Kültür-Sanat

Van Gogh neden intihar etti?

Loving Vincent'le binlerce insan Vongh'un eserleriyle tanıştı

10 Ocak 2018 18:33

Evrensel'den Ercüment Akdeniz Ressam Vincent Van Gogh'un eserlerini binlerce insanla tanıştıran Loving Vincent filmini yazdı. Akdeniz,“Van Gogh neden intihar etti?”  sorusuyla başlayan filmin "Van Gogh’ta vücut bulan ve ölümüne dek onu yalnız bırakmayan iç gerilimleri toplumsal değişim ve devrimlerden, hakeza karşı devrim ve toplumsal bunalımlardan azade düşünmek mümkün değildir. 'Loving Vincent'ın üzerinden atladığı en önemli husus da budur zaten." yorumunda bulundu. 

Akdeniz'in "Van Gogh neden intihar etti?" başlığıyla yayımlanan (10 Ocak 2018) yazısı şöyle: 

Türkiye’ye bir Van Gogh filmi değil de bir Van Gogh sergisi gelseydi acaba kaç kişi izlerdi? Cevap: “Loving Vincent” filmine yetişemeyecek kadar az bir kitle! Memlekette müze ve sergi salonlarını ziyaret oranı da ortada zaten. Sadece bu açıdan bile bakıldığında; “Loving Vincent” önemli bir iş başardı. Çoğunluğu genç on binlerce insanı Van Gogh’la ve onun eşsiz eserleriyle tanıştırdı. Türkiye’ye gelecek ilk Van Gogh sergisi de bundan sonra çok kalabalık olur, kesin.   

“Loving Vincent”ın renkleri dehşet sarısı, Akdeniz laciverti. Van Gogh tablolarının her biri ise birer film seti. 115 ressamın elinden çıkma 65 bin kare oldukça yaratıcı bir proje. Van Gogh resimlerinin her zaman titreşirmiş gibi duran o tedirgin hali de perdeye başarıyla uyarlanmış. Gökten boyalar halinde yağan yağmur ve uğursuz kargaları temsilen sarı mısır tarlalarından yükselen siyah fırça darbeleri de unutulur gibi değil.

Bir intiharın anatomisi

Film, Van Gogh’un ölümünden bir yıl sonrasını anlatıyor. Van Gogh’un, kardeşi Theo’ya gönderdiği fakat bir türlü yerine ulaşmayan bir mektubun peşinden ilerliyor film. Olaylar, ünlü ressamın son çalışmalarına ve dramatik ölümüne sahne olan Auvers kasabasında geçiyor. Postacı babası tarafından Auvers’e gönderilen genç Armand, Van Gogh’un ölüm nedenini araştırmaya başlıyor. Bir polisiye kurgu içinde anlatılan hikayede genç Armand, ünlü ressamın son dönemine tanıklık eden insanlara başvuruyor ve şu sorulara yanıtlar arıyor: 

- Vincent Van Gogh gerçekten intihar mı etti; yoksa intihar süsü verilmiş bir cinayete mi kurban gitti? 

- Talihsiz intihar, imkansız bir aşk yüzünden miydi; yoksa çok sevdiği doktor arkadaşı ile tartışması yüzünden mi? 

- Uğursuz kargalardan başka kimsenin anlayamadığı bir yalnızlık ve kırılganlık hali bu intiharın nedeni olamaz mıydı peki? 

- Onu hep kızdıran ressam dostu Renne ya da bohem nehir gezintilerinde takıldıkları genç arkadaşları bu ölümde ne kadar pay sahibiydi? vs vs...


Kabul edelim ki; bütün bu sorular etrafında dönen kurgu, filmi özünden uzaklaştırıyor. Öyle ki polisiye kurgu ile animatik sentez, yer yer bilgisayar oyunundaymışız gibi bir algı uyandırıyor. Bir Kobiela ve Welchman filmi olan “Loving Vincent”, bu tercihi eğer endüstriyel kaygı ve daha çok izleyiciyi sinema salonlarına toplama gayesiyle yaptıysa onca emeğe gerçekten yazık etmiş. Çünkü filmde Van Gogh’u Van Gogh yapan tarihsel koşullar ve bu koşulların içinde şekillenen sanat anlayışı fena halde atlanmış.

