Gündem

Türkiye'nin ilk vegan festivalinden: Süt hırsızlıktır, et cinayettir

Festivalde sadece vegan yiyecekler yer aldı

06 Mayıs 2017 16:45

Zümre Deniz Denli

Türkiye’nin ilk vegan festivali, Didim’de tarihi Apollon Tapınağı’nın yanında yapıldı. Festival, Didim Belediyesi, Türkiye Vegan ve Vejetaryenler Derneği (TVD), Turizm Araştırmaları Derneği (TURAD) ve Didim Turizm Altyapı Birliği’nin (DİTAB) ortak organizasyonuyla düzenlendi. Festivalde sadece vegan yiyecekler yer aldı. Etkinlikte konuşan aktivist Zülal Kalkandelen, "Veganizm kesinlikle insanlar daha sağlıklı olsun diye türemiş değildir. Hayvan haklarına duyduğumuz saygıdan dolayı vegan olduk. Süte el koymak hırsızlıktır, et cinayettir" dedi.

İlki yapılan festivalin her yıl Nisan ayında tekrarlanarak gelenekselleştirilmesi planlanıyor. TVD  Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Arıman önce 1 Kasım Dünya Vegan Günü’nde etkinliği İstanbul’da yapmayı planladıklarını, OHAL döneminde yaşadıkları güvenlik gerekçesiyle İstanbul dışında yer aradıklarını  belirtti. Didim Belediye Başkanı Ahmet Deniz Atabay ise kendisinin vegan/vejetaryen olmadığını ancak iki kızının vejetaryen olduğunu anlatarak, festivalin özellikle Didim’de yapılması için kendilerinin teklifte bulunduklarını anlattı.

TVD Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Arıman önce 1 Kasım Dünya Vegan Günü’nde İstanbul’da yapmayı planladıklarını ama OHAL döneminde yaşadıkları güvenlik gerekçesiyle İstanbul dışında yer aradıklarını T24’e anlattı.: “OHAL döneminde olduğumuz için güvenlik sebebiyle kalabalık yerlerde terör saldırıları da çok oldu geçen yıl. Güvenlik nedeniyle İstanbul dışında yapmayı tercih ettik.

Eski çağlardan 19. yy’a kadar pek çok insan köle olarak kullanıldı, bir eşya gibi alınıp satıldı. Demokrasinin temellerinin atıldığı Eski Yunan’da bile köleler yurttaş olarak kabul edilmiyor bunun yerine çoğunluk olarak ev ve tarla işlerinde kullanılıyordu. Irkçı beyazların siyahi insanlara yaptığı zulümler ise günümüzden çok da uzak sayılmaz. Siyahiler beyazlarla aynı kafelere, üniversitelere gidemez hatta aynı otobüslere dahi binemezdi. Yine kadınlar iş yaşamına adım attıktan sonra uzun yıllar erkeklerle aynı işi bile yapsalar sırf cinsiyetlerinden dolayı yarı ücret alıyorlardı. Kadınlar, siyahiler ve köleler hak ettiklerini alabilmek için zorlu mücadeleler verdiler. Bugün bu hak ihlalleri elbette bitmedi. Ama artık çoğunluk olarak kabul ediyoruz ki siyahilerin, kölelerin ve kadınların maruz kaldıkları haksızlıklar insanlık tarihinde kara leke olarak duracak. Günümüzde ise hayvanlar insanlar tarafından hayatın her alanında (yeme, içme, eğlence, eğitim, bilim...) sömürülüyor.

Peki hayvanların yaşama hakkına kavuşabilmeleri için ayaklanmalarını, özgürlükleri için mücadele etmelerini mi bekleyeceğiz? Siyahilere, kadınlara ve kölelere yapılan zulüm ve haksızlık bugün hayvan üzerinden devam etmiyor mu? İçlerinden bir Martin Luther King mi çıkması gerekiyor?

Veganlık da hayvanların sömürülmesine karşı çıkıp, yaşama hakkına saygı düşüncesinden oluşan bir harekettir. Günümüzde de hızla yayılan bir vegan hareketi Türkiye’yi de kapsıyor.

