" deyip elindeki silahıyla çantasını işaret ediyor, bankadakilerle şakalaşıyor, bir kedi gibi, bir sıçrayışta banka memurlarının çalıştığı kısma atlıyor, paraları çantaya doldurup göz açıp kapayıncaya kadar da ortadan kayboluyordu. Adını da soygun esnasında etrafına yaydığı viski kokusundan almıştı.

"Viskici Soyguncu" o yıllarda polisin en büyük korkusu ve belasıydı. Dile kolay, altı yıl içinde Budapeşte'de otuz banka şubesi soymuştu. Hatta bazı bankalara birden çok kez girmişti. Devlet ne yaparsa yapsın, çaresizdi. Polisler onlarca özel ekip kurmuş, Viskici'yi her ne pahasına olursa olsun ele geçirmenin planlarını yapıyordu.

 

Halk kahramanı

 

Halk arasında da ünü yayılıyordu. İnsanlar bir banka soyguncusuna sempati duymaya başlamışlardı. Şehir efsaneleri yeni bir halk kahramanının doğduğuna işaret ediyordu.

Sıradan bir halk çocuğunun devletle ve polisle oyun oynaması; banka soysa da asla silahını kullanmaması; soygundan önce mutlaka bir tek atması; girdiği bankalarda memurlarla şakalaşması; hep tek başına çalışması insanların ona sempati duymasını sağlamıştı.

Hatta kulaktan kulağa yayılan haberlere göre, çaldığı paraların bir kısmını yoksullara dağıtıyordu. Hep yalnız çalışırdı. Ancak artık alınan önlemler, bankalarda artan güvenlik elemanlarının sayısı, soygun yerine çabuk varmak için hazır bekletilen polis ekiplerinin baskısı, onu yanına biri alarak soyguna girmeye zorladı ve sonunu da bu hazırladı.

Bir soygunun ardından yanındaki arkadaşı yakalandı ve polis iz sürerek efsane soyguncunun kimliğini tespit etti ve ele geçirdi.
Yakalanmasının ardından artık gerçek kimliğiyle tanınan Viskici'nin halk arasındaki ünü daha da artmıştı. Attila Ambrus, Romanya'nın Erdek bölgesinden gelen yoksul bir Macar'dı ve profesyonel bir buz hokeyi oyuncusuydu. Takım arkadaşları tarafından çok sevilen biriydi.

Soygun yaptığı günlerde bile antrenmanlara gitmeyi ihmal etmemişti. Ve iz süren acar gazeteciler Viskici'nin gerçekten de yoksul çocuklar için spor yapma imkânı veren kulüplere maddi olarak yardım ettiğini ortaya çıkarmışlardı.

 

Hapisten kaçtı

 

Attila Ambrus'un ünü daha mahkeme aşamasında, "Kimse asla kaçamaz" denilen hapishaneden kaçmasıyla birlikte tavan yaptı.

Ama artık çılgın koşu başlamıştı. Bütün polis teşkilatının peşine düştüğü modern Robin Hood, ülkeden kaçacağına yeniden soygunlara başladı. Çünkü kaçabilmek paraya ihtiyacı vardı. Ve sonunda beklenen oldu, tekrar yakalandı.

Çevresindeki çember daralırken, firar öncesi evinden kedisini almaya gittiği ve o yüzden yakalandığı dedikoduları, ev hayvanlarını çok seven Macarlar arasında hayranlarının sayısını arttırıyordu. Evet, o artık tartışmasız çok geniş bir kesimin sevgilisi olmuştu.

Mahkeme aşamasında onun için kampanyalar düzenleyen dernekler ve gönüllüler ağı oluştu. Mahkemeye onun resminin basıldığı tişörtlerle giden hayranları, adına yapılan toplantılar, avukatlara verilmek üzere toplanan bağışlar halkın bu modern Robin Hood'u yalnız bırakmadığına işaret ediyordu.

2002 yılında mahkemece 17 yıl hapis cezasına mahkûm edildi.
Duruşmalardaki sempatik davranışlarıyla ve yüzünden eksik etmediği gülümsemesiyle hâkimleri de yanına almayı başaran Viskici'nin son sözleri, "Soygunlar için pişmanım, ama kimsenin burnu bile kanamadığı için de seviniyorum, bundan böyle yasa dışı bir iş yapmayacağım" oldu.

 

Seramik ustası oldu

 

2012 yılında iyi davranışları ve hapishanedeki örnek hayatı nedeniyle şartlı olarak serbest bırakıldığında liseyi bitirmişti, seramik ustası olmuştu, iyi İngilizce öğrenmişti. Bu süre içinde Amerika'da hayatını anlatan bir kitap yazılmış ve hakkında bir film de çekilmişti.

Seramik atölyesindeki afişte "Hayatta ne yaparsan yap, ama iyi yap" yazıyor.

"Çocuktum, kimsesizdim, bir başımaydım" diyor röportajda. "Benim asla bir Noel ağacım olmadı. Şimdi de olmayacak, çünkü çalışıyorum, işimi yapıyorum."

Toplam 13 yıllık bir hapis hayatından sonra, gözlerindeki pırıltı hiç azalmayan bu adama bakıyorum.

Küçük mağazasında, Noel nedeniyle hediye almaya gelen insanlara yüzündeki gülümsemeyle seramiğe renk ve ruh veren ateşin sırlarını anlatıyor.

Önündeki tezgâhta gökkuşağının tüm renklerinde seramikten vazolar, heykeller, bardaklar, kupalar, testiler sıralanmış. Ve minik ayrıntılar bu eski soyguncunun mizah duygusunun da hala yerinde olduğuna işaret ediyor: Seramik portreler arasında "Al Capone" ve "Scarface" de var.

Ve, arkada üzerinde kendi resmi de olan kocaman bir afiş duruyor. Afişte şunlar yazılı: "Hayatta ne yaparsan yap, ama iyi yap…"

Evet, sıradan "Viskici" kendi sıradışı hayatıyla, hayat dersi vermeye devam ediyor.