Yaşam

Uçak kazasında ölen Özgen Berkol Doğan, Bilim Kurgu Kütüphanesi’nde yaşıyor

“Belki artık fiziken yok ama Caferağa’daki kütüphanede var olmayı sürdürüyor…”

10 Ağustos 2017 14:56

Isparta’da 30 Kasım 2007’de meydandana gelen uçak kazasında hayatını kaybeden Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü Araştırma Görevlisi Özgen Berkol Doğan'ın anısı Kadıköy Caferağa’daki Bilim Kurgu Kütüphanesi'nde yaşıyor.  Özgen Berkol Doğan'ın babası Prof. Nevzat Doğan, kütüphane projesinin nasıl şekillendiğini "Önce, eşimin önerisiyle, bir vakıf bünyesinde, 8 metrekarelik bir odada, o vakfın burs verdiği öğrencilere yönelik bir kitaplık kurduk. Bu kitaplığa, sevgili Refik Durbaş, Ülkü Tamer ve Yılmaz Özdil kitaplar bağışladı. Ama bir süre sonra o odaya sığamaz olduk. Kazanın beşinci yıldönümünde, 'Özgen Berkol Doğan Bilim Kurgu Kütüphanesi”ni kurduk" sözeriyle anlattı.

Hürriyet'ten Ayşe Arman'a konuşan Nevzat Doğan, "Geçtiğimiz 29 Temmuz’da, Berkol’un 37’nci yaş gününde kütüphanemizi bu yeni binaya taşıdık. Bu kütüphane dışında, Robert Kolej’in 2009’dan beri sürdürdüğü liseler arası 'Berkol RC’98 Latin&Tango Dans Festivali' var. Her sene Boğaziçi Üniversitesi’nden CERN’de yüksek lisans veya doktora çalışması yapan bir araştırmacıya verilen 'Berkol Doğan Bilim Ödülü' var. Ulusal Fizik Kongresi’nde yine Berkol adına verilen bir ödül var. Bursiyer öğrencilerimiz var" dedi.

Ayşe Arman'ın Nevzat Doğan’la yaptığı söyleşinin bir bölümü şöyle:

2007’de Isparta’da düşen uçakta oğlunuzu kaybettiniz. Başınız sağ olsun. Geçen yıllar acınızı hafifletmemiştir...

- Haklısınız...

Ben hiç yakınını uçak kazasında kaybetmiş biriyle röportaj yapmadım. Böyle bir kayıp insanda nasıl bir his uyandırıyor? Bu ölümü “kader” olarak mı değerlendiriyorsunuz?

- Dilerim kimse bu acıyı yaşamaz. Hissettiklerimizin tarifi yok. Öfke? Evet. Çaresizlik? Ona da evet. Ama kader? Asla! İhmaller zincirini kader olarak nitelendirmek mümkün değil...

Oğlunuzun uçak korkusu var mıydı?

- Hayır, hiç. Ne yükseklikten ne de uçmaktan korkardı. Üniversitenin dağcılık kulübüne üyeydi. Kaya tırmanışı yapardı. Hatta bu konuda eğitim verecek düzeye gelmişti. Bu tür sporların, gerekli önlemler alınmadan yapılırsa tehlikeli olduğuna inanırdı. Uçağın ise en güvenli ulaşım aracı olduğunu savunurdu. Bunu bilir ve hiç çekinmeden uçak yolculuğu yapardı.

O uçakta bilim insanları vardı, oğlunuz da onlardan biriydi. O ekip, o gün Isparta’ya niçin gidiyordu?

- Süleyman Demirel Üniversitesi’nde yapılacak bir çalıştay için. Oğlum Berkol, gelecek vaat eden, başarılı bir fizikçiydi. Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü doktora öğrencisiydi. Aynı zamanda CERN’e kabul edilmişti. Son gittiğinde 6 ay kaldı ve hızlandırıcı merkezinde çalıştı. Ankara’da yapılacak bir “Hızlandırıcı Merkezi” için bir program hazırlıyordu. Isparta’da da işte bu konularda bir sunum yapacaktı...

Peki bu feci kazanın sebebi neydi sizce?

- Bir dizi ihmal. İnsan hatasıyla teknik arıza birleşmiş. Isparta Süleyman Demirel Havaalanı’nda, uçakları yere kontrollü indirebilen ILS cihazı yokmuş. Uçağın çarptığı tepede, bir yangın gözetleme kulesi varmış ama üzerinde bir kırmızı uyarı ışığı yokmuş. İki pilot da bu alana ilk defa gidiyormuş. Gece gidiyorlar ama uçağın bilgisayarında bu alanla ilgili bilgiler yüklü değil. İki pilotun da bu uçakla uçmaya yeterli eğitimleri yok. Uçakta sayılamayacak kadar çok arıza var...

Çok fena bu anlattıklarınız...

-  Evet öyle! Maalesef bu kaza nedeniyle birçok havacılık ve hukuk terimini öğrenmek zorunda kaldım. “No go item” mesela. Havada bazı cihazlarda arıza meydana gelirse, uçak indiği alandan, arıza giderilmeden kalkmamalıymış. Ama bu uçakta, bu gaflete düşülmüş. Mesela, yere yaklaşma uyarı cihazı... Uzunca bir süredir arızalıymış. Devamlı yanlış sinyal veriyormuş. Arıza bir türlü giderilmemiş. Pilotlar da alet bağırmasın diye sesini kapatıyormuş.

Peki uçak bu arıza nedeniyle mi düştü sizce?

