Gündem

"TRT'de büyükelçi tokatlayan Abdülhamid, sakin, husumet çekmekten sakınan bir devlet adamıydı"

Geçmişteki karmaşık sebepler-sonuçlar ilişkisini araştırarak tarih okumalıyız

14 Şubat 2018 12:56

Hürriyet yazarı Taha Akyol, II. Abdulhamit döneminde kazanılan Dömeke Zaferi'ni yazdı. "Ethem Paşa Dömeke'ye girerk Teselya'yı aldı, yapılan görüşmelerin ardından Yunanistan'a geri iade edildi. Diplomaside Osmanlı’nın müttefiki yoktu, Yunanistan’ın arkasında İngiltere vardı" ifadelerini kullanan Akyol, TRT ekranlarında yayınlanan Payitaht-Abdulhamit dizisine atıf yaparak, "Gerçek Abdülhamid vehimli, son derece ihtiyatlı, husumet çekmekten sakınan, tedbirli bir devlet adamıydı.TRT’de Büyükelçi tokatlayan Abdülhamid, siyasi bir kurgudur. " dedi. 

Akyol'un "Ulu Hakan" başlığıyla yayımlanan (14 Şubat 2018) yazısı şöyle: 

Sultan II. Abdülhamid zamanında kazanılan Dömeke Zaferi...

Yunanistan, 1876’daki Osmanlı-Rus savaşında taraf olmadığı halde, mağlup Osmanlı’nın elinden Teselya’yı almıştı. 1890’lara girildiğinde saldırganlığı artmış, Osmanlı Arnavutluğu’na saldırmaya başlamıştı.

Abdülhamid diğer Balkan devletleriyle ilişkileri geliştirerek Yunanistan’ı izole etti. Bir savaş çıkarsa, Avrupa’nın askeri müdahalede bulunmayacağını yoklamalarla anladı. 1897 Nisan’ında Yunanistan’a savaş ilan etti.

Ethem Paşa kumandasındaki ordu Dömeke’ye girdi. Yalnız kalan Yunanistan mağlup olmuş, Osmanlı ordusu Teselya’yı geri almış, Atina yolu da açılmıştı...

Fakat o zamanki Avrupa’da Hıristiyanlık siyasette çok etkiliydi, Helen hayranlığı da yaygındı.

Sonuçları ne oldu?

Görüşmeler sonunda, ufak tefek sınır düzeltmeleri yapıldı, Teselya Yunanistan’a geri verildi. Savaşta 12 milyon lira harcayan Osmanlı’ya Yunanistan sadece 4 milyon lira tazminat verecekti...

Diplomaside Osmanlı’nın müttefiki yoktu, Yunanistan’ın arkasında İngiltere vardı.

İttihatçılara nefretle bakan, Abdülhamid’e derin bir saygı duyan tarihçi Ekrem Buğra Ekinci aynen şöyle yazar:

“Osmanlı ordusu galip geldiği halde, zaferden istifade etmek şöyle dursun, ağır bir malî buhrana düştü; bir daha da belini doğrultamadı...”

Abdülhamid, bunu kabul etmek zorundaydı. 1877 savaşında Rus ordusunun Tuna vilayetini çiğneyerek İstanbul kapılarına dayandığını, Çanakkale önlerine donanma gönderen İngiltere’ye Rusya’yı dengelesin diye Kıbrıs’ı verdiğini unutmamıştı.

Tarih okurken asıl bakılması gereken Osmanlı’nın bütün sistem ve kurumlarıyla içine düştüğü zaaftır.

Temeldeki sebepler

Dömeke Savaşı sırasında donanmanın Çanakkale’den çıkıp Yunan donanmasını caydırması düşünüldü. Fakat Donanma Komutanı Hasan Rami Paşa “açık denize çıkacak, uzun zaman denizde dolaşacak gemimiz yoktur” diye cevap verdi!

‘Abdülhamid vehimleri yüzünden gemileri Haliç’te çürüttü’ denir. Hâlbuki Osmanlı ekonomisi modern bir donanmayı finanse edemiyordu.

Osmanlı’da kişi başına gelir, İngiltere’dekinin yirmide biri kadardı!

Abdülhamid’in önceliği modern eğitim, kara ordusunun modernizasyonu, telgraf ve demir yolları oldu.

Kara ordusunun modernizasyonunu Alman subaylarına verdi. Denge için Deniz Kuvvetlerinin modernizasyonunu İngilizlere, jandarmanın modernizasyonunu Fransızlara verdi.

Abdülhamid’in Almanya ile geliştireceği çok yakın ilişkiler ve ordudaki Alman eğitimi, Birinci Dünya Savaşı’ndaki yerimizi de hazırlayacaktı.

Gerçeği araştırmak

Gerçek Abdülhamid vehimli, son derece ihtiyatlı, husumet çekmekten sakınan, tedbirli bir devlet adamıydı.

TRT’de Büyükelçi tokatlayan Abdülhamid, siyasi bir kurgudur.

Abdülhamid tabii ki otokrattı, “mutlakıyet” onun mizacına da uygundu. 19. yüzyıl “otokrat modernleştirmeciler” çağıydı zaten. Dağılma halindeki imparatorlukların hiçbirinde demokrasi mümkün olmadı.

Öbür yanda, Abdülhamid’in açtığı modern okullarda okuyan nesillerin artık hükümdara “mutlak” itaat etmeleri mümkün değildi. İslamcı, Batıcı ya da Türkçü genç Osmanlıların savunduğu demokrasi, kuvvetler ayrılığı, basın özgürlüğü gibi fikirler 21. yüzyıl Türkiyesi için bile çok değerlidir.

Tarihin aktörlerini ululaştırmak veya şeytanlaştırmak için tarih okumak zihni bağımlılık yaratır.

Geçmişteki karmaşık sebepler-sonuçlar ilişkisini araştırarak tarih okumalıyız. Bugünkü hareketlerimizin gelecekteki olası sonuçları üzerine sağlıklı düşünme yeteneği ancak böyle gelişir.