Didim’de 29-30 Nisan tarihinde tarihi Apollon Tapınağı’nın hemen yanındaki sokakta Didim Belediyesi, Türkiye Vegan ve Vejetaryenler Derneği (TVD), Turizm Araştırmaları Derneği (TURAD) ve Didim Turizm Altyapı Birliği’nin (DİTAB) ortak organizasyonuyla Türkiye’nin ilk vegan festivali düzenlendi. İlki düzenlenmesine rağmen hem organizatörler, hem katılımcılar, hem de yerel halk festivale katılımı beklenilenin çok üzerinde buldu.

Ahmet Deniz Atabay: Türkiye’nin ilk vegan dostu belediyesiyiz

Didim Belediye Başkanı Ahmet Deniz Atabay kendisinin vegan/vejetaryen olmadığını ancak iki kızının vejetaryen olduğunu belirtti ve festivalin özellikle Didim’de yapılması için kendilerinin teklifte bulunduklarını söyledi.

“Türkiye’deki ilk resmi vegan belediyesiyiz, dünyada da ikinci. Dünya’da ilk Barcelona biliyorsunuz. Ayrıca bu Türkiye’deki ilk vegan festivali. Biz bunun için çalışmalar yaptık. Didim’de işletmeci arkadaşlarımıza, kafelere bilgilendirmeler yapıldı. Ne zaman, nerde, ne yer içerler veganlar, bunlar anlatıldı. Vegan derneğinden gelip bilinçlendirdiler. Didimli insanlar festivali çok sahiplendiler. Burada Ege yöresinin zeytinyağlıları ve ot çeşitlerinden vegan yemek yapıp stant kurdular, bu bizim için çok önemli.”

Gelenekselleştirmeyi düşünüyor musunuz?

Evet. Her yıl Nisan ayında Didim’de olacak. Bu yıl ilki düzenlendiği için bizim hatalarımız da düzenlendi. Ama gelecek yıllarda daha dikkatli olacağız.

Güvenlik gerekçesiyle festival Didim’e taşındı

TVD Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Arıman önce 1 Kasım Dünya Vegan Günü’nde İstanbul’da yapmayı planladıklarını ama OHAL döneminde yaşadıkları güvenlik gerekçesiyle İstanbul dışında yer aradıklarını T24’e anlattı: “OHAL döneminde olduğumuz için güvenlik sebebiyle kalabalık yerlerde terör saldırıları da çok oldu geçen yıl. Güvenlik nedeniyle İstanbul dışında yapmayı tercih ettik. Didim Belediyesi Emin Çapa’nın tavsiyesiyle bize ulaştı. Belediye özellikle Didim’in yerel otlarının da tanıtılması için Nisan ayını uygun buldu.”

Vegan Festivaline hazırlanırken Didim’de ne tür hazırlıklar yapıldı?

Önemli olan veganların da hassasiyetlerine dikkat ederek, onlara uygun seçenekler, menüler olması ve kavramın biliniyor olması gerekiyordu. Bunun için tüm şehri veganlaştırmamız gerekmiyor. Bununla ilgili çalışmalar yapıldı. Hayvan sömürüsüne karşı bir tedbir alındı; hayvan parkları, hayvanat bahçeleri, yunus parkları, sirkler gibi gösteriler  tamamen kaldırıldı. Didim’de iki tane fayton kaldı, onu da kaldırma sözü aldık. Bunun yanı sıra kentteki cafeler veganlık konusunda bilgilendirildi.

Festivaldeki bütün ürünler vegan mı?

Tamamıyla vegan. Biz vegan ve vejetaryen derneğiyiz ama festivali vejetaryen değil, vegan yaptık.Bu konuda katı kurallarımız var. Burada hayvansal gıda bulunan hiçbir ürün yok. Arada ayran gibi bazı yanlışlıklar gördük. Elimizden geldiğince uyardık. İnsanlar da yeni öğreniyorlar. ‘Ayran içilmiyor muydu’ diye soruyor vegan olmayanlar. İlk olduğu için maalesef bu tür aksaklıklar yaşandı. Seneye daha bilinçli ve dikkatli olmamız gerek.

Katılımı nasıl buldunuz?

