Gündem

P24: Türkiye için Ortaçağ paketi kapıda

Karşımızdaki tehlike seçilmiş muhalefet ile bağımsız medya kuruluşlarının 'kriminalize edilmesi' hamlesidir

18 Ekim 2014 16:51

Cumhuriyet gazetesi haberi şu başlıkla veriyordu:

“AKP hükümetinin Meclis'e sunduğu yeni yargı paketi daha kanunlaşmadan uygulamasına geçildi.”

Habere göre, gelişme şuydu:

''Mevcut kanunlarda arama kararı için ‘somut delil’ şartı aranırken, yeni hazırlanan taslak kanunlaşmadan ilk uygulaması bu sabah Adana’da gerçekleşti: Gazeteci, yazar Aytekin Gezici, ‘makul şüphe’ ile evi aranarak gözaltına alındı. Avukatı Yusuf Özer, gözaltı ve aramanın atılan bazı tweet'lerle ilgili olduğunu söyledi.''

''Halen yürürlükteki kanunlara göre vatandaşların ev ve işyerlerinin aranması ile ilgili hâkimden karar çıkartabilmek için ‘somut delil’ şartı aranıyor. Ancak Meclis'e sunulan yeni taslağa göre ‘makul şüphe’ duyulması arama kararı için yeterli görülüyor. Gazeteci, yazar Aytekin Gezici bu sabah makul şüphe oluştuğu gerekçesi ile evi aranarak gözaltına alındı. Gezici, hakkındaki kararı Twitter üzerinden duyurdu.''
''Sulh Ceza Hakimi Sinan Sivri tarafından alınan kararda 'Eylem niteliği mevcut delil durumu ile muhtemel suç eşyalarının ele geçirilmesi yönünde makul şüphesinin bulunduğu kanaatine varılmakla talebin kabulüne karar vermek gerekmiştir’ deniliyor.
“Kararda, Aytekin Gezici’nin evinde arama yapılarak; bilgisayar, cep telefonu, harddisk, fotoğraf makinesi, kamera, program, sim kartı, ses ve görüntü depolayan her türlü cihaza el konulmasına izin veriliyor. Sabah saatlerinde evinde arama yapılan Aytekin Gezici, gözaltına alındı. Adli Tıp’ta sağlık kontrolünden geçirilen Gezici, daha sonra Emniyet'e götürüldü.''

Bu gelişme, kimi hükümet yanlısı medya çevreleri tarafından 'yeni' sıfatı yakıştırılan Türkiye'de hukuku ayaklar altına alma hamlesini yeni bir aşamaya sürüklemektedir.

Hükümetin özellikle Uludere/Roboski katliamı, Gezi Park protestoları ve 17-25 Aralık rüşvet/yolsuzluk operasyonları ardından gelişen savunma ve cezai muafiyet refleksleri, yakın bir zamana kadar en azından bir şekilde 'kanuni kılıfına uydurma' adımlarıyla şekillenmekteydi.

Ancak Adana'daki gelişme, yürütmenin artık parlamentoyu anayasayı ve mevcut yasaları da hiçe sayarak, eleştiri, itiraz hakkını, ve ifade özgürlüğünü boğmak adına tamamen keyfi bir mecraya yöneldiğini gösteriyor.

Diğer taraftan, toplumsal zekayla alay edercesine 'İç Güvenlik Reformu' gibi bir adla lanse edilmeye çalışılan yargı paketi teklifinin, Meclisten geçtiği takdirde, ülkeyi yıllar öncesinin olağanüstü hal koşullarına fiilen geri sürükleyeceği, Adana'daki gibi çok sayıda benzer hamleye anti-demokratik zeminin taşlarını döşeyeceği de açıktır.

Türkiye'nin önde gelen hukukçuları günlerdir bu tehlikeye dikkat çekiyor, teklifin farklı veçheleriyle ilgili sert eleştiri ve uyarılarda bulunuyorlar.

Teklifin ağırlık noktasının, hükümet yanlısı olmayan, sorgulama ve eleştiri hakkını kullanmakta kararlı belli başlı medya kuruluşlarını sektörün dışına atmak, faaliyetlerini sıfırlamak olduğu anlaşılıyor.

CHP'nin hukukçu kökenli milletvekili Ali Özgündüz, Taraf gazetesine yaptığı açıklamada, tehlikenin bu boyutunun büyüklüğünü dile getirirken, pakette yer alan 'anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları' malvarlığına el koyma kapsamına alan düzenlemeyle hem basın özgürlüğünün hem de milletvekili dokunulmazlığının da kalmayacağını söylüyor:

“Hükümet aleyhine yayınlar yapan medya grubuna ‘anayasal düzene karşı suça iştirak ettiniz’ denebilecek. Medya organlarının mal varlığına el konabilir. HSYK hükümetin eline geçti. Bu konuda kararları bu HSYK’nın atayacağı sulh hâkimleri verecek. Cumhurbaşkanı ve Başbakan, son yaşanan sokak olaylarında CHP ve MHP’yi vatan haini ilan etti. Hükümetin atadığı bir savcı soruşturma başlatır hâkim de bunu kabul ederse milletvekiline ‘sizi yargılıyoruz, dokunulmazlık burada işlemez’ denebilir.”
Kısacası, söz konusu olan, seçilmiş muhalefet ile bağımsız medya kuruluşlarının 'kriminalize edilmesi' hamlesidir.

Avukat Ergin Cinmen, “Şu anda hukuk devletinden güvenlik devletine geçişi yaşıyoruz. Savunma hakkı son derece gerilere itiliyor. Avukatın soruşturma aşamasında dosya incelemesi kısıtlanıyor. Adil yargılama konusunda Türkiye giderek karanlıklara bürünecek, bundan korkuyorum. Sıkıyönetim olduğu zaman bilirsiniz ve ona göre hareket edersiniz. Ama şimdi hukuk devleti var diyerek sıkıyönetim uyguluyorlar. Asıl sorun bu” diyor.

Avukat İrfan Sönmez, “(Bu) siyasetin hasımlarını bir şüphe üzerine yok ettiği, mallarına el koyduğu Orta Çağ zihniyetinin hortlatılması anlamına gelen bir düzenlemedir” uyarısında bulunuyor.

Sönmez şunu da ekliyor: “Adalet ve Kalkınma Partisi'nin içinde demokrat olan kişiler de vardır. Onların bu gidişe bir dur demesi gerekmektedir.”

Bu açıdan, AB Bakanı Volkan Bozkır'ın Carnegie Endowment’ın düzenlediği bir toplantıda, Türkiye'de medya bağımsızlığı ve özgürlüğünün siyasi baskı altında olmadığını savunur yöndeki ifadeleri de, en hafif deyişiyle hazindir. Bozkır, “(Medyaya hükümetten) telefon da mı gelmiyor?" sorusuna "Ben herhangi bir telefon görüşmesi görmedim" cevabını verebilmiş, bir kısmını Erdoğan'ın da bizzat doğruladığı konuşmaların varlığını inkar ederek kendisini gülünecek duruma düşürmüştür.

Şu bilinmelidir ki, despotizm ve yalanda yaşama zihniyeti Türkiye'nin insan hakları siciline daha büyük darbeler indirecek, AB ile ilişkileri daha da soğutacak, Orta Asya tipi dikta rejim modellerine doğru savuracaktır. 


Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'ün internet sitesi platform24.org'da yayımlanan editoryal yazı