Zaman yolculuğunda unutulan devrimler

Paris Komünarlarının son direniş mevzisi olan Montmartre Tepesinde bir Ressamlar Sokağı vardır, hâlâ yerinde durur. Karşı devrimin lanetli abidesi olan Sacre Couer Kilisesi’nin hemen arkasında yer alan bu sokağın hikayesini Fransa’da yaşayan Ressam İsmail Aydın’dan dinlemiştim. 
1871 yılında ayaklanan Parisli işçi ve emekçiler, komün bayrağını tam 72 gün gönderde tutmayı başarmışlardı. Karşı devrim orduları komünü ezdiğinde; geride kitlesel bir kıyım ve oldukça trajik bir destan kalmıştı. Esir alınan on binlerce komünar ise küfür, hakaret ve çürük domates yağmurları altında sürgüne gönderilmişti. 

Devrimin coşkusu yerini yenilgi yıllarına bıraktığında, ressamların birçoğu kendilerini bohem hayatın uyuşturucu kollarına bırakmıştı. Lakin yine de geleceğe dair umutsuzluk devrim günlerine duyulan özlemle el ele yürüyordu. Van Gogh’un Montmartre ressamlar sokağından ve Moulin Rouge (Kırmızı Değimen) gecelerinden arkadaşı Toulouse Lautrec, bu karmaşayı yaşayan en tipik ressamlardandı. Komün sonrası Lautrec’in tabloları genelev salonlarına uzanırken, Van Gogh’un tabloları da kentin soğuk duvarlarından olabildiğince uzakta bir kır yaşamını tercih etti. Vincent hayatının son anına kadar Auvers kasabasını resimledi.

Elbette Van Gogh bir komünar değildi. Fakat o yaşadığı dönemin bütün devrimci değişimlerinden etkilenmiş bir sanat insanıydı. Kardeşi ile yazışmalarında 1848 devrimini tartıştığı mektuplar buna kanıttır. Kısa bir süre sonra ilan edilecek olan Komünist Manifesto ve bu metinde vücut bulan görüşlerin onun sanatını etkilemediğini kim iddia edebilir? Buna elbette 1871 Paris Komünü’nü de eklemek gerekir.

Yoksul halka şifa ararken...

Vincent Van Gogh papazlık okulunda yetişmiştir. Aileden gelen ekonomik birikim ve olanaklar onun umurunda bile değildir. O hep farklı bir şeyin peşindedir; ızdırap çeken yoksulları rahatlatacak bir şifanın! Madenlerde çalışan işçileri ve onların hemen her gün patatese talim eden ailelerini anlattığı resimler de bu arayışın ifadesidir. Büyük fedakarlıklar sonucu madenci ailelerine sunduğu yardımlar, ona “azizlik” mertebesini getirecektir. Fakat yerli halkın bu takdirinin Van Gogh’un nezdinde zerrece kıymeti yoktur. Çünkü din, yoksulluğun buz tutmuş gerçekliği karşısında biçaredir. Tanrıtanımazlık da bu raddede beynini kemirmeye başlayacaktır zaten ve bu gerilim hayatı boyunca onu yalnız bırakmayacaktır.

Kır resimlerinde Van Gogh’un kahramanları yoksul köylüler ve tarım işçileridir. Satabildiği tek tablo olan “Kırmızı üzüm bağı”nda da konu tarım emekçileri ve emektir. Onun kır resimlerindeki esin kaynağı Jean-François Millet’dir (1814-1875).  Devrimci ressamlardan Millet, sadece üslubu ile değil fakat emekçilere eğilmesi bakımından da Van Gogh’u derinden etkilemiştir. Kırda resim, Van Gogh için hem bir kaçış hem bir yeniden varoluş hem de toplumsal çelişkilerle iç içe geçmiş psikolojik bir gerilim sahasıdır artık.

Özetle; Van Gogh’ta vücut bulan ve ölümüne dek onu yalnız bırakmayan iç gerilimleri toplumsal değişim ve devrimlerden, hakeza karşı devrim ve toplumsal bunalımlardan azade düşünmek mümkün değildir.  “Van Gogh neden intihar etti?” sorusuyla perdeyi açan  “Loving Vincent”ın üzerinden atladığı en önemli husus da budur zaten.