Katılım inanılmaz! Biz şehir dışından ziyaretçi bekliyorduk ama bu kadarını ne biz ne belediye beklemiyordu. Tahminimizin üzerinde katılım oldu. Burada insanlar geçerken “biliyor musun veganlar hiçbir hayvansal ürün tüketmiyormuş” diyorlar kendi aralarında. Bu bile festivalin amacı için çok önemli. Hedefimiz zaten veganlar değil. Vegan olmayanların da bilinçlenmesini istiyoruz.

Kötü Kalpli İnekler

Sağlıklı yaşam koçu Gül Kaynak bir danışanın paylaştığı anıyı festivale katılanlara anlatırken neden vegan olunması gerektiğine parmak bastı.

“Danışmanlığını yaptığım bir anne aradı beni dedi ki: ‘Beş yaşındaki kızım markette süt ürünleri önünden geçerken anneciğim ben ineklerden nefret ediyorum dedi. Neden böyle bir şey söylüyorsun kızım dedim. ‘Anneciğim sen benim küçük kardeşimi her gün emziriyorsun. Ve bu süte ihtiyacı var, kardeşim o sütle büyüyücek. Ama bu kötü kalpli inekler yavrularındaki sütü alıp bize satıyorlar. Yavrularına da herhalde su içiriyorlar.’ dedi. Bakın 5 yaşındaki çocuk sanıyor ki sütün parası ineğin cebine giriyor. Bir tek orda yanılmış. Bunun dışında hayata böyle bakabilirsek veganlık kolay olabilir.”

 

Vegan sanatçı Zeynep Casalini festivalin ilk akşamı bir konser verdi. Konserde insanın bitmek bilmeyen bencilliğine değinen Casalini ‘proteinsiz kalacağım’ gibi endişelerin de yersiz olduğuna vurgu yaptı: “İnsan dünyaya zarar veren tek canlı, insan insanlığını bilse her şey çözülecek. Ama hep daha fazlası, ego, ben peşinde. İleri falan yok, topraksın, o kadar. Başka bir şey değilsin. Bunu unutmamak gerek. Proteini nerden alacağım, vegan olmak çok pahallı… Bunlar okumamaktan, bilmemekten, bilmek istememekten gelen bir şey.”

Konser sonrası T24 için sorularımızı cevaplayan Casalini festivalin veganlık için önemli bir adım olduğuna değindi.

Konseri ve festivali nasıl buldunuz?

Benim için özel ve önemli bir zamandı. Festival de konser de güzeldi. Didimliler’in katılımı da yoğundu. Gelenekselleşirse yer alırım. Elbette  vegan festival nerde olursa katılmak isterim.  Elimden geldiğince bu konuda meraklı insanları bilinçlendirmeye çalışıyorum.

Vegan olma sürecinizi anlatır mısınız?

Önceden vejetaryendim zaten. Son bir yıldır vegan oldum, hiçbir zaman etçil biri olmadım. Son derece memnunum böyle olmaktan. İnsanın herhangi bir canlıdan üstün olduğunu düşünmüyorum. Vegan beslenmenin çok zor bir beslenme tarzı olduğu algısı var insanlarda. Ben vegan ya da vejetaryen olurken hiç zorlanmadım. Beslenme konusunda bilgilendikçe daha mutlu ve iyi oldum.

 “Bizim için bir öğün, onlar için bir ömürdür”

HayTap (Hayvan Hakları Federasyonu) basın sözcüsü Şule Baylan da hayvanlar üzerinde hakimiyet kurmamızdan vazgeçmemiz gerektiğini vurgulayarak hayvan doğasını bozacak her şeye karşı olduklarını belirtti.

“Hayvanlar sütlerini bebekleri için, arılar ballarını kendileri için yapar. Onların bedenlerini yemememiz gerektiğini anladığımız zaman dünya yaşanabilir bir yer olmaya başlayacak. Hayvanları köle oarak kullanıyoruz, etlerini, sütlerini ballarını kullanıyor, üzerlerinde bir ego kuruyoruz. Yunus hapishaneleri için de mücadele ediyoruz. Onlar yunus parkı değildir. Yeni açılmakta olan hayvanat bahçeleri dedikleri hayvan hapishaneleri konusundaki mücadelemiz de var. siz kalkıp bir Jaguarı Kayseri’de hayvan hapishanesine getiriyorsunuz! Jaguarın Kayseri’de ne işi var? Balıklar balıkçıların, avcıların geçim kaynağı değildir. Onların yaşam dengelerini tamamen kendi yiyiceğimiz olarak görüp bozuyoruz. Bizim için bir öğün onlar için bir ömürdür. Sırf güçlüyüz diye böyle bir şey yapmaya hakkımız yok. Biz onların yaşam alanlarına giriyoruz.Hayvan öldürmenin cezası olmadığı gibi kutsanıyor bile!