- Yok hayır ama sağlıklı çalışıyor olsaydı, pilot uyarılacak ve dağa çarpmayacaktı. Sonra uçuş datalarını kaydeden cihaz... O da arızalıymış. Bu uçuşta da ilk 10 dakika kayıt yapmış, sonra kayıt yok. Alın size bir “no go item” daha.

Bütün bunları bildiği halde, bir pilot böyle bir uçakla neden uçar?

- Karısının ifadesi var. “İçeride dört aylık maaşım var, bir alayım ayrılacağım” demiş. Berkol gibi beyinlerin kaybı sadece ülkenin değil, dünyanın da kaybı. Kazada kaybettiğimiz tüm beyinler çok önemli beyinlerdi. “Türk Hızlandırıcı Merkezi” hâlâ açılamadı...

Sizce uçak şirketi mi suçlu?

- Sadece uçak şirketi değil. Gerekli denetimleri yapmayan, daha doğrusu denetimleri yapan ama gerekli yaptırımlarda bulunmayan, şirketin uçuşlarını durdurmayan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü de en az onlar kadar hatalı. Bu şirketin eski genel müdürünü mahkemeye tanık olarak götürdük. Adam, “Şirketin maddi durumu çok kötüydü, maaşları ödeyemiyor, uçakların bakımlarını yaptıramıyorduk” dedi. Türkiye’de ilk defa bir uçak kazası “pilotaj hatası” denip kapatılamadı. Ağır cezada yargılandı. Bunu başardık ama mahkemenin ceza verdiği kişilerin cezalarını çekmelerini sağlayamadık...

“Sadece 15 gün oturabildiği dairesi vardı, onu sattık, kütüphane açtık”

Hiçbir şey oğlunuzu geri getirmez ama size tazminat ödendi mi?

- Kazadan hemen sonra bir şirket yetkilisi arayarak, yolcu koltuk sigortasından alacağımız tazminata karşılık 25 bin dolar avans verebileceklerini ama bunun için de bizlerin kendilerine karşı hiçbir tazminat davası açmayacağımızı beyan eden bir belge imzalamamız gerektiğini söyledi. Biz de tabii reddettik.

Sonradan sigorta şirketinden bir tazminat aldık. O parayı bankada bloke ettik. Berkol’un sadece 15 gün oturabildiği bir dairesi vardı, onu da sattık, elimizde avucumuzda ne varsa, üstüne koyduk ve Berkol adına eski bir yapı alarak, “Özgen Berkol Doğan Bilim Kurgu Kütüphanesi”ni buraya taşıdık.

“Herkesin bir gideni vardır… İçinden bir türlü uğurlayamadığı”

Berkol’un ölümünden sonra geçen 10 yıl neler yaşandı?

- Önce, eşimin önerisiyle, bir vakıf bünyesinde, 8 metrekarelik bir odada, o vakfın burs verdiği öğrencilere yönelik bir kitaplık kurduk. Bu kitaplığa, sevgili Refik Durbaş, Ülkü Tamer ve Yılmaz Özdil kitaplar bağışladı. Ama bir süre sonra o odaya sığamaz olduk. Kazanın beşinci yıldönümünde, “Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi”ni kurduk. Geçtiğimiz 29 Temmuz’da, Berkol’un 37’nci yaş gününde kütüphanemizi bu yeni binaya taşıdık. Bu kütüphane dışında, Robert Kolej’in 2009’dan beri sürdürdüğü liseler arası “Berkol RC’98 Latin&Tango Dans Festivali” var. Her sene Boğaziçi Üniversitesi’nden CERN’de yüksek lisans veya doktora çalışması yapan bir araştırmacıya verilen “Berkol Doğan Bilim Ödülü” var. Ulusal Fizik Kongresi’nde yine Berkol adına verilen bir ödül var. Bursiyer öğrencilerimiz var...

Amaç Berkol’un adını yaşatmak mı? İnsan bir şekilde evladının enerjisini bu dünyada tutmaya mı çalışıyor?

- Ayşe Hanım, Turgut Uyar üstat şöyle der bir şiirinde, “Herkesin bir gideni vardır/ İçinden bir türlü uğurlayamadığı...” Berkol da bizim “uğurlayamadığımız gidenimiz”. O bizi sürekli izliyor. Bizler de yeni “Berkol”lar yetişsin, bilimin ışığı dört bir yana yayılsın diye var gücümüzle çalışıyoruz...

“57 kişi öldü ama tutuklanan bir kişi bile yok”

Dava şu anda ne durumda?

- Isparta 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklara 2 ile 15 yıl arasında değişen cezalar verdi. Geçen yıl, dava Yargıtay’da görüldü. Yargıtay bizim az bulduğumuz cezaları onadı, yerel mahkemenin beraat ettirdiği iki sanığın beraat kararlarını bozdu. Biz, Türkiye’de ilk defa böyle bir kaza nedeniyle az da olsa, suçu sabit olan kişilerin cezalarını çekeceklerini ve bunun da başka kazalara karşı caydırıcı olacağını düşünürken, Yargıtay başsavcısı itiraz hakkını kullandı ve davanın bir üst makamda görülmesini istedi. 1.5 yıldır Ceza Daireleri Üst Kurulu’nda görüşülmeyi bekliyor. Sanırım zamanaşımına az kaldı… Türkçesi, 57 kişi öldü ama tutuklamayı bırakın, bir kişi bile bir gün gözaltına alınmadı!

 

Bilimkurgu kütüphanesinin internet sitesi için tıklayınız:

http://ozgenberkoldogan.com/