Gündem

Ümit Boyner: Uzun vadede ümitliyim, bu günler bitecek

'Eşitlikçi, empati kurabilen, insanca yaşayan bir topluma doğru gideceğiz zira büyük Türkiye hayali aslında buna bağlı'

21 Eylül 2015 14:59

Boyner Grup Yönetim Kurulu Üyesi ve eski TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, “Ben uzun vadede ümitliyim. Bu günler bitecek. Eşitlikçi, empati kurabilen, insanca yaşayan bir topluma doğru gideceğiz zira büyük Türkiye hayali aslında buna bağlı" diye konuştu.

Hürriyet’ten Elif Ergu’ya konuşan Ümit Boyner, Türkiye’nin ekonomide fark yaratması gerektiğine dikkat çekerek “Piyasalarda belirsiz bir dönem yaşanıyor. Siyasetteki korkular gibi ekonomide de içimize kapanırsak istihdam kaybına uğrarız. Türkiye’nin büyümesi şart” dedi.

Elif Ergu’nun geçen hafta Advertising Age ve MediaCat tarafından verilen ‘İzlenecek Kadınlar (Women To Watch) 2015 Yaşam Boyu Onur Ödülü’nü alan Ümit Boyner’le yaptığı söyleşi şöyle:

 

Adım gibi ümitliyim

 

Tam barış sürecine girdik derken yine o acı günlere dönüldü. Seçimlerden sonra ne oldu da terör başladı? Adınız gibi ümitli misiniz gelecekten?

- Gün be gün yaşanan olaylar, terör hepimizi çok üzüyor ve karamsarlığa itiyor. Ben yine de Türkiye’deki toplumsal dinamiklerin, ekonomik gerçekliklerinin tekrar hepimizi Türkiye’nin sorunlarını çözmek için bir reform sürecine getireceğine inanıyorum. Aynı anda çözmemiz gereken pek çok konu var. Siyasetin kurumsallaşması, ekonomideki kurumsallaşmanın devam etmesi önemli. Bu konular büyümeye dönüş için gerekli. Türkiye bunu 2001 krizinden sonra başarmıştı. Ben uzun vadede ümitliyim. Bu günler bitecek. Eşitlikçi, empati kurabilen, insanca yaşayan bir topluma doğru gideceğiz zira büyük Türkiye hayali aslında buna bağlı.

 

Türkiye hepimizin

 

1990’lara dönüldü diye yorum yapanlar var, katılıyor musunuz? O karanlık dönemi çok eleştirmiştiniz...

- Korkularla yaşamak insanları olumlu adım atmaktan alıkoyuyor diye düşünüyorum. Biz geçmişte zor günler geçirdik. 90’lar gibi kayıp yıllarımız oldu. Türkiye’nin artık daha fazla evladını kaybetmemesi, şehit vermemesi gerekiyor. Tam tersi evlatlarımızı hayata kazandırmak, özgür, üretken bireyler olabilmelerinin yolunu açmak bizim görevimiz. Toplumun bu kadar bölünmüş olması kayıplarımızı ve kayıp yılları körüklüyor. 90’ları hatırlatmak uyarı olmalı ama ‘eyvah bittik, geriye döndük’ tartışmalarını da ben yapıcı bulmuyorum. Bunlar bizi içimize kapatıyor, kendi içimizde savunmaya geçmemize, kutuplaşmamıza hatta nefret söyleminin artmasına neden oluyor. Türkiye’nin hepsi, her yeri hepimizin.

Ekonomide de gidişat kaygı verici. TÜSİAD da önceki gün açıkladı. 5 yıl-10 yıl kaybettik diyenler var. Siz nasıl görüyorsunuz?