“Geçinmek için değil, gelişmek için çalışmalıyız”

TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği) Yurtdışı Temsilcisi ve Didim fahri hemşehrisi Hüseyin Baraner Vegan festivali süresince iki günde ilçeye 50 bin ziyaretçinin geldiğini vurguladı ve Didim Vegfest’in gelenekselleşeceğini sözlerine ekledi:

“Dünyanın günümüzde yorgun olduğunu belirmek isterim. Dünya yeni değerler arıyor ve eski zihniyetler toplumlara değer kazandırmıyor. Didim veganfest 5-10 yıl içinde değerlenip yurtiçi ve yurtdışından gelen insanlarla dolacak. Didim ekonomisi de böylece daha sürdürülebilir olacak. Geçinmek için değil, gelişmek için çalışmalıyız. Vegfest de Didim’in kalıcı bir değeri olacak. Değer her zaman 20 katlı bina değildir. 20 katlı hayaller de bu ülkede olmalı. Biz burda bunun temelini atıyoruz.”

Hepiniz pazarlarda yerlere atılıp israf olan sağlam sebzeleri görmüşsünüzdür. Ankara’dan ÇERÇÖP Çorbacılar da israf olan bu sağlam sebzeleri görmüş. Görmekle kalmamış gönüllü bir grup kurup pazar pazar gezmiş israf olan bu sebzeleri toplamışlar. Detaylarını ÇERÇÖP’ten üniversite öğrencisi Esra Balkış’a sorduk, T24’e anlattı.

“Biz yiyecekeler israf olmasın diye pazarda atılan sebze-meyvelerden sağlam olanları seçiyoruz. Mesela çizik diye insanlar almıyor, pazarcılar da atıyor ama aslında kullanılabilecek durumdalar. İyi olanları topluyoruz, zaten atılanların çoğu da iyi oluyor. Daha sonra çürük kısımları varsa temizliyoruz. Kızılay’da Haymat Los Mekan diye bir yer var. Orası yardımcı oluyor bize, depo olarak kullanıyoruz. Hep beraber orda çorba yapıyoruz. Yaptığımız çorbayı da Kızılay’da dağıtıyoruz.”

Nasıl bir araya geldiniz?

İlk önce üç arkadaşımız, Fuat, Hande ve Gizem başlattı. Onlar başlattı ama biz bir bütünüz. Aramızda üniversite öğrencisi de, çalışan da, yönetmen de var. Her yaş aralığından insan var. 

Festivalde vegan çorba yapmak için sebzeleri Ankara pazarından mı getirdiniz?

Burda çorba yapmak için Didim’deki pazara gittik. Özellikle Didim’de daha çok atılan sebzeler vardı. Dün (29 Nisan, festivalin ilk günü) bayağı topladık. Fazla geldi topladıklarımız, Suriyeliler’e dağıttık burda. Özellikle Ankara’dan toplamadık ki burdaki insanlar da görsün istedik.

Ankara’da ve Didim’de pazardan sebze toplarken çevreden nasıl tepkiler alıyorsunuz?  

Ankara Ayrancı’da mesela artık tanıyorlar bizi, akşam pazar kapanırken gidiyoruz. Atılacakları ayırmış oluyorlar bir kenera bizim için. En son Ayrancı pazarı için de çorba yapıp pazarcılara dağıttık. Kendimizi çok anlatamadık ama burda da (Didim) güzel tepkiler aldık.

Bir kere bizim mahalleden toplamak zorunda kaldık (Mamak). Kılık kıyafeti düzgün görünce insanlar ‘siz ne yapıyorsunuz, neden topluyorsunuz’ gibi tepkiler verip şaşırmışlardı. İlk önceleri böyle tepkiler oluyor ama sonra amacımızı anlattığımız zaman onlar da yardımcı oluyorlar. Çorbayı yaptıktan sonra bile çok malzeme artıyor. Kalan sebzeler bize yardımcı olan kafenin menüsüne yazılıyor ‘bir bağ maydonoz, iki kilo pırasa var’ gibi. Elimizden geldiğince duyuruyoruz. Kalan sebzeler de dağıtılıyor. Biz evimize götürüyoruz bazen.

