Politika

Umut Oran: Hükümet ve TBMM, Kürdistan bağımsızlık referandumuna seyirci kalmamalı

"Göstermelik tepkilerle olayın geçiştirilmesi mümkün olmadığı gibi bu pasif tutum Türkiye’ye de yakışmamaktadır"

13 Eylül 2017 13:51

Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı Umut Oran, Kürdistan bağımsızlık referandumuna ilişkin olarak Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Irak Anayasasına aykırı biçimde 25 Eylül’de bağımsızlık referandumu yapma kararı almasını eleştirirken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve TBMM’nin de bu gelişmelere seyirci kalmaması gerektiğini bildirdi.

Umut Oran, “AKP’nin ve her anlamda AKP politikalarını benimseyen Devlet Bahçeli’nin, Türk Milletine karşı sorumluluklarını hatırlamaları ve bölgeyi kaosa sürükleyecek “hukuksuz referanduma” karşı somut adımlar atmaları gerekmektedir. Göstermelik tepkilerle olayın geçiştirilmesi mümkün olmadığı gibi bu pasif tutum Türkiye’ye de yakışmamaktadır. Sınırının hemen ötesindeki yıkıcı gelişmelere dahi taraf olamayan, kendisine rağmen sınır değişiklikleri yapılmasına göz yuman bir hükümetin “güçlü” olduğunu düşünmek mantığa aykırı olacaktır. Bugünün konusu, hiç vakit kaybetmeden Irak, İran ve Suriye başta olmak tüm bölge ülkeleriyle bir araya gelmek ve “toprak bütünlüğü” konusunda ortak hareket etmektir” dedi.

Umut Oran konuya ilişkin olarak yaptığı yazılı açıklaması şöyle:

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin, uluslararası hukuka ve Irak Anayasasına açıkça aykırı olarak 25 Eylül 2017’de “bağımsızlık için referandum” kararı alması bölgede halen yaşanan çatışma ve istikrarsızlıkların “yüzlerce yıl” daha devam etmesine yol açacak büyük bir sorumsuzluktur. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, kendi verdikleri oylarla ve mevcut Irak Anayasasına göre kurulmuş olmasına rağmen anayasada yer almayan bir yöntemi herkese dayatmaya çalışmaktadır. Bu girişim hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde “hukuksuzdur”; “Irak Anayasası’na aykırıdır”, Irak’ın toprak bütünlüğüne karşıdır, Irak sınır güvenliğini tehdit etmektedir.

Konu BM açısından da tartışmalı değildir zira “Toprak Bütünlüğüne Saygı” ilkesinin dışında “kendi kaderini tayin hakkının” ayrılma ve bağımsız bir devlet kurma hakkını içerdiğine dair hiçbir örnek yoktur. BM’nin “ana ülkenin rızası” olmadan herhangi bir ayrılıkçı talebe destek vermesi mümkün değildir. BM Irak Yardım Misyonu’nun (UNAMI) referandum sürecini izlemeyeceğini, gözlemlemeyeceğini ve desteklemeyeceğini açıklaması da referandumun meşru olmadığının ispatı sayılmalıdır.

IŞİD’le mücadele bahanesiyle Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin belirlenmiş sınırlarının dışına taşma ve yeni bölgelere bayrak çekme arzusu “yangından mal kaçırma” hevesinin göstergesi olduğu gibi, ne yazık ki, emperyalizmin koruyuculuğunda bölge halklarına egemen olma istediğinin de yansımasıdır.

Ancak bilinmelidir ki tarih boyunca sömürgeci güçler, girdikleri topraklardan bir şekilde ayrılmışlardır. Oysa Irak özelinde olduğu gibi Araplar, Türkmenler ve Kürtler bu bölgede yaşamaya devam edeceklerdir. Irak Bölgesel Yönetimi’nin yaptığı gibi, kısa vadeli çıkarlar için atılan “yanlış adımlarsa” halkların yüz yıllarca sürecek düşmanlıklarına zemin hazırlamak demek olacaktır.

