Gündem

Vahdet yazarı: 28 Şubat olmasaydı, güçlü bir entelektüel zemine dayanan AKP oluşmazdı

"28 Şubat'ta kreşte olan gezizekâlıların bilmediği şey, millet iradesi ile devletin çatışmasıydı"

28 Şubat 2016 17:21

Vahdet gazetesi yazarı Prof. Dr. Namık Açıkgöz28 Şubat 1997'nin 19. yıldönümüyle ilgili bir yazı kaleme aldı. "28 Şubat vak'asının, şerden hayrın çıkmasına vesile olduğunu" savunan Açıkgöz, "O kara günlerde, Türk aydını, fraksiyon farkını ortadan kaldırarak zulüm karşısında ortak bir tavır gösterdi. Bu yapı daha sonra organikleşti ve 2001 yılında Ak Parti’yi doğurdu. Şayet 28 Şubat olmasaydı, 2001 yılında güçlü bir entelektüel zemine dayanan Ak Parti oluşmazdı" dedi. 

28 Şubat 1997'de yaşanan süreci, Mevlana'nın Mesnevi'sinde yer alan bir hikayeyle özetleyen Açıkgöz, "Adamın biri var gücüyle koşarak şehirden kaçıyormuş. Yolda bir arkadaşına rastlamış. Arkadaşı, Niye bu telaş? Niye koşuyorsun?” demiş. O da “Duymadın mı? Padişah bütün eşeklerin derisine saman bastırıyor.” demiş. Arkadaşı, “İyi de… Sen eşek değilsin ki…” demiş. Tabana kuvvet kaçan: “İyi de… Ben eşek olmadığımı ispatlayıncaya kadar derime çoktaaan saman basılmış olur” diye cevap vermiş. "Fıkradaki gibi, 28 Şubat döneminde pek çok insanın derisine saman basılmıştır." ifadelerini kullandı. 

Prof. Dr. Namık Açıkgöz'ün "28 Şubat Rezaleti ve Sömürücüleri" başlığıyla yayımlanan (28 Şubat 2016) yazısı şöyle: 

"Hayırdan şer, şerden hayır çıkması gibi, 28 Şubat vak’ası (28 Şubat 1997) da, şerden hayrın çıkmasına vesile oldu.

28 Şubat’ta kreşte olan gezizekâlıların bilmediği şey, millet iradesi ile devlet gücünün çatışması idi. Yani bir seçilmiş-atanmış gerilimiydi yaşanan. Elbette tam da 28 Şubat günü ortaya çıkan bir şey değildi olanlar. 1991 seçimlerinde, iktidarın ellerinden kaydığını gören oligarşi, ortamı olgunlaştırmak için hayli gayret sarf etmiş; bir grup sözde tarikat ehli folklor  ekibi gibi olur olmaz yerlerde göstere göstere zikir törenleri düzenleyerek, dini karşıtı hassasiyeti diri tutmuştur. Buna bir de Erbakan-Çiller koalisyonu zamanında olan olaylar eklenince, asker kılıcını sıyırmış ve Ankara-Sincan sokaklarında tanklar yürütmüştür. Sabah tank geçişinde gazeteciler fotoğraf çekememişler, akşam üzeri tanklar bir kere de fotoğraf için yürütülmüş. Ve komutanlardan biri, yürüyen tanklarla demokrasiye balans çekildiğini söylemiştir.

Demokrasiye tankla balans ayarı!..

Böyle şeyler ancak Türkiye’de olur işte.

Balans ayarı çekilen demokratik heyetin başı rahmetli Başbakan Erbakan’dır; Çiller de yardımcısıdır. En başta ise, yani Çankaya’da ise, Demirel oturmaktadır. Tanklarla balans ayarı çekilen sistemin güç aldığı kişi ve makamlardan biri de Cumhurbaşkanlığıdır. 12 Mart’ta ve 12 Eylül’de darbecilerin hep 12’den vurduğu Demirel, bu defa 12’den vuranlarla beraberdir. Askerî vesayetçilerle siyasî vesayetçiler, basın ve üniversiteler, üst düzey yargı, bürokratik faşizmin emrine girmiş ve ülke brifinglerle yönetilir hâle gelmiştir.

İşte o günlerde vesayet muhalifleri avı başlamış; aydınlar, öğrenciler, gazeteciler, akademya mensupları bu avdan kurtulamamışlardır. O günlerde birini harcamak istediğiniz zaman “Şu dincidir veya PKK’lıdır.” dendiğinde, o kişinin kurtuluşu yoktur. Mesleklerinden olan, yuvaları dağılan ve hatta intihar edenleri bilirim.  

O günleri anlatan en güzel fıkra, Mevlânâ’nın Mesnevisinde geçen şu hikâyedir:

Adamın biri var gücüyle koşarak şehirden kaçıyormuş. Yolda bir arkadaşına rastlamış. Arkadaşı, Niye bu telaş? Niye koşuyorsun?” demiş. O da “Duymadın mı? Padişah bütün eşeklerin derisine saman bastırıyor.” demiş. Arkadaşı, “İyi de… Sen eşek değilsin ki…” demiş. Tabana kuvvet kaçan: “İyi de… Ben eşek olmadığımı ispatlayıncaya kadar derime çoktaaan saman basılmış olur” diye cevap vermiş.  

Fıkradaki gibi, 28 Şubat döneminde pek çok insanın derisine saman basılmıştır.

İktidarın hileyle el değiştirip Mesut Yılmaz’a verilmesi, bebek katilinin Kenya’dan derdest edilip getirilerek algı operasyonuyla 1991 seçim sonuçlarının silinerek yerine Ecevit’in ikame edilmesi, parti kapatılması… Hep bunlar 28 Şubat mezaliminin birer parçası idi.  

O kara günlerde, Türk aydını, fraksiyon farkını ortadan kaldırarak zulüm karşısında ortak bir tavır gösterdi. Bu yapı daha sonra organikleşti ve 2001 yılında Ak Parti’yi doğurdu. Şayet 28 Şubat olmasaydı, 2001 yılında güçlü bir entelektüel zemine dayanan Ak Parti oluşmazdı. Aydınları Ak Parti zihniyetine yönelten temel saik, 28 Şubat baskısı ve iktidarın Mesut Yılmaz’a sunulması; arkasından da Ecevit formülünün hayata geçirilmesidir. 

Bu arada 28 Şubat sömürücülerini unutmayalım. Bunlar da en az 28 Şubatçılar kadar tehlikeli insanlardır. 28 Şubat günlerinde sütre gerisine kayıp orada sessiz soluksuz yaşayanlardan bir kısmı, şimdi mangalda kül bırakmadan dolaşıyor ortalıkta. İnşallah, 28 Şubatçılardan kurtulduğumuz gibi, istismarcılardan da kurtuluruz. 

Hazır yıl dönümü gelmişken bin yıl süreceği iddia edilen mübarek 28 Şubat Post-modern darbesine bir dokunduralım dedik. İyi etmedik mi Süheylâ?"