Çorbalar vegan, değil mi?

Evet tamamen vegan. Çorbayı hazırlarken vegan olmayan bir ürün kullanmıyoruz.

Festivali nasıl değerlendiriyorsun?

Vegfest olarak çok amacına ulaşamadı sanki. Biraz daha kermes havasında gibi oldu. Ama ilki olduğu için gözardı edilebilecek şeyler.

Gazeteci, yazar, aktivist Zülal Kalkandelen festivalde yaptığı konuşmayla büyük beğeni topladı. Kalkandelen festivalin panayır havasında geçmesini ticarileşmesini doğru bulmadığını vurguladı.

‘Hayvan haklarını savunup deri ayakkabı giyiyorsanız bu iki yüzlülüktür’

Zülal Kalkandelen: “Bugün söyleyeceklerim belki aranızdan bazılarını rahatsız edebilir. Aslında ortada rahatsız olunacak bir durum var. Burda daha çok bir panayır havasında alışveriş odaklı bir ortam yaratıldı. Festivallerde genelde böyle bir durum oluyor. Benim için önemli olan bugün festivalden evlerinize giderken hangi duyguyla döneceksiniz beni ilgilendiren bu. Biz burda bir hak mücadelesi veriyoruz. Veganlık bir beslenme şekli değildir. Veganlık bir yaşam tarzı, detoks değildir. Veganlık hayvanların da insanlar gibi yaşama hakkına sahip olduğu oluşumdan hareketle hayvan özgürlüğünü savunur. Sadece sofrada bitmez hayatın tümünü kapsar. Hayvan köleliğine karşıdır. Hayvan haklarını savunup deri ayakkabı giyiyorsanız bu ikiyüzlülüktür. Hayvanlar üzerine dayalı bir üretim sistemi var. veganlar olarak bu üretim sistemine karşıyız. Kafeslerin bir iki santim genişletilmesi değil o kafeslerin tamamen boşaltılmasıdır hedefimiz. İçinde benim de olduğum bazı aktivistler olaya daha sert yaklaşıyor olabiliriz ama ben konunun vicdan temelli bir anlayışla yürütülmesini doğru bulmuyorum. Herkesin vicdanı aynı çalışmıyor. Hayvanların yaşam hakkını insanların vicdanının dize gelmesine bağlarsak çok uzun zaman alır. Belki bir şeyleri görmeye ömrümüz yetmez. Bu nedenle hayvan özgürleşme hareketinin hak temelli yaşam hakkı odağında ilerlemesi gerekiyor. Hayvan haklarını savunuyorsanız sirklerde mezbahalarda her yerde sömürülmesine karşı olmanız gerekiyor. Biri diğerinden daha iyi değildir. Birine vicdansızlıktır dediğimiz zaman o kişi bundan hiç etkilenmeyebilr. Ama hayvanın yaşama hakkı vardır diye savunacağız.

Kötü muamele denildiğinde de herkesin aklına sokak hayvanları geliyor. Köpek ve kedileri herkes seviyor arkadaşları gibi görüyor. Sokak hayvanları için mücadele eden insanların mezbahalar söz konusu olduğunda gerçeklere gözünü/kulağını kapaması doğru değil. Türcülük, insanın kendini başka canlılardan üstün tutması ve sadece ait olduğu türden dolayı kendini daha değerli görmesidir. Bizim asıl savaşmamız, yıkmamız gereken budur. İnsan hiçbir canlıdan üstün değildir.

