Yaşam

'Türkiye, dünyada doğa katliamında üç, kültür katliamındaysa birinci sırada'

Magma’nın Genel Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek: Bugün ‘Fatih’in torunlarıyız’ diyerek, o kentin tarihi dokusunu yağmalıyorlar

26 Eylül 2015 19:11

Atlas’ın çekirdek kadrosuyla kurulan coğrafya dergisi Magma’nın Genel Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek, dünyada korkunç bir doğa ve kültür katliamı yaşandığını vurguladı: “Türkiye, dünyada doğa katliamında üç, kültür katliamındaysa birinci sırada.”

“Kendini yeryüzüne adamış bir dergi” mottosuyla yola çıkan Magma, bu yolda birinci yılını doldurdu. Taraf Gazetesi yazarı Hüseyin Gökçe, Özcan Yüksek ile o bir yılın nasıl geçtiğini, doğa ve kültür meselelerini ve “En beğendiğim kenttir” dediği İstanbul’un yaşadığı talanı konuştu.

İşte o röportaj:

Magma, “Bilmek isteyen yola çıkar” mottosuyla doğdu, şimdi bir yaşında. Hatıratında şimdilik neler var?

‘Bilmek isteyen yola çıkar’ sadece okura değil, kendimize de söylediğimiz bir şey. Bu yolda öğrendiğimiz çok şey oldu. Magma sadece bir dergi içeriği değil, aynı zamanda bir arkadaş grubuna da dönüştü.

Nasıl yani?

Okurlarla kurduğumuz yakın ve samimi ilişki derginin geniş kitlelere ulaşmasında etkili oldu ve artık Magma’yı aylık çıkartabileceğimiz kanaatine vardık. Yani bilmek için yeniden yola çıkıyoruz.

“Bir coğrafya dergisi sadece bir dergi değildir” derken neyi kastediyorsunuz?

Konuları seçerken, okurla ilişkimizi göz önünde bulundurduk. Dergiyiz ama bir şeyleri insanlara empoze etmiyoruz. Üzerini örttüğümüz ya da sakladığımız bir şey yok. Nesnel olarak olan biteni yansıtıyoruz. Bir coğrafyaya giderken orada neler oluyor neler bitiyor kısmen anlatıyoruz çünkü bazen gördükleriniz ve okuduklarınız her şeyi anlatmaz. Kültürlerin birbirinden üstün olduğunu düşünmüyoruz.

Sosyal medyada Magma “Doğada pazartesi yoktur” ve “Hafta sonu kölelikten çalınmış iki gündür” sloganlarıyla tanındı. Fikir babası kim?

Yola ilk çıktığımızda bu sloganları ben yazıyordum. Magma’nın kendi tarz ve bakış açısına uygun cümleler seçmeye gayret ediyordum. Pazartesi modern insanın içinde yaşadığı tutsaklığı, çalışmak ya da çalışmamak arasındaki gelgitleri çok iyi yansıtıyor.

Yırca’dan Kuzey Ormanları’na kadar doğa, ekonomi bazlı projeler altında eriyor. Modern insanın tutsaklığı böyle bir şey mi?

Kalkınma ve büyüme… Medya ve siyaset kürsülerinden pompalanan kutsal terimler bunlar. Öyle ki, üç kutsal kitabın ayetlerinden daha kudretli sözcükler.

Aynı zamanda bir seyyahsınız da. Dünyanın geri kalanını Türkiye ile kıyasladığınızda bir fark görüyor musunuz?

Dünyada korkunç bir doğa ve kültür katliamı yaşanıyor. Türkiye, doğa katliamında üçüncü sıradayken, kültür katliamındaysa ilk sırada. Türkiye dâhil Güney Amerika, Afrika, Güney Asya ülkelerinin ormanları, suları, vadileri giderek azalıyor. Doğanın hiçbir önemi yok. Yeter ki baraj yapılsın, maden çıkarılsın. Bu yüzden Artvin’e baraj yapıldı. Yani elektrik bahane.

Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı gibi İstanbul’da yapımı devam eden projeler var. Yani yararından çok zararı mı var demek istiyorsunuz?

Türkiye’de sermayenin devlet eliyle edinilmesi gibi bir gelenek var. Son yıllarda daha da artmış durumda. Artık Hükümet’in, bizzat sermayenin kendisi pozisyonuna geldiği konuşuluyor. Bu projelere gelecek olursak, ormanlık araziyi ranta dönüştürecekler, amaç bu.

Tüm bunlar olurken, yoğun bir direnişe de tanıklık ediyoruz. Bu doğa katliamının önüne geçmek mümkün mü?

Mümkün çünkü insanlar için bu mücadele bir yaşam savaşına dönüştü. Doğanın da özgürlük ve adalete ihtiyacı var. Gezi’nin yankıları halen devam ediyor. Ben bu sürekliliğe doğadaki diyalektik diyorum. Gezi’deki örgütsüzlük, muazzam bir örgütlenmeye tekabül ediyordu. Bu yüzden bütüne baktı ve ‘ben değil, biz’ dedi.

Şimdiye dek hep yeni yapılan şeylerden bahsettik. Peki ya tarihi yapıların restorasyonu ya da kentsel dönüşüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çok yer gezdim ama en beğendiğim şehir İstanbul’dur. Bugün ‘Fatih’in torunlarıyız’ diyerek, o kentin tarihi dokusunu yağmalıyorlar. Aslında Osmanlı’nın yalnızca torunlarına değil tüm dünyaya bıraktığı miras yok ediliyor. Yakın tarih için de aynı şey geçerli: Emek sineması, Narmanlı Han ve pasajlar… Bir Venedik ya da Floransa’ya verilen önem İstanbul’a çok görülüyor. Bize düşen; bu talan itiraz etmek. Ne de olsa yok ettiklerimizin yenisini yapamıyoruz ihaleye açsak bile.