Bu itibarla Irak Anayasasında olmayan bir hakkın “savaş ve ölüm tehdidiyle” kullanılmak istenmesi doğru değildir. Bağlamından koparılmış ve sloganlaştırılmış bir “halkların kendi kaderini tayin hakkı” anlayışı, emperyalizme paralı asker olma hakkı demek olmadığı gibi başka halkları yok etme pahasına kullanılabilecek bir “hak” da değildir.

Bir referandum yapılacaksa bu Irak Anayasasına uygun yapılmalı ve bu referanduma sadece Irak Kürt Bölgesel Yönetimi seçmenleri değil tüm Irak Devleti yurttaşları katılmalıdır.

Sadece Irak Bölgesel Yönetimi sınırları içinde yaşayanları değil, hiçbir bölgeye ait olmayan Kerkük’te, tüm Irak’ta ve Türkiye dâhil tüm Ortadoğu bölgesinde yaşayan emekçi kesimlerin çıkarlarına aykırı olan hukuksuz referandum girişimi derhal iptal edilmelidir. Irak’ın ve bölgedeki diğer tüm devletlerin, istisnasız olarak “toprak bütünlüğüne” saygı duyulmalıdır. Geçmişte “sınırlar cetvelle çizildiği” için bugünlerde sorunlar yaşandığını söyleyenlerin yeni cetvellerle ortada dolaşmasına izin verilmemelidir. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Barzani “agresif yayılmacılık” politikasına derhal son vermeli ve tartışmalı bölgelere bayrak dikme alışkanlığını terk etmelidir. Tüm bölge halklarının çıkarı demokrasinin, özgürlüklerin ve adaletin mevcut ulusal sınırlar içinde inşa edilmesinde yatmaktadır.

Irak’tan Suriye’ye, İran’dan Türkiye’ye kadar bölgede yaşayan yüz milyonlarca insanı etkileyecek olan “referandum dayatmasına” karşı AKP hükümeti de gerçekçi ve kararlı politikalar uygulamak durumundadır. Barzani ailesiyle AKP arasında kurulduğu gözlenen “özel ilişkiler” ve belli gruplara sağlanan Kuzey Irak’la imtiyazlı ticaret ilişkileri için bölge halklarını birbirine düşürecek adımlara zemin yaratılmamalıdır.

AKP hükümetlerinin Irak Kürt Bölgesel Yönetimiyle ve Suriye’deki Kürt gruplarla geçmişte geliştirdikleri ilişki biçimlerinin sorunlu olduğu artık görülmüş olunmalıdır. İstanbul’da göndere ‘Kürdistan” bayrağı çekenlerin, Ankara’da “kırmızı halılarla” karşılananlar için söyledikleri sözler hala kulaklardadır. Mesele Türkiye dâhil tüm bölgenin geleceğini ilgilendirmektedir. Bu anlamda AKP’nin ve her anlamda AKP politikalarını benimseyen Devlet Bahçeli’nin, Türk Milletine karşı sorumluluklarını hatırlamaları ve bölgeyi kaosa sürükleyecek “hukuksuz referanduma” karşı somut adımlar atmaları gerekmektedir. Göstermelik tepkilerle olayın geçiştirilmesi mümkün olmadığı gibi bu pasif tutum Türkiye’ye de yakışmamaktadır. Sınırının hemen ötesindeki yıkıcı gelişmelere dahi taraf olamayan, kendisine rağmen sınır değişiklikleri yapılmasına göz yuman bir hükümetin “güçlü” olduğunu düşünmek mantığa aykırı olacaktır. Bugünün konusu, hiç vakit kaybetmeden Irak, İran ve Suriye başta olmak tüm bölge ülkeleriyle bir araya gelmek ve “toprak bütünlüğü” konusunda ortak hareket etmektir.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bu gelişmelere seyirci kalmamalıdır ve bu konu acilen TBMM de olağanüstü gündemle görüşülmelidir hem de derhal.