“Süt hırsızlıktır, et cinayettir”

İnsanlar bize şunu soruyor: hayvanların etini tüketmiyorsunuz katledildiği için tamam ama süt bal deri neden tüketmiyorsunuz? Biri diğerinden daha az şiddet içermiyor. Süt endüstrisi içerisindeki gerçekleri kaçınız farkındasınız, bilmiyorum. Tıpkı insan gibi inek de gebe kaldıktan sonra süt verebilir. Yani hayvan durduk yere süt vermez. O sütü onun yavrusu içindir. İnsanoğlunun bitmek tükenmek bilmeyen bu süt isteği talebini karşılamak için her yıl mezbahalarda hayvanlar insan eliyle zorunlu gebeliğe maruz kalır. ‘Tecavüz askısı’ denilen bir alete yatırılan hayvan vajinasına sokulan demir bir çubuk aracılığıyla spermler bırakılır. Hayvanın sütü geldiği zaman el konulmak için doğurduğu anda yavrusu henüz bir günlükken annesinden ayrılır. Gerekçe de aralarında bir bağ kurulmamasıdır ama kadınlar bilir, zaten gebelik sırasında o bağ kurulmuştur. Yavru ineğin annesinden ayrılırken yavru ve annenin çıkardığı sesler insanın hayatında duyabileceği en acı seslerdir. Üstelik dün Murat Kınıkoğlu da burda anlattı, insana yararı değil zararı vardır. Bitki bazlı sütler var bunlar yerine. Siz süt satın aldığınızda biliniz ki o vahşete onay vermiş oluyorsunuz. Bunu bilmiyordum demenin bu çağda geçerli bir tarafı yok. İnek 285 gün, koyun 150 gün gebelik yaşıyor. Verdikleri süte el koymak hırsızlıktır, et cinayettir. Veganizm kesinlikle insanlar daha sağlıklı olsun diye türemiş değildir. Hayvan haklarına duyduğumuz saygıdan dolayı vegan olduk. Alkışlanmak için burda değilim rahatsız etmek için burdayım. Kendime biçtiğim temel görev budur.

Kanal D Spikeri Emin Çapa festivalde veganlık ve vejetaryenlik konusunda katılımcıları bilgilendirdi. İkinci gün festivale katılanların çadır kurdukları Orman Kampı alanındaki vegan kahvaltıya katıldı. Festival sonrası sorularımızı yanıtlayan Çapa 18 yıldır vejetaryen olduğunu söyledi: 

“Bir süreçti benim vejetaryen olmam. Bir canlının öldürülmesi bana hep korkunç gelmiştir. 18 sene önce, hayatımdan balığı da çıkarınca tamamen vejetaryen oldum. Aslında Türkiye’de etyemez bir hayat sürmek son derece kolay. O kadar sebzesi bol bir ülkeyiz ki, hiç zorlanmıyorum. En kötüsü bol zeytinyağlı bir salataya mısır ekmeği doğrayıp tüketirim. Zeytinyağlılar, baklagillerden yapılan etsiz her tür yemek, bulgur pilavı hayatı güzelleştiriyor. Ama beni bitiren detay mutfak kültürümüzün börekleri. Etli olmayan her tür böreği yiyebilirim. Didim Akköy’de bir ıspanak köklü börek yedim, tepsinin yanına yatabilirdim. Elbette benim Vegan olmadığımı da unutmamak lazım. Kendi yaptığımız kefiri tüketiyorum, o nedenle Vegan sayılmam.”

Vegan hamburgerFestivale katılımı nasıl buldunuz?

Ben böylesi bir iş başarılabileceğini düşünmemiştim. Çilekçilere uğradığımızda Ali Dayı, “festivale bekliyoruz” dedi. Cumartesi de sevinçten ağlayabilirdim. Konser alanından Apollon tapınağına kadar 3 saatte yürüdük. Her köylüyle, her satıcıyla temas etmeye, konuşmaya çalıştık, Ne oluyor yahu diye düşündüm. Çocuklar, gençler, öğrenciler, et sevip “bu veganlar da ne ola ki?” diye düşünenler, anneler, kızlar müthişti. Standında börek satan bir teyze, “böreğe yoğurt koydum, vegan olmuyormuş o zaman, ne bileyim, bizim yoğurtlu böreğimiz nefistir diye yaptım” dedi.

Bir ekonomi uzmanı olarak festivali nasıl değerlendiriyorsunuz?