- Bu tip küçülmelerden ekonomik olarak dezavantajlı kesimler çok daha fazla etkileniyor. Şunu göz ardı etmeyelim, Türkiye bir seçim yaşadı. Şimdi yeni bir seçime gidiliyor. Dünyada zaten finansal piyasalarda belirsiz bir dönem yaşanıyor. Türkiye dışa açılmış bir pazar. Borçlu bir özel sektör var. Borcunun çok büyük bir kısmı döviz. Türkiye’de üretimin büyüme içindeki oranı yeterli değil ayrıca birçok ara malını da ithal ediyor. İnovasyon kapasitemiz düşük. Özel sektörün Ar-Ge’ye çok daha fazla kaynak ayırması gerekiyor. Sürekli kendinizi geliştirmek zorundasınız. Ar-Ge için kaynak lazım, bunun için de Türkiye’nin büyümesi lazım. Siyasetteki korkular gibi ekonomide de içimize kapanırsak istihdam kaybına uğrarız. Eğitime ayrılan kaynağı kaynağı arttırmak zorundayız. Brezilya’da da Çin’de de finansal piyasalar kaynaklı sorunlar var ama inovasyon kapasiteleri bizden çok yüksek.

 

Türkiye fark yaratmalı

 

Ne yapmalı Türkiye? Seçim hızla toparlanma getirebilir mi?

- Dediğim gibi uzun vadede umutluyum ben. Genç nüfusumuz gücümüz olmalı. Türkiye fark yaratmalı. Türkiye’nin insana yatırım yapması şart. Temel eğitimin yanına mesleki eğitimi de koymalıyız. Üniversiteler ve iş dünyası işbirliği şart ama eğitimin analitik, özgür ve araştırmacı bir temele oturması gerekiyor. Bugün gereksinim duyulan insan ve beyin gücüyle verilen eğitim arasında bir kopukluk var. İş dünyası zaten kendi içinde çalışanına sürekli eğitim imkanı sunabildiği ölçüde rekabetçi olabiliyor ama Türkiye’deki genç işsizliği sorununa baktığınız zaman bu yeterli değil. Türkiye’nin eğitime yaptığı yatırıma sadece maddi büyüklük açısından değil, nitelik açısından da yatırım yapmamız lazım. İnovasyon ihtiyacı arttıkça nitelikli insan ihtiyacı da artıyor. Gençlere yeni dünyaya ve rekabete hazırlıklı olma imkanını tanımak zorunda, hem devlet hem iş dünyası.

 

Gelişmek için eşitlik şart

 

Bazı ülkeler şöyle yaptı. Kadın konusunu bakanlık olarak ele almanın ötesinde ki biz bunu da aile olarak tanımladık bakanlıklar üstü bir bakış açısı ve şemsiye açtılar. Türkiye’de de bu yapılabilir mi? Önümüzde seçimler var. Yeni bir anlayış gelebilir mi?

- Zihinsel değişim ve dönüşüm aslında bu. Kullanılan dille bile insanlar bazı şeyleri özümsüyor. Okul kitaplarında kadına yaklaşımdan tutun, hani belli görevler var anne asli olarak turşu kuruyor, ev temizliyor, yemek yapıyor. Bunları tam değiştiremedik. Bizde de hala ‘kadınların ellerinden tutup kaldıracağız’ söylemi var, sanki kadın yere düşmüş, yerde kalmış da oradan yardımla kaldırılabilecek. Başarılı bir kadın için hırslı kadın tanımlaması yapılıyor ve bu da olumsuz anlamda kulanılıyor, başarılı bir erkek içinse bu yapılmıyor. Başarılı olmuş kadın birşeylerden feragat ederek, bir şeyleri arkasında bırakarak başarmış kadın gibi sunuluyor. Erkekler için sorgulanmayan bir şey bu. Gerçekten çok farklı bir bakış açısı gerek. Bu da şu ortamda kolay görünmüyor. Bazı erkeklerin prensipte eşinin çalışmasına karşı çıktığını biliyoruz. Oysa insani ve rasyonel tüm gerçekler böyle bir ortamın sürdürülebilir olmadığını gösteriyor. Dünyada hiçbir gelişmiş ülke yok ki, kadın istihdamı yüzde 30’a bile ulaşamamış olsun. Türkiye’yi gelişmiş ülkeler arasına sokmak istiyorsanız kadının da hayatın her yönünde ve karar mekanizmalarında eşitlikle yer almasını teşvik etmek zorundasınız.