Ekonomi

Türkiye'nin mevcut karmaşası ve yaklaşan seçimler, hâlihazırda zorda olan ekonomiyi nasıl etkiler?

"Tek adam yönetiminin ödenemeyecek kadar ağır bedelleri olabilir"

12 Haziran 2018 08:05

Dr. Gülçin Özkan
Çeviri: Derin Koçer*

Türk Lirası geçtiğimiz yıl dolara karşı yüzde 15’ten fazla değer kaybetti ve hükümet, bu erimeyi durdurmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Merkez Bankası, Türk Lirası'nı stabilize etmek ve dalgalanan enflasyonu rahatlatmak için ülkenin ana faiz oranını geçtiğimiz günlerde yüzde 1.25 puan artırdı, yani yüzde 17.75’e yükseltti. Bu, 23 Mayıs’taki yüzde üçlük acil faiz artırımını takiben yapıldı. 

Önümüzdeki seçimle beraber bu, gayrı safi yurt içi hasılası etkileyici bir şekilde yüzde 7.4 büyümese de, Türk ekonomisi için bir deneme zamanı. Peki neler oluyor? 

"2009’daki küresel kriz Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için güzel günler getirmişti"

Türkiye bu noktada iki ayrı problem dizisiyle karşı karşıya. Sorunlardan ilki uluslararası finans piyasalarındanki değişimden kaynaklanıyor; ikincisiyse ülkenin iç politikasından. İçerideki gittikçe ve sürekli kötüleşen ekonomik durumla kesişen bu iki sorun, 2000’lerin başından beri Türkiye’nin görmediği Türk yöneticileri için zorlu bir meydan okumaya neden olacak. 

2009’daki küresel krizden sonrası Türkiye gibi gelişmekte olan ülke piyasaları için güzel günler getirmişti. Krize cevaben Amerika, İngiltere ve Avrupa’da hızla düşen faiz oranları, gelişmekte olan ülkelere daha yüksek verim beklentisiyle önemli miktarda para akmasına sebep olmuştu. 

‘’Güçlenen dünya ekonomisiyle para, gelişmiş ülkelere geri dönüyor.’’

Bu kadar düşük -neredeyse sıfır- faiz oranları, gelişmiş ülkelerde beklenenden çok daha uzun süre kaldı. Bu yüzden de gelişmekte olan ülkelere karşı olan hengame uzun süre devam etti. 

Amerikan Doları’ndaki keskin faiz artışıyla kolay paranın zamanı sona ermeye başlıyor, güçlenen dünya ekonomisiyle para, gelişmiş ülkelere geri dönüyor. 

‘’Türkiye dünya piyasasının en hassas ekonomilerden biri haline geliyor’’

Doğal olarak, dışarıdan gelen paraya ne kadar bağlı olunursa, ülkeyi terk eden paranın sonuçları da o kadar ağır olur. Yani Türkiye, yüksek cari açığı ve dış finansa duyduğu ihtiyaç ile dünya piyasasının en hassas ekonomilerden biri haline geliyor. 

Türkiye’nin başını ağrıtan diğer sorun ise politik; 24 Haziran’da gerçekleşecek erken seçim 18 Nisan’da duyuruldu. Bu, gelecek bir seçim dizisinden çok daha fazla anlam taşıyor. Bu Türkiye için bir dönüm noktasını temsil ediyor. Seçmenler ilk defa bir ‘başkan’ seçecekler. 

‘’Hükümet büyük bir seçim paketi sundu ve ekonomiyi daha da kötü hale getirdi’

Bunu, 2017’de gerçekleşen, kılpayı boy farkıyla Türkiye’yi parlementer sistemden başkanlık sistemine geçiren referandum takip ediyor. Yeni sistem, seçilen başkana olağanüstü güçler verecek. 

Sistemdeki bu değişimin büyüklüğü göz önünde bulundurulunca yaklaşan seçimden doğan belirsizliğin sonuçları da geniş bir skalada olacak. Seçimin değerini göz önünde bulunduran hükümet, büyük bir seçim paketi sundu ve ekonomiyi daha da kötü hale getirdi. 

"Erdoğan'ın yorumları sonrası TL'nin tarihinin en değersiz haline gelmesi şaşırtıcı değil"

Ekonomi piyasasında bilinen bir gerçektir: Bir borçlunun finansman ihtiyacı ne kadar büyük olursa, fonları güvence altına almak için gereken faiz oranları da o kadar yüksek olur. Artan politik risk ile birleşince, özellikle uluslararası ölçekte borçlanmanın maliyeti gittikçe ağırlaşır. Bu nedenle, Türkiye borçlularına bir süredir önemli faiz oranları teklif ediyor.

Bu yüzden de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘faiz bütün kötülüklerin anasıdır’ ve 24 Haziran’da seçildiği takdirde ‘para politikalarında daha baskın rol oynayacağı’na dair yaptığı yorumların sonucunda Türk Lirası'nın dolara karşı tarihindeki en değersiz haline gelmesi şaşırtıcı değil. 

Cumhurbaşkanı ayrıca verdiği uzun mülakatta ‘enflasyona karşı mücadele etmek için faizin artırılmak yerine düşürülmesi gerektiğini’ söyledi. Türkiye’de enflasyon, şu anda yüzde 12. 

‘’Ülkenin karşı karşıya olduğu zorluklar kur piyasasının çok daha ötesinde’’

Merkez Bankası bu kriz haline müdahale etmek için birkaç hafta içinde iki faiz artırımı yaptı. Fakat ülkenin karşı karşıya olduğu zorluklar kur piyasasının çok daha ötesinde: toplum 2016 yazından beri olağanüstü hal hukuku altında yaşıyor. Bu Cumhurbaşkanı’na ülkeyi, Meclis’i es geçerek, KHK’larla yönetme yetkisi veriyor. 

Bu arada Türk ekonomisi güç kaybetti. 2017’deki güçlü büyümeyi büyük ve sürdürülemez bir teşvik izledi. İşler iyiyken ülkeye giren paranın akıllıca kullanıldığına dair somut hiçbir kanıt yok. Ayrıca, özel sektörün yabancı kurdaki borçları da epey arttı; bu durum ülke ekonomisini kurlara karşı aşırı hassas hale getirdi. 

En önemlisi, bir tek adamın güçlü olacağı yeni rejimde, güçler ayrılığı, hukukun işleyişi ve devletin kurumlarının bağımsızlığı sorgulanır hale geldi. 

Cumhurbaşkanı’nın Merkez Bankası’na müdahil olacağına dair tehdidiyle dalgalanan kur, bir tek adam yönetiminin ödenemeyecek kadar ağır bedelleri olabileceğinin göstergesi. 


*York Üniversitesi’nde ekonomi dersleri veren Özkan, aynı zamanda Bulletin of Economic Research’ün de yazı işleri müdürü. Lisans eğitimini ODTÜ’de tamamlayan Özkan, yüksek lisansını Warwick Üniversitesi’nde, doktorasını da şu anda hala bünyesinde çalıştığı York Üniversitesi’nde tamamladı. Özkan, T24’e de ekonomi alanındaki yazılarıyla katkıda bulunuyor.

**Makalenin World Politics Review’da yayımlanan İngilizce orijinalini şuradan okuyabilirsiniz. 

İlgili Haberler