Emin Çapa: İlk festivalde halkın yoğun katılımını gördük. Bunun devam etmesi lazım. Bölge halkının ve bölge turizminin olaya dahil olması önemli. Bazı insanlar yanlış anlayabilir ama, ben aynı zamanda bir ekonomiciyim. Sosyal bilimlerin bir kuralı vardır. Bedava her şey değersizdir. İnsanlar bedava verdiğiniz şeyi, değersiz görür. Çünkü onun için para vermemiş, emek harcamamış. Dolayısıyla Didim’deki her tesis ve işletme festival için kurulacak bir fona katkıda bulunmalı ve buranın yönetiminde de onların birer temsilcisi olmalı. Sadece Belediye’nin üstüne kalırsa olmaz. Hesap sorabilmeniz için işin içine dahil olmanız lazım. Gönlümde yatan bir festival komitesi kurulması. Burada ne bileyim antikacılar, kafeler, lokantalar, pansiyonlar, oteller, barlar vs “ayrı ayrı” temsil edilmeli ve yapılacak her şeye bu komite karar vermeli.

Uzman Psikolog Öykü Büyükdere festivalde katılımcılara et yemenin psikolojisini anlattı, bitkisel besinlerin insan vücudundaki protein ve diğer eksiklikleri karşılayabileceğinin altını çizdi. Büyükdere önce vejetaryen olduğunu, son 3 yıldır da vegan olduğunu şu sözlerle anlattı: “10 küsür sene önce barınak hayvanlarıyla tanıştım. 8 saat kendi işimde çalışır, kazandığım parayı barınaktaki hayvanlara harcardım. Onların hakları, barınmaları için mücadele ederdim. Tüm vaktimi onlara harcardım. Ama sonra akşam eve gider koruduğum hayvanın benzerini yerdim. Kebap yiyordum mesela.Vegan olduktan sonra kendimi anlamaya başladım. Neden onca zaman kazandığım parayı ve zamanımı bazılarını korumak için harcarken diğerlerini yiyordum? İşim insanları anlamak. İlk olarak kendimizi sorgulamalıyız ne düşünüyorum diye. Çünkü hepimiz bir düşünceye doğuyoruz, kendinizi bu düşünce bana ait mi diye sorgulamamız gerekiyor. Ve tabiki hayvanları anlamamız çok önemli. Amacımız hayvanlara ve insanlara empati kurmak olmalı.

Vegan tatlıHaykonfed: “Biz yaşam hakkı savunucusuyuz”

HaykonFed (Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu) Festivalde açtığı stantta hayvanların maruz kaldıkları şiddete dikkat çekmeye çalıştı. Didim Temsilcisi Hande Kamacı: “Festival çok güzel. Bilinçlenmek isteyen çok kişi var, bunlar arasında özellikle gençler çok fazla. Biz de sadece kedi köpek değil doğada bizimle yaşayan ne varsa onların haklarını savunmak için burdayız. Bu nedenle biz hayvan hakkı savunucusu değiliz, biz ‘yaşam hakkı’ savunucularıyız. Deneylerde hayvanların kullanılmasına da karşıyız. Artık hücre üzerinde çalışma yapılabiliyor zaten. Bunlara teşvik olmalı. Halk bilinçlenirse hayvanlar üzerinde deney yapan kozmetik markalarını da buna göre seçecektir. Biz ilk önce yasalarla işimizi yapmaya çalışıyoruz. Bugün burda stand açmamızın en önemli nedeni yeni yürürlüğe koyulmak istenen yasa tasarısı. Bu yasayla hayvanları gizlice öldürmeye teşvik ediliyor, barınaklardan hayvan satışına teşvik ediliyor. Yasa okul bahçesi, cami kenarları gibi kalabalık yerlerdeki kedi köpeklerin toplatılmasını getiriyor. Buna karşıyız. Avcılığa, kürke karşıyız. Vegan ve vejetaryenlik için teşvik ve bilinçlendirme çalışmaları yapıyoruz. Sürekli Türkiye’nin her yerinde stant kuruyoruz.”

Çiftçiler “atalık tohum” kullanamıyor, dayatılan “hibrit tohum” da bir nevi kısır

Festivalde stant açan bir gönüllü hareketi olan Ulusal Tohum Takas Merkezi’nin kurucusu Ali Özırmak amatör bir grup olduklarını ve sertifikalı/hibrit tohumlara karşı yerli tohumları koruyup yaygınlaştırmayı amaçladıklarını belirtti: “Üyelerimizin gönderdiği tohumlar bölgelerde merkezlerde toplanıp isteyenlere ücretsiz olarak sadece kargo ücreti karşılığında gönderiliyor. Topladığımız bu yerel tohumları yine isteyen insanlara ücretsiz dağıtıyoruz. GDO’ya da hibrite de karşıyız. Bakanlık düzenlemesine göre sertifikalı/hibrit tohumların kullanılması yaygınlaştı. Diğer yandan bakanlık düzenlemesine göre 2018 yılından itibaren çiftçilerin sertifikalı/hibrit tohumlar kullanmasını zorlamaya başlayacak. Sertifikalı tohum kullanmayan çiftçilere devlet desteği verilmiyor. Bunun dışındaki tohumların satışı da yasak, çiftçiler atalık tohumları kullanamıyor.

Hibrit tohum aynı bitkinin farklı türlerinin kendi aralarında insan eliyle tozlanmasıyla oluşturuluyor. En büyük dezavantajı ise aynı ürün alabilmek için ikinci defaya kullanılamıyor oluşu. Böylelikle çiftçi hibrit tohum kullandığında bir sonraki yıl yeniden satın almak zorunda.”

Organik tarım küçük üreticiyi yok etmek için planlandı

Küresel tohum firmalarının 2007 yılında Türkiye’ye gelmeye başladığını vurgulayan Özırmak 2008 yılında da devletin yerli hibrit tohum üretiminde artışa gittiğini ve devletin tohum teşvik planını kaldırdığına dikkat çekti: “Tohumlarımız yabancı sermayelerin kontrölünde. Bugün 3-4 firma Türkiye’den elini çekse tohumsuz kalacağız. Bizim mücadelemiz de hem bu nedenle hem de hibritleştirdikleri ürünlerde verime ulaşmak için hormon ve kimyasal kullanma zorunluluğu var, devlet bunu da saklıyor, yerel çeşitlerimizi bozuyor. Diğer yandan hibritler daha pahallı, köylüye satılıyor. Ama köylünün tohum satması kanunen yasak. Bize gelen tohumları üyelerimiz en az iki yık ekip yolluyor. Hibrit tek kullanımlık, ikinciye kullanılsa bile verim çok düşük oluyor.

Biz organik tarıma da karşıyız, burda hibrit tohumlar kullanılıyor. Organik tarım köylüyü ve küçük üreticiyi yok etmek için planlanan bir sistem. Yerel çeşitleri yok etmek için önce firma/hibrit tohumlarını piyasaya sürüyorlar. Üretim yetmiyor, insanlık aç söylemiyle GDO’lu ürünler çıkıyor. Siz devlet olarak köylüyü topraktan uzaklaştırıyorsunuz.Kamu spotlarında toprağı koruyalım demekle olmuyor. Topladığımız bu yerel tohumları yine isteyen insanlara ücretsiz dağıtıyoruz. GDO’ya da hibrite de karşıyız. 

 

“Veganize edilmiş ürünler yetersiz, ot çeşidi çok fazla”

Festivalde hayvanın yaşama hakkından uzaklaşıldığından, vegan olmayanlara veganlığın yeterince anlatılamadığından, meselenin eğlenceye indirgendiğinden şikayetçi olanlar da vardı. İzmir Ege Üniversitesi’nden festivale gelen Üniversite öğrencisi Dilan Kaya arkadaşından etkilenip veganlığı seçmiş

“Bence festival kötüydü. Veganlık çok anlatılamadı. Ot festivali gibiydi. Böyle beklemiyordum, fazla ticari buldum. Stant kurulmuş ama bana soruyor vegan nedir diye. En büyük eksiklik vegan nedir, hayvan hakları nedir, bununla ilgili çok yetersizlik var. Bizim yemek konusunda gelirken beklentimiz veganize edilmiş ürünler, vegan sucuk, yoğurt, peynir gibi ürünler görmekti. Bizim amacımız hayvansal sucuğun karşısında bak vegan sucuk da var demek. Ama burda ot ve zeytinyağlı yemekler daha ağırlıklı. Bunlar da olsun elbette ama veganize edilmiş ürünlerin vegan olmayanlara anlatılması daha önemli. Neden vegan olunur? Hayvan hakları için. Bu da çok fazla anlatılamadı.”